Menu
TANPINAR’DA ÂVÂRE İLHÂMLAR
Deneme/İnceleme/Eleştiri • TANPINAR’DA ÂVÂRE İLHÂMLAR

TANPINAR’DA ÂVÂRE İLHÂMLAR

Bir kuş düşünür bu bahçelerde

Altın tüyü sonbahara uygun


Ahmet Hâşim

Ahmet Hamdi Tanpınar aşk, tabîat, zaman gibi temaları “kendi cevherinde mahpus bir ânın” zevkiyle nakşeder şiirlerine. Dilimiz onun elinde “yumuşak rüyâ işçiliğinde” yontula yontula zarîf bir heykele dönüşür. Giuliano Finelli’nin mermerde saklı olan dantel yakalı kadını görmesi gibi… Her bir sözcüğün hem bir ses değeri vardır hem de bu ahenge eşlik eden mânâ inceliği…

“Serpilen aydınlıkta dalların arasından

Büyülenmiş bir ceylan gibi bakıyor zaman”

Sözün bestelenmiş hâlidir şiirleri. Önce hayâl eder sonra yüzen su nergisleri düşer tek tek ömrünün rüzgârlı bahçesine. “Bir gün İcadiye’de veya Sultantepe’de/Bir beste kanatlanır, birden olduğu(n) yerde.” İlhâmın engin kanatları açılmıştır.

“Bir kâinat açılır, geniş, sonsuz, büyülü” … 

Yahya Kemâl’in yaktığı billur avize

Güçlü tecessüse sahiptir Tanpınar. Fuzûlî’yi, Mevlânâ’yı, Yunus Emre’yi işliyor mısra mısra zihnine. Üniversite yıllarında başlayan Yahya Kemâl hayranlığı... Onda Türkçenin sesini, dehâsını, mûsikîsini gün yüzüne çıkarandır Yahya Kemâl. Tanpınar ise kendi ifadesiyle “rıhtımda uyuyan gemi”. 

“Dilin kapısını bize o açtı.”

Şiirlerindeki mükemmeliyet fikri ve mısra güzelliği, Tanpınar’a derinden derine te’sîr ediyor. “Yâ Rab! Bana bir ses yaratan kudreti ver!” diye rûhunun yansımasını bulmak isteyen Yahya Kemâl’in ifâde gücü, anbean ay ışığı olup yansıyor dimâğının aynasına. 

“Yahya Kemâl tek başına dilimizin ortasında bir Rönesans…”

Bursa’da Zaman şiirindeki ritim, târih, mûsikî, mîmârî hepsinin uyandırdığı güzellik Yahya Kemâl’in eteğinde damıtılmıştır. “Şiirde ve fikirde ilk ve gâliba yüzünü gördüğüm son hocam Yahya Kemâl oldu.” der.

“Hakîkatte estetiğimiz aynıdır. Yalnız millet ve târih hakkındaki fikirlerimde bu büyük adamın mutlak denecek tesîrleri vardır.”

Tanpınar, Bursa’da Zaman hariç, roman ve hikâyelerinin aksine şiirlerinde Yahya Kemâl gibi geçmiş zamanın izini sürmez, şiirleri “ân” ile meşgûldur. Bu yönüyle Yahya Kemâl’den uzaklaşır, Haşim’e yaklaşır.

Ufkunda alevden güller açtıran Hâşim

Gençlik yıllarında “bir ölümün kalbe sinen gamıyla” okuduğu Şiir-i Kamer’ler, Tanpınar’ı Ahmet Hâşim’e yaklaştırır. Şi’r-i Kamer, Ay’ın şiiridir. Ölen annesinin Hâşim’in rûhunda açtığı yaradır, bu şiirlerin müellifi. Sekiz yaşında kaybetmiştir annesini Hâşim, Tanpınar ise on üç yaşında. “Râ’şesiyle sarsan hüzün” onu, Hâşim’in beldesine gönderir. 

“Hâşim’i daha evvel okumuştum ve sevmiştim. Bu iki şâir bana kendilerinden evvelkileri unutturdular.”

Güzelliği, şiirin kendi bünyesinde arayan Hâşim, bu “kimsesiz çöllerin yorgun seyyâh”ının ufkunda alevden güller açtırır. Hâşim’in te’sîriyle, “dış âlemi santimantal hassasiyet tarzının arkasından seyreder.”  

“Son ziyalar iner uyuyan nehre

Ufku mineleyen kızıl akşamdan”

 “Her asîl şâir gibi, insanla meleğin arasında” dediği Hâşim için:

“Şiirden ve güzelden mâadâ hiçbir şeyin ciddiyetine kâil olmamış olan bu insan için hayatın bütün manzaraları, bütün tezâhürleri vakit vakit tatlı, ekseriya da acı bir oyundan ibâretti.”

Empresyonizmin “varlığın perdeyi yırtan” aynasında “fecirle değişen ağacı” temâşâ eder, “mehtâbı kırılmış dal uçlarından” izler. Yıldızların tılsımlı bahçesinde gezinir.

