Menu
“ŞİİR: MÛSIKÎDEN BAŞKA TÜRLÜ MÛSIKȊDİR”
Deneme/İnceleme/Eleştiri • “ŞİİR: MÛSIKÎDEN BAŞKA TÜRLÜ MÛSIKȊDİR”

“ŞİİR: MÛSIKÎDEN BAŞKA TÜRLÜ MÛSIKȊDİR”

Makalemizin başlığını ve içeriğini oluşturan bu cümle sözün darasını alan usta şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’ya aittir. Tanzimat sonrası şairler arasında “Öz Şiir” veya “Halis Şiir” (poésie Puro=Saf şiir) yolunun en güçlü şairi olan Yahya Kemal Beyatlı 2 Aralık 1884 yılında Üsküp’te doğmuştur. 

Yahya Kemal, divan şiirinde şekil mükemmelliği bakımından en büyük parnasyen şiirleri gölgede bırakacak mısra ve beyitler bulunduğunu daha Paris’teyken sezer. Şair divan şiirine seçici beğenici gözlerle bakmış sonraları da divan şiirinden etkilenerek yazdığı Gazel, Şarkı, Musammat tarzı şiirleri Eski Şiirin Rüzgârıyla kitabında toplamıştır. Yahya Kemal’in bu şiirleri divan tarzının 20. yüzyıldaki son gelişmesi olarak sayılabilir. Şiirleri baştan sona hareket ve ses halindedir.

Şairin dileği, bir geleneği devam ettirmek ve eski şiiri, yeni bir estetik içinde yaşatmaktır. Şair şiir üzerine görüşlerin bildirirken üç şey yapmak lazımdı der. Evvelâ kollektivitenin lisânından şiir yaratmak. Bir şiir ancak bu şartla kollektiviteye hitap eder… Ben istiyordum ki Türk şiiri herkesin lisanıyla yazılmış olsun. Türk’ün hançeresine uygun bir âhenk içinde kullanılmış kelimelerle bir şiir yaratılsın… İkinci gayem, Türk şiirini hâlis olmayan u znsurlardan kurtarmak ve ona asıl unsuru olan “ritmi” bahşetmektir. Şiirin asıl maddesi ma’na değil lâfızdır (sözdür) … Kelimelerin hususî bir ahenk husule getiren terkibinden şiir doğar. Burada en mühim olan unsur mısradaki ahenk dalgalanmalarıdır… Üçüncü gayem, sentetik şiir yapmak. Bizim şiirde beyitler vardı, hakiki manzûme yoktu. Hakiki manzûme, muhtelif kısımları birbirini tamamlayan bir bütündür, bir bestedir. Şaire göre bir şiirde söylenen değil, söyleyiş önemlidir. Şiir: Mûsıkîden başka türlü mûsıkîdir… Şiirde nefes ve ses iki esaslı unsurdur. Mısraın ayakları yerden kopmazsa ve uçmazsa… kulağı bir ses gibi doldurmazsa hâlis şiir değildir.

Nihad Sami Banarlı, Kendi Gök Kubbemiz kitabının tanıtım yazısında, “Büyük şair şiiri önce birtakım “ses”ler halinde duyuyor; sonra bu sesleri en iyi ifade  edecek mısraları söylüyor; böylelikle, onun şiirleri, Türk dilinde, tam bir ses ve söz anlaşması halinde terennüm ediliyordu. Bu şiirlerin, büyük bir kısmının bu yoldaki söylenişleri, bir gün bir sinema şeridi gibi, gözle görülecek şekilde, elimizdedir: Her şiirin nasıl başladığı, nasıl işlendiği ve en son şekline nasıl vâsıl olduğu, bu şiirlerin, sıraya konulan çok sayıda müsveddelerinde ayan beyan görülmektedir,” demektedir.

Şiirlerin tasnifi:

Yahya kemal’in şiirleri dil ve biçim yönünden üç kısımda toplanır.

A- Yirminci yüzyıl Türkçesiyle söylenmiş şiirler,

Kendi Gök Kubbemiz adlı şiir kitabında toplanmıştır.

B-Divan Edebiyatı nazım şekilleriyle ve o şiirin diliyle söylenmiş şiirler

Eski Şiirin Rüzgârıyla kitabında toplanmıştır.


C-Rubâiler

Şairin tamamıyla bizim olan duygu, düşünce ve manzaraları anlatmak için yazdığı şiirleri

Kendi Gök Kubbemiz adlı kitabında bir araya getirmiştir.

