Horasan diyarına, tasavvufun kalbine, güneş ülkesine yola çıktığımızda münacaat ayı mübarek Recep’in ilk günü idi. Peygamber torunlarının, erenlerin, zahitlerin makamına doğru; Firdevsi’nin, Mevlana’nın, Hayyam’ın diyarına, destanların, rubailerin, şehadetin, teslimiyetin, inkılabın eşsiz şehirlerineydi yolculuğumuz. Bu yol bizi inkılabı yaşayanlara, yollara gül dökenlere, şehadet şerbetini içenlere ve zamanın en büyük liderlerinden İmam Humeyni’yi anmaya ve anlamaya götürüyordu.
“Dost aşığı renginden bellidir
Kalpsiz oluşu dar gönlünden bellidir
Sözünü yumuşatmak olmaz ki;
Bu söz, taş kalbinden bellidir
Sulh kapısından dışarı gelmesin dost
Bu gün artık savaşından bellidir.” diyerek gençliğinde yazdığı rubailer vardır İmam’ın.
O, bir aşk eri gibi sade ve mütevazi yaşarken, yılmadan, yıkılmadan öncüsü olduğu halkına yeni yollar açmış, yeni bir söylemle ümit ve kurtuluş aşılamıştır.
İlk olarak Tahran’daki otelimize yerleşip Ahmedi Nejad’ın ve değişik ülkelerden temsilcilerin olduğu anma toplantısına katılıyoruz. Kur’an-ı Kerim’le açılan toplantıyı mütevazi bir salonda takip ederken, katılımcıların heyecanı ve coşkusuna şahit oluyoruz. Toplantıya katılan temsilciler genel olarak, İmam’ın kuşatıcı liderliğine, samimiyetine, takvasına değinirken, bölgede etkili olan inkılabın bu gün bile milyonları etkileyen bir ilhama sebep olduğu vurgusunu yapıyorlar. Mısır’dan, Lübnan’dan, Suriye’den, Romanya’dan, Irak’tan ve pek çok ülkeden katılımcılar sırayla konuşmalar yapıyorlar. Son olarak Ahmedi Nejad’ı dinliyoruz. Ahmedi Nejat, devlet yöneticisinden ziyade, alim ve mütefekkir bir söylemle konuşuyor. Konuşmasında ‘insanoğlunun, yüklendiği sorumluluğun bilincinde, insan olmanın onurlu sorumluluğunu üslenerek, ona biçilen değere layık bir yaşantıyla hayatını sürdürmesi gerektiğini’ vurguluyor. Son olarak, haksızlıklara karşı tek başlarına da kalsalar hep mücadele edeceklerini belirtirken; uyanık bir bilince sahip, adaleti üstün tutarak, cihanşümul bir anlayışla, değerlerine bağlı bir inançla var olmak gerektiğini vurguluyor. “İmam Humeyni’in en önemli vasfı kamil bir imana sahip, sınırları aşan, her kesimden Müslüman’ı kucaklayan, iyi bir insan olma noktasında eşsiz bir örneklik teşkil etmesidir.” diyerek konuşmasını sürdürüyor.
İkinci gün İmam Hamaney’i görkemli bir kalabalık eşliğinde dinledik. Konuşma yapılan salon, İmam Humeyni’nin türbesinin hemen yanında, anma toplantıları için özel olarak yapılmış devasa bir yapı. Salavatlar ve tekbirlerle konuşmayı dinliyoruz. İmam Hamaney anlatıyor: “Ramazan ayının sonunda İmam Humeyni'yi gördüğümde onda çok özel bir nur oluştuğunu müşahede ediyordum. Bu durum onun Ramazan’ın manevi atmosferinden en iyi şekilde yararlandığının göstergesiydi. İmam; günah, töhmet, gıybet, bedbinlik ve insanların arasını açmaktan uzak durulmasını tavsiye ederdi. “Kendinizi halktan üstün görmeyin.” diye buyururdu. Ömrünün sonunda ‘ben, bazı konularda hata ettim’ diyebilme cesaretini ve olgunluğunu göstermiştir. Bunu herkes başaramaz. Bu davranış onun ahlak ve maneviyatını gösteriyordu. İmam, inkılabın ilk yıllarından itibaren toplumun mahrum tabakalarına ulaşılmasını istemiştir. Yöneticilere, ‘halkla yakın irtibat kurun’ diye emir vermiştir. İmam Humeyni'nin mektebi, bizim çok tehlikeli geçitlerden sağ salim geçmemizi sağlamıştır. Sadece akılla hareket edip maneviyatı saf dışı bırakmak büyük bir ihanettir. Adalet yaparken ahlakı geri plana itersek yine yanlış yaparız. Allah bizden düşmanlarımıza karşı bile adaletli davranmamızı istemektedir. Adil olmak takvanın belirtisidir. İranlı gençlerin mübarek üç aylarda oluşturdukları dua ve zikir meclisleri, bizlere çok büyük bir manevi haz vermektedir. Recep ayı içerisinde İran üniversitelerinin içerisinde bulunan camilerde binlerce kız ve erkek üniversite öğrencisi üç gün boyunca itikâfa girmektedir. Maneviyatımız siyasi mesuliyet duygusuyla beraber olmalıdır.”
