Menu
ÜSKÜDÂRLI OLMAK...
Deneme/İnceleme/Eleştiri • ÜSKÜDÂRLI OLMAK...

ÜSKÜDÂRLI OLMAK...

Ey nice âşığına ilham verip şiirler yazdıran, şarkılar besteleten, kalemi konuşturan. Ey nice kimselere ve nice kimsesize vatan olan şehir
Bağrına bastın basabildiğince cihânı...
Âzami coğrafyanın üst sınırına kadar müşfikçe...
Ey mübarek belde, âziz İstanbul...

Âziz İstanbul diyorum zira, Peygamberimizin (s.a.v) hadisi şeriflerine konu olmuş bir belde burası. Yine Murat Aydın Bey’in hoşuma giden ifadesiyle: “ister antik dönem gravürlerinde, ister İstanbul’u hikâye eden eski minyatürlerde olsun, bu şehrin mistik bir şekilde yüceltildiğini görürüz. Sadece Klâsik Osmanlı zamanlarında değil, Modern zamanlarda bile ona meftun olmayan bir şâire, bir edibe rastlamak mümkün müdür? İstanbul bütün eli kalem tutanları, bütün sanatçıları, bütün devlet adamlarını, hatta bütün askerlerini ihtirasla peşinden sürükleyen, onları divaneye çeviren bir güzeldir.” Dediği gibi... Öyle bir güzel ki diğer özellikleri yanında bütün insanlık tecrübelerini de içinde barındırıyor.

Kimler kaptırmamış ki gönlünü bu beldeye; yerli yabancı...
Robert Mantran’dan, Pierre Loti’ye,
Yahyâ Kemâl’den Orhan Veli’ye,
Muhterem Prof.Dr.Ahmed Yüksel Özemre hocamızdan, Prof. Dr. Güngör Şatıroğlu’na;
Yılmaz Bayat’a ve Mehmet Çakır’dan, Murat Aydın’a;
Neyzen Niyazi Sayın, Ebruzen Mustafa Düzgünman ve Prof. Dr. Hikmet Barutçugil’den; Marmara Üniversitesi’nde iken derslerimize girmiş olan Galatasaray Lisesi mezunu ve bir İstanbul sevdalısı olan hocam A. Haluk Dursun’a ve daha nice gönül dostlarına...

Sadece sevmekle kalmamışla, sadece almamışlar bu şehirden; bir şeyler de vermişler müşvikâne... Bu diyârın hayrlı hâdimleri de olmuşlar. Kendilerinden bir değer katmışlar... Yine adı sanı sırlı nice velilinin gönüllerinin nuru aksetmiş bu kutlu beldeye. Feyzleri ve attıkları tohumlar neşv-ü nemâ bulmuş her dâim şehrin sinesinde. Bu dilber (İstanbul), istidâtlarına göre konuşturmuş her bir mâşukunu; mârifetle...
Kimi neyzeniyle, kimi şiiriyle, kimi kalemiyle, kimi kelâmıyla, kimi Mimâr Sinân misâli san’atıyla... Kimiyse hizmetiyle her dâim emrine âmâde bu mübarek şehrin.
Lâkin, gelenler her zaman sadece güzelliklerini bırakmamışlar. Güzelliklerin yanı sıra kirliliklerini de bırakmışlar. Buna rağmen bu şehrin her nâkiseyi budayan, sehâvet ve zarâfet makâmı bir beldesi var ki tüm İstanbul’a âyine olan... İstanbul’un diğer beldelerine nazaran daha mütevâzı, daha sahâvetli, daha bir zarâfetli... Bu hangi beldedir mi diyorsunuz? İpucu vereyim isterseniz: “ Kadıköy’e doğru, sahili güney rüzgârı ile fırtınalar koparan ve kıyı boyunca güzel dalgalar kaldıran lodos tarafından dövülen; İstanbul’un Asya’daki köprü başı. Vaniköy’den Harem’e, Ümraniye’ye kadar daima fukarâi sâbirin ülkesi mübârek belde: “Âziz Üsküdâr!”
Sana gönül kaptırmış nice mânevi hükümdâr var.