Kendi Gök Kubbemiz adlı şiir kitabı 1961 yayınlanmış ilk şiir kitabıdır. Bu ad kitabın ilk şiiri

olan “Süleymaniye’de Bayram Sabahı”nın üçüncü mısraında bulunan kendi gök kubbemiz

ifadesinden alır.

Buna göre, Kendi Gök Kubbemiz’de şiirler:

1- Kendi Gök Kubbemiz,

2-Yol Düşüncesi

3- Vuslat

başlıkları altında ve üç grupta toplanmaktadır.

Kendi Gök Kubbemiz, ifadesi Yahya Kemal’in arayışında ulaştığı en önemli neticelerden birini işaret eder. Bu kendimiz olmak, kendimiz kalmak düşüncesi şeklinde ifade edilebilir. Kendi Gök Kubbemiz, bizi biz yapan tarih, dil, kültür, gelenek, sanat ve inançtır. 

Yahya Kemal, şiirleri üzerinde, yıllar yılı işleyerek onlara dil ve söyleyiş bakımından en mükemmel hali vermeye çalışan şairdir. Usta şairin şiirlerinde Paul Verlain’nın “Mûsıki her şeyden önce mûsıkî “sözünün tesiri büyüktür. Şiiriyet Yahya Kemal şiirinin en önemli öğelerinden birisidir. Şiiriyeti de daha çok mûsıkî ile elde etmeye çalışmıştır. Her mısraını hâlis şiir anlayışına en uygun bir mûsikî cümlesi halinde söylemek için, şiirlerini dünya tarihinde nadir görülmüş bir sabırla işlemiştir.

Yahya Kemal, lisanın duyguları ifade edecek bir zenginlik göstermesi gerektiği fikrindedir. Şiirin dili duyguları dile getirecek güçte ve zenginlikte olmalıdır ki bir edebiyat meydana gelebilsin. Onun şiir anlayışı ile lisan anlayışı örtüşür. Yani öz Türkçeyle az fakat öz şiir yazmak. Ona göre iyi şairler az şiir söyleyen, sözün darasını alan şairlerdir. Az şiir söylemek, sözü oldukça tasarruflu kullanmayı gerektirir. Gereksiz söz kalabalığına müracaat edenler kuş gibi ötmekten ziyade, gürültü çıkarırlar. Yahya Kemal’e göre şiirin doğuşu için şöyle der:”şiir kalpten geçen bir hadisenin lisan halinde tecelli edişidir; hissin birden bire lisan oluşu ve lisan halinde kalışıdır. Düşündüklerimizi vezinle ve lisanla ifade edişimiz şiir değildir. Derûnî âhenk ile ifade edilmişse şiirdir.

Şaire göre şiiri şiir yapan en önemli öğe mûsıkîdir. Dolayısıyla şiirdeki ahenk, ses, ritim, derûnî âhenk, mûsıkî sayesinde ortaya çıkar. Şiirin gerçek manası ve değeri, onun meydana getirdiği âhenk ve ritim seviyesine bağlıdır. Şair ritim sözcüğünü derûnî âhenk tabirini daha iyi anlatmak gayesiyle tercih ettiğini belirtir. Bu nedenle şiir ancak saf (halis) şiir olabilir. Saf şiirin kaynağı derûnî âhenktir. Bunun da şiire mûsıkî akışını vermesidir. Bu kavramı ilk kez kendisi kullanmıştır. Yahya Kemal “derûnî âhenk”i şiir için vazgeçilmez olarak görmektedir. Şiirde derûnî âhenk’e ulaşmak için kelimeler ne eksik ne de fazla olmayacak biçimde belirli bir istifle bir araya getirilmelidir.

Halis Şiir’de bir manzume mukadder ve değişmez bir terkiptir. O manzumeyi bütün mûsıkî akışıyla anlamak, duymak, benimsemek ve ondan sonra okuyabilmek iyi okumanın yegâne yoludur. Yahya Kemal, iyi şiiri ifade etmek için “hâlis şiir” ifadesini kullanır. İyi, sağlam şiir, hâlis şiirdir. Ve bu şiirin bulunmadığı elde edilemediği yerde ise “sahte şiir” ortaya çıkar. Sanatçıya göre okuyucu bir şiirin sahte veya hâlis şiir olduğunu okurken hisseder. Şiire şairin ilave ettiği bir şey varsa o da mûsıkîdir. Bu mûsıkîye fazla veya eksik bir ses ilave edilemez.