“Yıldızların büyülü bahçesindeyiz 

Ebediyetinle geldik diz dize”

Birlik aynasının kamaştırıcı aydınlığıyla baş başa

Eski şiirin lezzetini Yahya Kemâl’in derslerinden tadar ve hocasının te’sîriyle Klasik Türk şiiri merâkı başlar. Gâlib’i de Nedîm’i de Bâkî’yi, Nâilî’yi de ondan öğrenip seviyor.

Huzur romanında Mümtaz kendisi, Mümtaz’ın fakültedeki hocası İhsan ise Yahya Kemâl’dir. Bazen bir mısranın peşine takılır Mümtaz. Nuran’la birbirinden ayrı düştüğü saatlerde Neşâtî’ye ait bir beyit, istîlâ eder aklını.

“Gittin amma ki kodun hasret ile cânı bile…

İstemem sensiz olan sohbet-i yârânı bile”

Divân şiiri ona göre; “târihin ortasında tek başına yürüyen bir şiirdir.” Huzur’da bazen Nâilî’den bir mısra dökülür meyler gibi.

“Lutf u kerem-i hazret-i Mevlâ ile geçtik.”

Eski şiirin rüzgârıyla “Neşâtî’nin ilhâmı; birdenbire silkinir, o kadar dikkat ve zevkle ördüğü arabeski, kendi fâni varlığıyla beraber tek bir kanat çırpışında siler ve bizi ‘birlik’ aynasının kamaştırıcı aydınlığıyla baş başa bırakır.”

Doğu’dan Batı’dan bahçeler yığılır eteklerine

Tanpınar, sanatın tüm dallarında hem Doğu’dan hem de Batı’dan beslenir. Dede Efendi’yi, Itrî’yi sevdiği kadar Mozart’ı, Beethoven’i, Bach’ı da sever.

Klâsik mûsikîmizin zevkine Yahya Kemâl’in mısraları işâret ediyordu: “Çok insan anlıyamaz eski mûsikîmizden / Ve ondan anlamıyan bir şey anlamaz bizden.” Dede’nin Mâhur Beste’sini ilk defa dinlediğinde birdenbire gözlerinin önünde çıplak bir manzaraya hâkim büyük bir ağaç canlanmıştı. Yaz Yağmuru ve Huzur’daki başkahramanların plak merakı, klasik müziği hayranlığından geliyor.

“Debussy’yi, Wagner’i sevmek ve Mahur Beste’yi yaşamak, bu bizim talihimizdi.”

Dede’nin müziğinde yitip gittiği gibi Debussy’de de kayboluyordu.

“Sabri biraz sonra yağmur seslerinin sık ormanında Debussy mûsikîsinin, sanki yanı başlarında uyuyan bir mahlûk gibi olduğu yerden silkindiğini, mücevher parıltısıyla kımıldandığını, kendisine yol açtığını duydu.”

Bazen bir türkünün sesiyle içinde sonsuz bir deniz çalkalanıyor ve kendi gökkubesine dönüyor. 

“Bir türkü dinledim Eğin ağzından

Haykırıyordu oğul oğul diye.”

Tanpınar öz varlığını nasıl Yahya Kemâl ve Hâşim’de buluyorsa çok sevdiği Valery’de de buluyor; büyülendiği Proust’ta da Gide’de de Nerval’da da buluyor. 

Mûsikîde olduğu gibi edebiyatta da çift kollu ırmaktan beslenir. Fransız şiirine hayrandır. Onun şiir sanatına Fransız sembolistler, sihirli bir değnekle dokunmuştur: Baudleare’i okuyor, Verlaine’i okuyor, Mallerme’i okuyor. Antol France’i, Alman şâir Hoffmann’ı okuyor.

“O günden beri Mümtaz, Baudleare’i elinden bırakmadı. Neden sonra sevdiği şâirin yanına Mallerme ile Nerval geldi.”

Şiirde kusursuzluğun, müzikalitenin, zengin çağrışımların dışa vurumunda, en iyiye ulaşma çabasında Fransız sembolistlerin katkısı göz ardı edilemez.

“Bende asıl büyük te’sîr, Fransız şiirinden ve bu şiirin, Baudelaire-Mallarme-Valery kolundan geliyor.”

Baudelaire, ilk büyük keşfi ve ilk büyük hocası.

“Yahya Kemâl’den sonra ilk büyük keşfim Baudelaire oldu. Bu büyük şâiri daima sevdim. Hattâ diyebilirim ki, sade şiir için değil, hayat için bir hoca telâkki ettiğim devirler oldu… Sonra sırasıyla, Verlaine, Mallarme geldiler.”

Şiir estetiğinde Valery’nin te’sîri büyüktür. Eserlerine çehresini veren “rüyâ” ve “mûsikî” Valery’den mülhemdir.

“Asıl estetiğim Valery’yi tanıdıktan sonra (1928-1930) yıllarında teşekkül etti. Bu estetiği veya şiir anlayışını rüyâ kelimesi ve şuurlu çalışma fikirleri etrafında toplamak mümkündür.”

