İdrake Açılan Kapı – Bir Deyim Bir Hikaye
Ünlü bilginimiz İbn-i Sina’nın Tıp ve diğer bilimlerin yanında deyimlerimize de girdiğini bileniniz var mıdır bilemiyorum. Nasıl dediğinizi duyar gibiyim…
“Aklı kesmek” deyimi aşağıda anlatacağım hadiseden dolayı ünlü bilgin İbni Sina ile bağlantılandırılır ve bir şeyin olabileceğine inanmak anlamında kullanılır.
Hayatına birçok şeyi sığdırmış olan ünlü bilginimiz İbn-i Sina’nın çocukken Matematik ve Geometriden zorlandığını hiç duydunuz mu bilmiyorum.
Şöyle ki:
Samanoğulları Devleti’nin hükümdarı Nuh b. Mansur, kendisine iyi bir saray kâtibi arıyordu. Sultana, İbni Sina’nın babası Abdullah’ı tavsiye etmişler. O da bu tavsiye üzerine Abdullah’ı Buhara’daki sarayına davet etmişti.
İbni Sina’nın babası Abdullah b. Sina, bilgili ve ileriyi gören bir zattı. Samani Sultanının bilginleri sevdiğini, onları sarayına davet edip günlerce ilmi toplantılar yaptığını duymuştu. Bu nedenle Sultan’ın bu davetini memnuniyetle kabul etti. Fakat Abdullah İbni Sina’nın işi oldukça zor görünüyordu. Bunun idrakindeydi... Zira koskoca Samani Devleti’nin saray kâtibi olmak hiç de kolay bir iş olmasa gerekti.
İbn-i Sina’nın babası Abdullah’ı Belh’ten alıp Buhara’ya atan rüzgar ne idi diyecekseniz eğer bunun cevabı Abdullah’ın Hüseyin ve Mahmut adlı iki oğludur. Onların sarayda yetişeceklerini, saray kütüphanelerinden ve oraya gelen bilim adamlarından istifade edebileceklerini düşünmesiydi.
Abdullah’ın iki oğlundan biri olan Hüseyin, zaman içerisinde bizim İbni Sinâ olarak tanıyacağımız ünlü oğludur. Onun tam adı Ebu Ali el-Hüseyin ibni Abdullah ibn-i Sina el-Belhi idi. Abdullah, onu çocukken matematik konusunda hassas eğitim veren bir okula gönderdi. Ancak İbni Sina ilk zamanlar cebir ve geometriyi bir türlü beceremedi. Hatta bir gün okuldan bile kaçtı. Babasından korktuğu için eve bile dönemedi. Bir kervana katıldı. Kervanbaşı mola yerinde en küçük yaştaki İbni Sina’yı su alması için bir kuyuya gönderdiğinde sapına ip bağlı kovayı kuyudan çekerken, ipin sürtündüğü yerin taşı kestiğini görmesi onun için dönüm noktası oldu.
Kendi kendine, “ bu ip, bu taşı nasıl keser?” diye düşünüyordu. Sonra ipin sürekli aynı yere sürtünmesinin taşı kesebildiğini idrak edince, “ madem ip bile taşı kesiyor, benim aklım niye cebiri kesmesin?” dedi ve o an derhal kovayı, kervanı bırakıp okuluna geri döndü. Çoğunluk kervanından ilim katarına katıldı. O an İbn-i Sina’nın yeni bir idrake kapılarını araladığı andı. İbn-i Sina, artık kuyudan su kovasını değil kendi kovasını/kabını ağzına kadar ilimle doldurmanın telaşındaydı. Debisi derin bir deryada yüzmeye başladı. Yüzdükçe de ilmin zavkine vardı… Geceler yoldaşı oldu… Sonra da bizim sabahlara kadar mum ışığında ders çalıştığını işittiğimiz ünlü tıp bilgini ve Felsefecimiz İbni Sina oldu.
Tıp bilgini dediğimize bakmayınız zira hepimizin bildiği gibi İbni Sina sadece Tıpta değil, birçok ilim dalında kendini gösterdiği gibi Matematik konusunda da bir deha oldu. Böylelerine eskiler hazerfen derler… İbn-i Sina işte böylesi bir hazerfendi.
Olağanüstü bir zekâya sahipti. Daha 10 yaşındayken Kur‘an-ı Kerim'i ezberlemiş, 18 yaşında çağının bütün ilimlerini öğrenmişti. 57 yaşındayken Hemedan'da öldüğü zaman geride 150'den fazla eser bırakmıştı. Hatta eserleri Latince’ye ve Almanca’ya çevrildi. Tıp, Kimya ve Felsefe alanında Avrupa’ya ışık saçtı. Onu Latinler “Avicenna” adıyla andıkları gibi, eski Yunan bilgi ve felsefesinin aktarıcısı olarak görürler...