Şiir mûsıkî ilişkisi Yahya Kemal’in üzerinde hassasiyetle durduğu bir ilişkidir. Onun, şiirde aradığı mûsıkî daha çok “nağme” kelimesi ile ifade edilebilecek bir âhenk vasıtasıdır. Bu nağmeyi ifade etmek için vezin ve lisan ancak ve ancak bir alettir. Derûnî âhenk ‘ten yoksun, mısralarında mûsıkî hissedilmeyen manzumeyi nesir olarak değerlendirir.

Şiiri; nesirle, mûsıkîyle veya başka sanatlarla karıştıranlar bu ayrımın farkına varamadıkları zaman şiiri asıl mecrasından çıkarmışlardır. Hâlbuki şiir nesirden bambaşka bir hüviyettedir. Mûsikîden başka bir mûsikîdir. 

Onun şiir dünyası, bazen özenilen, bazen duyulan gizli bir mûsıkî ile doludur. Şair, ölümü bile bir mûsıkînin bitişi gibi değerlendirdiğini rubâinin dizelerinde görebiliriz. 

Bir bitmeyecek şevk verirken beste / Bir tel kopar, âhenk ebediyen kesilir.

Şiiri mûsıkînin kardeşi sayar. Manzûme, lisanın bestelenmiş halidir. Şiirine mûsıkî ilave edememiş olanları şair değil nasîr olarak değerlendirir. O gerçek şiiri mısra mısra bir beste olan manzûme diye tanımlar. Ona göre şiir, nazım sanatı olduğu için güfteden önce bir bestedir. Mısralarında nağme hissedilmeyen bir manzûme sadece bir güftedir ki, onu nesir sahasına atarız. Mısra mısra bir beste olan manzûme ise asıl şiirdir diyerek şiirde mûsıkîyi önemsediğini belirtir. Şiir gibi bir ritim sanatı olan mûsıkînin notası vardır. Yeknezarda zannedilir ki bu nota şaşmaz ölçüttür. Maamâfih, her mugannînin okuyuşu ve her çalanın çalışı yine şahsidir ve ayrıdır. Mûsıkî de teganni eden ve çalan notadan, yani eserin asıl hüviyetinden bir milimetre ayrılmaz. Beste bir sanat eseri ise onu okumak  yahut da çalmak da ayrı bir sanat eseridir. Ancak bu ikinci sanat eserinde mükemmeliyetin yegâne şartı bestenin hüviyetinin eksiksiz ve fazlasız ifadesidir der.

Yahya Kemal’in şiirde iki esaslı unsurdan biri olarak gördüğü “ses ve nefes” mısradan yayılan ve akıcılığı sağlayan bir sestir. Şiir en hafif bir kulağı bir ses gibi doldurmazsa hâlis şiir değildir. Mihriyar adlı şiirinin ilk dörtlüğünde bu ahengi bulabiliriz. 

Zambak gibi en güzel çağında/Serpildi deniz nefesleriyle;/Sâf uykusunun salıncağında / Sallandı balıkçı sesleriyle 

Şairin başlı başına “Ses” adlı şiiri vardır.

Bir sanatçının şairlik kudretini elde edebilmesi için yeteneğin yanında edebî terbiyeden geçmesi gerektiğini düşünen Yahya Kemal, her sanatta olduğu gibi şiirde de vukufun doğuştan değil, zamanla elde edilebileceğine inanır.

Dilin sanat işlevi vardır. Yahya Kemal’de dil estetiğini sağlayan önemli unsur, sözcük seçimi ve bu sözcüklerin birbiriyle ilişkisidir. Şair sözcüklerin çağrışım imkânlarından ve karşıtlık ilişkisinden yararlanmıştır. Diğer bir unsur ise mûsikîdir. Nihad Sami Banarlı, şair şiir anlayışını “Şiir, ritmin lisan haline gelmesi yani söyleyişin bir mûsıkî cümlesi olabilmek sırrına ulaşmasıydı” şeklinde özetlemiştir der. Yahya Kemal’in şiirlerini mûsıkî açısından dikkat aldığımızda birçok metinde açıkça dikkati çeken ve insanın kulağını dolduran bir mûsıkî ile karşılaşırız.