“Bütün mitler rüyânın çocuğudur.” diyor. Nerval da onu rüyâlara sürüklemiştir. Sanıldığı gibi “Nerval deli değildi. Sadece rüyâyı seçen, onun nizamını zaman zaman uyanık hayata taşıyan adamdı.” Gerard de Nerval’ın te’sîriyle sırrın gecesinde rüyâya dalar.

“Sarışın buğdayı rüyâlarımızın,

Seni bağrımızda eker, biçeriz”

Rüyâ, sıkıntılı bir dünyadan kaçışın bir motifi olarak yer alır eserlerinde. Abdullah Efendi’nin Rüyâları adlı hikâyesi ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanı rüyânın hâkim olduğu eserleridir. Rüyâ meseleleri onu Freud’a ve psikanalize götürür. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, psikanalize yoğunlaşmasının, Jung’un arketiplerinin şâheseridir.

Bergson’un zaman mefhûmu, Tanpınar’ın sanat anlayışına derinden te’sîr etmiştir. Bursa’da Zaman ve Ne İçindeyim Zamanın şiirleri bu telakkînin mahsûlü. “Ne İçindeyim Zamanın şiiri, şiir hâlini, kozmosla insanın birleşmesini nakleder ki, bir çeşit murâkabe (içine dalma) ve rüyâ hâlidir.”

“Ne içindeyim zamanın / Ne de büsbütün dışında;

Yekpâre, geniş bir ânın/ Parçalanmaz akışında.”

Faust romanı ile Goethe, Hugo, Rilke, Edgar Allan Poe ve Dostoyevski kütüphanesinin baş tacıdır. Tanpınar, 1932 yıllarında Schopenhauer’ın ve Nietzsche’nin dünyasına ayak basmıştır. Eserlerinde Nietzsche gibi Dostoyevski’yi de konuşturur.

“Dostoyevsky bitmez tükenmez bir muhaveredir. Roman bitince bu kahramanlar yine susmazlar. Bu sefer sizin içinizde konuşurlar.”

Fakat romanda en çok Marcel Proust’a hayrandır. Huzur romanı ile Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde” romanı arasında paralellikler görülür.

“Nihayet bütün bunlara bence an sevdiğim romancı olan Marcel Proust’u da ilave etmek gerekir.”

Valery, sanat eserinde fikir, meyvenin içindeki besleyici gıda gibi erimiş olmalıdır, diyor. Tanpınar, romanlarında Proust’ta olduğu gibi felsefî düşünceyi, Valery’nin ön gördüğü şekliyle meyvenin içindeki besleyici gıda gibi şaşırtıcı bir üslûp ve yöntemle eritir:

“Fatih yirmi bir yaşında İstanbul’u fethetmiş. Descartes da yirmi dört yaşında felsefesini yapar. İstanbul bir kere fethedilir. ‘Usul Üzerine Konuşma’ da bir kere yazılır. Fakat dünyada milyonlarca yirmi bir, yirmi dört yaşında insan vardır. Fatih veya Descartes değiller diye ölsünler mi?”

Felsefî bir fikrin etrafında düşüncenin hür oyunlarını dener. Ânbeân. 

“(…) fakat herkesle beraber olduğunu düşün, tam hürriyettir. Sen, hepimiz ayrı ayrı varız dediğin anda her şeyi kaybedersin. Varlık tektir ve biz onun parçalarıyız! Aksi takdirde dünya her an daha beter olur. Hayır, varlık tektir. Ve biz onun geçici parçalarıyız.”

Ve sesi, “durmadan durmadan örer, yıldız yosunu” eserlerini…

Leyla Yıldız

Kaynakça:

Tanpınar, A. H. (1949, 2 Aralık). Altmış Beşinci Doğum Yıldönümünde Yahya Kemal ve Şiirimiz, Cumhuriyet Gazetesi.

Tanpınar, A. H. (1993). Ahmed Hâşim'e Ait Hatıralar, Yeni Türk dergisi, Temmuz, s. 867-872.

Tanpınar, A. H. (2000). Antalyalı Genç Kıza Mektup, Bahçe Kültür ve Edebiyat Dergisi, Songüz, Sayı: 22.

Tanpınar, A. H. (2009). Huzur, (17. baskı). İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tanpınar, A. H. (2011). Edebiyat Üzerine Makaleler, (Haz. Zeynep Kerman). (9. Baskı). İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tanpınar, A. H. (2012). Saatleri Ayarlama Enstitüsü, (18. baskı). İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tanpınar, A. H. (2013). Yaşadığım Gibi, İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tanpınar, A. H. (2015). Hikâyeler, (12. baskı). İstanbul: Dergâh Yayınları.

Tanpınar, A. H. (2018). Bütün Şiirleri, (23. baskı). İstanbul: Dergâh Yayınları.

Yahya Kemâl, (2002). Kendi Gökkubbemiz, (10. Basım), İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Leyla

Atatürk Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. “İhtilâlden İkbâle Var Olmanın Retoriği” adlı iki ciltlik biyografi kitabı yayımlandı. UHA Haber Ajansı ve Türkiye Postası Gazetesinde köşe yazarlığı yapmaktadır.