Menu
SUYU YIKAMAK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • SUYU YIKAMAK

SUYU YIKAMAK

....12 ramazan 1429; 30 ağustos 1424; 12 eylül 208 [ardıye]

namazı şehzâde camiinde kılmak üzere horhor caddesi başındaki itfaiye otobüs durağında otobüsden indim.

durağın karşısındaki, itfaiye ve fatih belediye (şehremâneti) binası önündeki parkda, ahşap minyatür tarzı, çardak ve kulübelerden müteşekkil bir mahal kurmuşlar, ramazana mahsusen, ve, önündeki tabela/afişde: «ramazan kasabası» yazdırılmış, besbelli, fatih belediyesi selâhiyetlilerince. tabii, avuç içi kadar mahalle kurulmuş mahalleye kasaba demek pek münasib görünmese de, bu kadar körlük/şaşılık kadı kızında da olur. –çünki alâyiş ve nümâyiş ile durup düşünme, biribirini yiyen iki hasım. birinin fazlalığı ve coşkusu diğerinin azlığı ve sükûtunu mûcibdir.

bu afişin yanıbaşında, karavanvari bir araç ile karşılaşdım. üzerinde yazılanı okuyunca bunun bir araç değil nokta (point) olduğunu farkatdim. hatta muhayyilem birkaç sene ileri zıpladı ve baktığım yazılar çiftleşmeğe başladı: «ak nokta / white point. ramazan kasabası / ramadan town. president dentist iron and presedent metropolitan... historia, astoria, histeri...»

silkinip kendime geldim ve şimdiden, şimdiden.. deyip çok sevindim, çok sevindim. eee, kolay mı?! nasıl sevinmeyeyim: (y)avrupa / yurup  kültür / kalçır başkentinde, caddelerinde / pardon: arterlerinde tourlamayı haketmiş bir istanbullu / constantinopolli bir kopil gözlüyüm... bu ak-göz ile şimdiden seneler sonraki afişleri görebiliyorum. nasıl sevinmeyeyim: ne görüş / pardon: vizyon / vision amma! inglisce görceksin, göriceksin kardeş / brother, inklisçe. yurup kalçır başkentinde tourlamayı böyliçe haketeçeksin...

ne kızarsın be bilader; bu kadar şeylik kadı gızında da olur! koskocaman şehri / metropolün idaresi / yani yönetilmesi kolay mı sanırsın? bunun için, kafayı kullanıp, yuruplularla paralellik kurarsın, işini kolaylaştırırsın, olup biter...

hoop, yanlış anladın brother, kızma, get readi. alnımızda keriz mi yazar? o avropalılara değil elbet. bana bak, bana bak! biz avropalı olacaz; ve, avropa adına, elbet biz yönetçes!

ne sandındı, buna historial [historical] vizyon derler. amma siz radikaller hâlâ ideoloji midooloji çayırlarında otlayıp, sadece arterlerin değil streetlerin dahi kurtulduğu din diyanet, hak adalet, ahlak ve vefa basitliğinde inat mı ediyorsunuz? eh, tabii, avropa kültüründe müze ve müzeciliğin ayrı bir yeri vardır; ve, müzeliklerle hususen alakalınır, alakadarlanılır ve muhafaza mahfazaya yani câmekân altına alınır.

ideolojik kutuplaşma ve kamplaşmaların çağı geçdi... hele namaz niyaz, oruç zekat gibi şeyler avama mahsusdur ve biz sonradan görme gavurdan dönme ak alınlılar bunları adam, pardon, oy avlamak için yem yerine kullanırız, o kadar. isviçreleştiğimizde buna da gerek kalmayacak, amma, şimdilik oy kapanlarımız bu markaları taşımak zorunda...

/

şehid şehzâde mehmed camii’nde, namaz esnasında, sağlı sollu cep telefonları konseri başladı. hutbe dersen, ortaokul yurttaşlık bilgisi dersine layık tarzda, diyanet’in haftalık tamimi...



....28 ramazan 1429; 15 eylül 1424; 28 eylül 2008 –efrenci– pazar....

suyu yıkamak...

abdest almak...

abdest almak suyu yıkamak.

abdest ile suyu yıkamak.

her bir damlası, (ulaşıp, katışıp) diğer suları (da) temizler / yıkar.

şu halde

yeryüzünde abdest almak azalır ise, sular kirlenir.

(ve hastalıklar, sıhhatsizlikler, pislikler, kirlilikler artar.)

/

durmadan dünyalığının azlığından yanıp yakınmadasın; biraz da hakka yakınlığının ve ahiretliğinin azlığından yakınsan’a...