Şair şiirlerinde mûsıkî ahengi üç yola gerçekleştirir. İlki tekrar; yani şiirlerinde sözcük, sözcük öbeği, mısra ve nazım birimi tekrarlarına yer verir. İkincisi; asonans ve aliterasyon, üçüncüsü; vezin, kafiye ve rediftir.

Şair sözcükleri birleştirirken sözcüğün ilk anlamından başka çağrışım zenginliğinden de yararlanmıştır. Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinde Yahya Kemal sözcüklerin çağrışımsal özelliğini kullanarak, camiye insanların sadece namaz kılmak için değil, cami avlusunda duyulan ayak ve kanat sesleriyle, Türk milletinin yürüyüşünün sesleri çağrıştırılmıştır.

Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.

Bir geliş var… Ne mübârek, ne garîp âlem bu

Şairin bazı şiirlerinde karşıt anlamlı sözcükleri seçip kullanarak karşıtlık ilkesinin doğurduğu gücü görebiliriz.

Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık
Hür ve engin vatanın hem gece hem gündüzüne

Tekrarlar, ses açısından ritim oluşturmaktadır.

Hem büyük yurdu kuran, hem koruyan kudretimiz
Hem zaman varlığımız, hem kanımız, hem etimiz
Vatanın hem yaşayan vârisi, hem sâhibi o
Hem bu toprakta, bugün bizde kalan her yerde
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde (Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ndan)

Yine anlatım gücünü artırmak için ikilemeler kullanmıştır.

Vezir, molla, ağa, bey takım takım (Ok şirinden)
Çıktım sürekli gurbete, gezdim diyar diyar (Açık Deniz şiirinden)
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi. (Ses şiirinden)
Derinden, derinden, derinden (Mevsimler şiirinden)
Serviliklerde sükûn, yolda sükûn, evde sükûn (Koca Mustafa Paşa şiirinden)

Şair “Mehlika Sultan” başlıklı şiirinde mısra tekrarlarını görebiliriz.

Mehlika Sultana’a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı;
Mehlika Sultan’a âşık yedi genç
Kara sevdalı birer âşıktı.
Şeklindeki tekrarı 9. dörtlükte de görebiliriz
Asonans ve aliterasyondan yararlanarak metnin şiiriyetini zenginleştirmiştir.
“Açık Deniz” adlı şiirinde denizi tasvir ederken kalın ünlülerin çok kullanıldığı sözcükler seçilip bir araya getirilmiş Denizin gürültüsünü çağrıştıran bir ses yapısı ortaya çıkmıştır.

Baktım ve anladım ki o ejderdi canlanan.
Sonsuz ufuktan âh o ne coşkun gelişti o!
Birden nasıl toparlanarak kükremişti o!
Yelken, vapur, ne varsa kaçışmış limanlara,
Yalnız onundu koskoca meydan ve manzara!
Yalnız o kalmış ortada, âsî ve bağrı hûn,
Bin mağra ağzı açmış ulurken uzun uzun…

Yahya Kemal “Ok” başlıklı şiirinde hece vezniyle diğer şiirlerinde aruz vezniyle ahenkli mısralar söylemiştir. Tanpınar’a göre Yahya Kemal in arûz vezni tercih etmesinin nedeni arûzun dile sağladığı plastik yumuşaklık ve şekil alma kabiliyetidir. Arûzu tercihinin bir başka sebebi şiirin ona irticalen, tabi olarak arûzla gelmesidir. Arûz vezni mûsıkîyi kısaltılmış, uzatılmış sakin ve hareketli hecelerin düzenli münavebesine dayanarak sağlar. Arûz vezni şiire ritim, ritim de beraberinde mûsıkîyi getirir. Şair şiirlerini arûz vezniyle yazmış olup kullandığı dil ise dönemin yaşayan Türkçesidir. Serbest yazdığı az sayıda şiirinde vezin kullanmamasına rağmen, ses tekrarları ve birbirine uyumlu kelimelerle şiirlerine “ses” ile ahenk kazandırmıştır. Seslerin kullanımı tesadüfî değildir. Ses başlıklı rubaisinde, şair duru ve kesintisiz bir Türkçeyi, arûzun eşiz ahengine taşımıştır.