İbni Sina daha çocukken babasından, ünlü bilgin Natili ve İsmail Zahit gibi zamanın ünlü bilginlerinden dersler aldı Geometri alanında ve özellikle de Eukleides geometrisini dalında dersler almasının yanında, Mantık, Fıkıh, Sarf, Nahiv, Tıp, Doğabilim üstüne çalışmalar yaptı. Farabi’nin eserleri aracılığıyla Aristo felsefesini ve metafiziğini öğrendi. Hastalanan Buhara prensini iyileştirince (997) saray kütüphanesinden yararlanma olanağına kavuştu. Babası ölünce, Cür-can'da Şirazlı Ebu Muhammed'ten destek gördü, “Tıp Kanunu'nu” yani orijinal adıyla “Kanun-ı Fit Tıp” adlı eserini Cürcan'da yazdı. Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının Anadolu doğacılarının yapıtlarını inceledi.
İşte hayatı üzerinde bu kadar durduğumuz bu bilginimiz Tıp ve diğer bilimlerin yanında deyimlerimize de girdi ve “Aklı kesmek” deyimi sözünü ettiğimiz hadiseden dolayı ünlü bilgin İbni Sina ile bağlantılandırıldı.
1970 yılında Kırklareli'nin Pınarhisar İlçesi’nde doğdu. Lüleburgaz Kepirtepe Anadolu Öğretmen Lisesi’ni bitirdi. 1992 yılında Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Tarih Öğretmenliği Bölümü’nden mezun oldu. Yüksek Lisansını 2014 Yılı’nda Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Türk Tarihi Ana Bilim Dalı, Yeniçağ Bilim Dalı’ndaki “Yüksek Lisans” Eğitimini “ 15/3 No.lu Dubrovnik Düveli Ecnebiye Defteri: (H.1057-1073/M.1647-1663) (İnceleme Metin) adlı teziyle tamamladı. Yazar SEVDA DIRAGA CANBAZ 1992 Yılı’ndan beri Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olarak Tarih öğretmenliği görevini sürdürmenin yanı sıra İstanbul Üniversitesi Siyasal bilimler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okumaktadır.
Sahasındaki bilgi birikimini öğretmenlik tecrübesiyle de pekiştirme gayretindedir. Alan bilgisini, bu sahada yaptığı okuma ve araştırmalarla sürekli geliştirmiş ve canlı tutmuştur. Özellikle tarihî bilgilerin daha ilgi çekici, anlaşılır ve herkes tarafından okunabilir hâle getirilebilmesini ve İstanbul Kültür Bilincini gençlere aktarmayı kendisine amaç edinmekte ve bu konuda yazılar yazmakta olan yazar, bu yazılarını mekânla bütünleştirmek amacıyla kültür gezileri için yurt dışında yaklaşık 30’a yakın ülkeye geziler yapmıştır. Bu gezilerinde öncelikle Osmanlı Coğrafyasını dolaşmayı amaç edinerek bu birikimini yazılarına aktarma gayretindedir.
Canbaz, mesleği gereği lise düzeyindeki gençlere tarihi ve bu yolla kültürümüzü öğretmek ve sevdirmek amacıyla “Bir Kardeşlik Ülkesi” isminde bir kitap telif etmiştir. Fütüvvet kültürünün ele alındığı bu eserden sonra ikinci kitabı “Hikâyelerle Deyimlerimiz” Damla Yayınları tarafından basılmıştır.
Farklı dergilerde yazıları olan Canbaz’ın, “Anton Çehov’un Kırk Dört Yılı” başlıklı makalesi ise Hece Öykü dergisinde yayınlanmış (İki Aylık Öykü Dergisi, (2006): 162-8) ve bu makale uluslararası bir yayın taramasında yer almıştır (MLA International Bibliography, Web. 14 Apr. 2010.)
Çeşitli dergilerde çıkan yazıları ve basılan “Bir Kardeşlik Ülkesi”, “Hikâyelerle Deyimlerimiz” adlı kitaplarıyla tanınan Sevda DIRAGA CANBAZ, öğretmenliğin yanı sıra teorik konuları, ilmî usullerle birleştirip edebi ve orijinal ürünler vermek amacıyla halen yazı çalışmalarının yanı sıra Uzman Tarih Öğretmeni olarak MEB’deki görevine devam etmektedir.