.... 19 şevval 1429; 5 teşrin-i evvel 1424; 18 ekim 2008 –efrenci– cum’aertesi ....

sabah namazından sonra, haberler için televizyonu açdım. bir kanalda (7), türkiya’nın en geniş basım-yayım kümesinin (doğan medya) ve doğan şirketler topluluğunun patronu aydın doğan’ın, izmir’in aliağa ilçesi sahilinde sekiz senedir kullandığı iskelenin ruhsatsızlığından dem vuruluyor. petrol ofisi şirketinin bu iskelesinden, aydın doğan milyonlarca dolar kazanmaktaymış. kaçak petrol getiren tankerler, petrol ofisi için burada yük boşaltmaktaymış. yine buradan 40 bin ton petrol yunanistan’a ihrac edilmiş, amma, kayıtlara üç bin ton geçmiş vs vs...

iyi de kardeşim; sekiz senedir bunu görmeyen, başka tarafa bakanların hiç mi suçu yok?! kıyıya düşmüş bir kibrit çöpü veya izmarit midir bu ki, hükümettekiler, bakanlıktakiler, valiliktekiler, belediyedekiler vb sekiz senedir görmemiş, ses çıkarmamış?! hangi karşılıklı menfaat veya korkudan? şimdi durum değişti ki, gözler (ekranlar) görmeğe, kulaklar (haberciler) duymağa başladı?!

mahkemeler, başta kendileri, görmeyen, ses çıkarmayanlar hakkında tahkikat açmayacak ise, kendisini hukuk mercii olarak görebilir ve gösterebilir mi? kabul ettirebilir mi?

ya aydın doğan ve şurekâsı?

o kadar, şu yoldan bu yoldan çok (dünyalık) kazanç, onları az veya çok, mutlu ediyor mu? yoksa, derd ve sıkıntı ve stres kaynağı mı?

aydın doğan’ın torunu olma nasıl bir şey? talihlilik mi, talihsizlik mi?

aydın doğan’ın torununun isminin kapağında yeraldığı bir kitab yayımlanmış, almanca. dedesinin gazeteleri ve televizyonları yere göğe sığdıramayınca, 18 yaşındaki bu genç insana yazık etmiş olmuyor mu? akranları «bizim dedemizin çok satan kazteleri ve tivi kanalları yok ki...» diye laf çaksa, maytap geçse, ne olur bu genc insanın hali?! etkilenmez mi? yoksa, bu tür insanî tepkilerden etkilenmemeğe programlanmış bir robot mu sanıyor doğan medya idarecileri, bu insan yavrusu insanı?!

almanya cumhurbaşkanı övgü yağdırmış, aydın doğan’ın torununun kitabına! iyi de, fuarda kapağını gördüğü (kimbilir, doğan medya simsarlarının / değnekçilerinin işgüzarlığı ile eline tutuşturulup fotoğrafı çekilen) kitaba övgü yağdırılma kurgusunun / fiksiyonunun, bir menfi hal olduğunu, bir aşağılanma (kompleksi) olduğunu, basitlik olduğunu doğan medyalamacıları akledemiyor mu? /elbet akledemiyor. çünki akıllarını yalakalık kazanında pişirip cumartesi maymunlarına yedirmişler.

/

3591«iradlar bezlden va harcdan neşv ü nema bulucudur.» (6/12-518)



....22 şevval 1429; 08 teşrin-i evvel 1424; 21 ekim 2008 –efrenci- salı, ist.....

mesnevi-i şerif şerhi kıraati, biiznillah, biinayetillah, itmam oldu, birinci def’a. (08:04) (ne kadar geç)

/

çocuk, merhametli, şefkatli babasına kızgınlık izharile isyan ve serkeşlik eder; hatta üstüne, eline geçirdiği cisimlerden fırlatır... sebebi nedir? babasının, kendi küçüklüğünün hakkından geleceğini bilmez mi? bilmez. çünki, bu bilginin / bilmenin çıplaklığına, babanın şefkat ve merhameti giysi / örtü / perde olur. ve çocuğun taşkınlığı, serkeşliği bu perde dolayısıyledir.

tabii bu, şefkatli, merhametli baba (ve çocuğu) için geçerlidir. şefkat ve merhametden (insanlıkdan) nasibini almamış babalar (ve anneler) için, (arada) bu perde sözkonusu değildir. kimi babalar (anneler) gaddar ve tepme-tokatçıdır, taş gibi. bunlar babalığı (anneliği) haketmemiş, baba (anne) denmeğe layık gödülemeyecek hayvandan aşağı sefil yaratıklardır. hayvandan aşağıdır, çünki, hayvanlarda dahi yavrusuna şefkat ve merhamet perdesi görürüz. küçükleri onca vahşi , yırtıcı, öfkeli aslan kaplanın, kurdun ve gorilin tepesine çıkar...

işte böyle de, merhametli ve şefkatli baba (anne), ilahi ahlâk ile ahlaklanmış, ilahi boya ile boyanmış, allah’ın ipine sarılmıştır. baksanız’a, sonsuz güç ve kudret sahibi, biz âcizlerin nice taşkınlığına ve serkeşliğine ses çıkarmıyor, (hemen) cezalandırmıyor, tokatlamıyor, tepmelemiyor...