…
Tahran, modern bir şehir görünümünde olmasına rağmen, evlerin dış cepheleri boyasız, eski yapılar ise kerpiçten. Bazı duvarlar rengârenk çiçek, kuş ve balık desenleriyle süslenmiş. Programımızın yoğunluğu sebebiyle, Tahran’ı fazla gezemiyoruz.
İkinci durağımız Meşhed. Dua ve arınma şehri olan Meşhed’in Peygamber torunlarına mesken olması hasebiyle, Medine’yi, Mekke’yi, Kudüs’ü hatırlatan manevi bir havası var. Tüm yollar sanki İmam Rıza’nın, eşsiz bir mimariyle yapılan türbesine çıkıyor. Devasa mabed her dem dolu. Sanki Mescidi Nebevi’nin devamında geziniyorsunuz. Kur’an okuyanlar, türbeye yaklaşmaya çalışanlar ve hep ağlayanlar. Horasan diyarının bağrında diri bir ırmak gibi çağıldayan dualara yakarışlarımız karışıyor. Dua ve şükür makamında, hac duyarlılığında toplulukları ağırlıyor. Herkesin türbeye yaklaşmaya çalıştığı o an, dimdik ayaklarımı sabitleyip Rabbime yöneliyorum. Ümmetin vahdeti ve birliği için, kanayan yaramız Ortadoğu halkları için ve en çok da topyekûn Allah’ın ipine sımsıkı tutunmak niyetiyle duaya duruyorum. Gözyaşı bir ırmak olup akıyor… Sanki şii kardeşlerimiz tüm ümmet için akıtıyorlar gözyaşlarını.
Meşhed dua ve yakarış şehri. Muhteşem aydınlığıyla her yansıma gönül aynamıza ayrı izler bırakır gibi. Bütün yollar sanki altın kubbeli mescide akıyor. Sabah ezanından sonra yollar kalabalıklaşıyor. Çarşı önlerindeki çeşmeler sanki sadece abdest almak için yapılmış. Sokaklar ve caddeler temiz.
Meşhed’den Kum’a geçiyoruz. Kum, ilim şehri. Geçmişten günümüze, medreseleri, külliyeleri ve üniversiteleri ile ilmin yuvası olmuş. Mollalar burada yetişiyor. Necefi Meraşi’ye ait olan el yazması eserlerin bulunduğu muhteşem bir kütüphaneye konuk oluyoruz. “Ben Muhammed ve Alî Muhammed’in öğrettiklerini öğrenmek için, buradan geçen insanların ayaklarının altında olmak istiyorum.” diyerek eşsiz bir azim ve gayretle oluşturduğu kütüphane bizi büyülüyor. 21 yıl önce vefat eden Meraşi’nin vasiyetiyle, kütüphane araştırma ve ilim merkezi olarak faaliyete devam ediyor. Asrın müçtehitlerinden olan Meraşi Hazretleri, bazen elbisesini satarak, pirinç tarlalarında amelelik yaparak, parayla oruç tutarak bu eşsiz kütüphaneyi oluşturmuş. Kültür mirası olarak Kum’un kalbi olmuş gibi.
Tüm önyargılardan sıyrılarak, Ortadoğu’nun mazlum halklarının özgürlük mücadelesi verdiği şu günlerde, Humeyni gibi öncü imamlara ne denli ihtiyacımız olduğunu anlıyorum. Basiret sahibi, züht ve takva eri, aşk ehli İmam’a rahmet diliyorum.
Yolculuk boyunca yüksek nezaketleriyle bizleri misafir eden tüm dostlara teşekkürlerimi borç bilirim…
1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.