Yârab ne müsâvatı ne hürriyeti ver
Hattâ ne o yoldan gelecek şöhreti ver
Hep neşve veren aşkı terennüm dilerim
Yârab bana bir ses yaratan kudreti ver diyerek gelenekten geleceğe akan temiz Türkçenin şiire yansıyan lirizmini, uzun bir aradan sonra tekrar ses ve sözün kudretini çok başarılı bir şekilde kullanarak en güzel numuneleri bizlere sunmuştur.

Şiirlerinde mûsıkî ahengi sağlayan diğer ses unsur kafiyedir. Şair “Şiirin uzviyetinde kafiye kuşta kanat gibidir” diyerek kafiyenin önemine vurgu yapar.

Gördüm deniz dedikleri bin başlı ejderi;
Gördüm güzel vücûdunu zümrütliyen deri (Açık Deniz şiirinden)
Nice bayramların sabâh erken,
Göğü, top sesleriyle gürlerken (Itrî şiirinden)
Bizdik o hücûmun bütün aşkıyle kanatlı;
Bizdik o sabah ilk atlan safta yüz atlı (Mohaç Türküsü şiirinden)
Bir erganun âhengi yayılmakta derinden…
Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden (Kar Mûsıkîleri şiirinden)

Bir diğer unsur rediftir. Şaire göre redif, şairin zekâ derinliğini ve muhayyele genişliğini gösteren en iyi örnektir. Hem ek hem de sözcük halinde redif kullanmıştır. 

Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu (Kar Mûsıkîleri şiirinden)

Yahya Kemal mûsıkî ve şiirin ahenk noktasında, bir birliktelik kurmasını sağlamıştır. Şair sese önem vermesi nedeniyle şiirleri, mûsıkî ve şiir ilişkisinin delili özelliğindedir. Şairin “Deniz Türküsü şiirinde mûsıkîden izler görülür, Tanpınar, bununla ilgili olarak; Yahya Kemal, ”Deniz Türküsü ile Türkçenin pek az bilinen bir tarafını lûgatın kamusundan çıkartmış oldu; bize dilin mûsıkî ve nüans kabiliyetleri halinde yeni ufuklar açtı. Filhakika bu manzume, şiirin mahiyetini hiç kaybetmemek şartıyla ancak mûsıkînin verebileceği hazların içinde başlayıp biten bir eserdir. Kaplan ise, Yahya Kemal’de şiirin her şeyden evvel bir dil mûsıkîsi olduğunu düşünür.

Yahya Kemal’in şiirlerindeki mûsıkî iki yönüyle el alınır. Şiirlerindeki mûsıkî ve şiirlerine konu edindiği mûsıkî. Yahya Kemal şiirlerinde mûsıkîden izler hep vardır. Itrî, Eski Mûsıkî, Mevsimler, Kar Mûsıkîleri, Akşam Mûsıkîsi, Mohaç Türküsü, Hayal Beste, Deniz Türküsü, Gece Bestesi, Güftesiz Beste, Karnaval Ve Dönüş, Hüzün Ve Hatıra, Altor Şehrinde şiirlerini sıralayabiliriz. Bazı şiirlerinin başlığında bazen bir mısrada bazı şiirlerinde de tamamına hâkimdir.

Öyle bir mûsıkiyi örten ölüm,
Bir teselli bırakmaz insanda. (Itrî şiirinden)
Çok insan anlıyamaz eski mûsıkimizden
Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden. (Eski Mûsıkî şiirinden)

Kopar sonbahar tellerinden 
Derinden, derinden, derinden
Biten yazla başlar keder mûsıkîsi
Bu sâhillerin seslenir her yerinden
Derinden, derinden, derinden
Hazin günlerin derbeder mûsıkîsi.
Denizden ve dağdan gelen hüzne kandık,
Bulutlar dağılsın, bahar olsun artık
Duyulsun bir engin seher mûsıkîsi.
Güneş doğmadan mâvileşmiş Boğaz’dan
Nevâ-Kâr açılsın bütün ses ve sazdan
Ufuklarda sürsün zafer mûsıkîsi (Mevsimler şiirinden)

Yahya Kemal Türk mûsıkîsi konusunda iyi bir dinleyici olduğu kadar teorik bilgiye de sahiptir. Şiirlerinde Türk müziğinde önemli yeri olan bestekârların isimlerine de yer vermiştir. Şair şiirlerinde bestekârlara yer vererek şiirlerinde, derinlik kadar mana ve kültür zenginliği sağlamıştır. Türk mûsıkîsinin izlerini aşağıdaki örneklerde görürüz.