Bir beldenin değeri saâdece o kentin doğal ve coğrafi konumundan gelmez. Asıl şehre hayat veren orada yaşayan insanların o şehre kattıkları kültür, yani sosyal dokudur. İşte en çok da bu havayı seviyoruz ve mâzinin daha güzel olduğunu idrâk ettikçe o güzel insanların iklimini, o büyülü atmosferi özlüyoruz. Özlerken de Uğur Derman Beyefendi’nin:

“Ele geçmezse sevdiğimiz çâre ne?
Eldekini sevmeliyiz!”

İktibasından yola çıkarak, bu şehri sevmekle kalmayıp, İstanbullu olma idrâkini çevremize yayma hizmetinde olmalıyız diyorum. Böylece hem ayât-ı kainâtın hakkını verme gayretinin idrâkiyle zevkyâb oluyor, hem de ağır bir vediânın sorumluluğunu hissediyoruz. Mâziyi, bu mirâsı düşünüyor, özlüyor ve bu havayı teneffüs etmek istiyorken bir yandan da bu mânevi mirası ve daha nice mânevi mirâsları zerresini dahi zâyi etmeden taşıyacak kaplar olma arzusu duyuyoruz. Gönlümüzde dâimâ bir İstanbulluluk, bir Üsküdârlılık bilincini çağımıza taşıyabilme; bu emânete ve fedâkar şehre biz de görevimizi karınca kararınca misâli ifâ etme arzu ve sorumluluğunu taşıyoruz.

SEVDA

1970 yılında Kırklareli'nin Pınarhisar İlçesi’nde doğdu. Lüleburgaz Kepirtepe Anadolu Öğretmen Lisesi’ni bitirdi. 1992 yılında Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisansını 2014 Yılı’nda Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Ana Bilim Dalı, Yeniçağ Bilim Dalı’ndaki “Yüksek Lisans” Eğitimini “ 15/3 No.lu Dubrovnik Düveli Ecnebiye Defteri: (H.1057-1073/M.1647-1663) (İnceleme Metin) adlı teziyle tamamladı. Yazar SEVDA DIRAGA CANBAZ 1992 Yılı’ndan beri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak Tarih öğretmenliği görevini sürdürmenin yanı sıra İstanbul Üniversitesi Siyasal bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okumaktadır.

Sahasındaki bilgi birikimini öğretmenlik tecrübesiyle de pekiştirme gayretindedir. Alan bilgisini, bu sahada yaptığı okuma ve araştırmalarla sürekli geliştirmiş ve canlı tutmuştur. Özellikle tarihî bilgilerin daha ilgi çekici, anlaşılır ve herkes tarafından okunabilir hâle getirilebilmesini ve İstanbul Kültür Bilincini gençlere aktarmayı kendisine amaç edinmekte ve bu konuda yazılar yazmakta olan yazar, bu yazılarını mekânla bütünleştirmek amacıyla kültür gezileri için yurt dışında yaklaşık 30’a yakın ülkeye geziler yapmıştır. Bu gezilerinde öncelikle Osmanlı Coğrafyasını dolaşmayı amaç edinerek bu birikimini yazılarına aktarma gayretindedir. 

Canbaz, mesleği gereği lise düzeyindeki gençlere tarihi ve bu yolla kültürümüzü öğretmek ve sevdirmek amacıyla “Bir Kardeşlik Ülkesi” isminde bir kitap telif etmiştir. Fütüvvet kültürünün ele alındığı bu eserden sonra ikinci kitabı “Hikâyelerle Deyimlerimiz” Damla Yayınları tarafından basılmıştır.

Farklı dergilerde yazıları olan Canbaz’ın, “Anton Çehov’un Kırk Dört Yılı” başlıklı makalesi ise Hece Öykü dergisinde yayınlanmış (İki Aylık Öykü Dergisi, (2006): 162-8) ve bu makale uluslararası bir yayın taramasında yer almıştır (MLA International Bibliography, Web. 14 Apr. 2010.)

Çeşitli dergilerde çıkan yazıları ve basılan “Bir Kardeşlik Ülkesi”, “Hikâyelerle Deyimlerimiz” adlı kitaplarıyla tanınan Sevda DIRAGA CANBAZ, öğretmenliğin yanı sıra teorik konuları, ilmî usullerle birleştirip edebi ve orijinal ürünler vermek amacıyla halen yazı çalışmalarının yanı sıra Uzman Tarih Öğretmeni olarak MEB’deki görevine devam etmektedir.

Daha fazla görüntüle