Büyük Itrî’ye eskiler derler
Bizim öz mûsıkîmizin pîri
Çok zaman dinledim Neva-Kâr’ı
Bir terennüm ki hem geniş, hem şûh (Itrî şiirinden)

Ve seslenir büyük Itrî semâyı örten rûh
Peşinde dalgalanır bestesiyle Seyyid Nûh

En mutlu devrede Itrî'ye en yakın bir dost
Işıklı dantelalar bestekârı Hâfız Post

Yüz elli yıl sıra dağlar birer birer yücelir
Ve âkıbet Dede'nin anlı şanlı devri gelir (Eski Mûsıkî şiirinden)

Nevâ–Kâr açılsın bütün ses ve sazdan
Ufuklarda sürsün zafer mûsıkîsi (Mevsimler şiirinden)

Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta
Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta (Kar Mûsıkîleri şiirinden)

İçimde dalgalı Tekbîr’i en güzel dînin
Zaman zaman da Nevâ-Kâr-ı, doğsun, Itrî’nin. (Yol Düşünesi şiirinden)

Türk müziği şairin şiirlerinden faydalanmış ve birçok şiiri bestelenmiştir. Örneğin dönemin büyük bestekârlarından Münir Nurettin Selçuk tarafından Rindlerin Akşamı, Rindlerin Ölümü, Bir Başka Tepeden, Endülüs’te Raks, Gece, Mahurdan Gazel, Sessiz Gemi, Çamlıca Gazeli, Çubuklu Gazeli, Yeniçeriye Gazel adlı şiirleri bestelemiştir.

Cinuçen Tanrıkorur tarafından, Süleymaniye’de Bayram Sabahı, Ses rubaisi, Kar Musikileri adlı şiirleri bestelenmiştir. Bu yazdıklarımızdan daha fazla şiiri bestelenmiştir. Burdan da anlaşılıyor ki Yahya Kemal’in şiirleri hem biçim hem mana yönünden Türk mûsıkîsinden izler taşımaktadır.

Şiirleri iliklerimize kadar dolmuştur. Örneğin Sessiz Gemi, Rindlerin Akşamı gibi şiirleri hafızalara işleyen, ılık meltemler gibi ruhları ürperten geniş nefesli şiirleri yıllarca okunmuş dinlenmiştir. O bizim dilimizi bulmuş, bizi ve bizden olanı terennüm etmiş millî şairimizdir. Yahya Kemali şiirleri dilden dile dolaşmakta, kolayca ezberlenebilmektedir. Bunun nedeni mûsıkî ve şiirindeki ses dir. Bu edebi miras Türkçeyi sevenlerin dilinde unutulmaz dizeler olarak kalacaktır. Milletimizin diline, sanatına yaptığı büyük hizmetleri düşünerek usta şairi sevgiyle, hürmetle, rahmetle anıyoruz.

Yahya Kemal 1 Kasım 1958 tarihinde İstanbul’da vefat etmiştir ama şiirleri bizi bırakmamıştır. Yahya Kemal’i Kendi Gök Kubbemiz kitabından Rindlerin Ölümü başlıklı şiirinin son dörtlüğü ile yâd edelim.

Ölüm âsûde bahâr ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

Şiirler 1969 Basımı Kendi Gök Kubbemiz adlı kitaptan aynen alınmıştır.



MAKALEYİ BESLEYEN KAYNAKLAR:

Beyatlı, Yahya Kemal. Edebiyata Dair.İstanbul,1971.366 s.

Beyatlı, Yahya Kemal. Kendi Gök Kubbemiz İstanbul,1969.166 s.

Kabaklı, Ahmet. Türk Edebiyatı 3. Cilt. İstanbul, 1978. s.175-223

Koç, Okan. Yahya Kemal’in Poetikası, Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat

Dergisi 2008, Sayı 20,165-191

Gaddar, Zeliha. Yahya Kemal’de Dil Estetiği. İnternational Periodical For The Languages,

Literature and History of Turkish or Turkıc Volume 8/1 Winter 2013,Ankara. p.1437-1448

Güldürmez, Sevim. Yahya Kemal’in Şiirinde Türk Musikisi ve Türk Musikisinde Yahya

Kemal. İnternational Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or

Turkıc Volume 10/8 Spring 2015,Ankara. p.1155-1174

FATMA LEYLÂ

Hacettepe Üniversitesi Almanca Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Fen Fakültesi Sistematik Zooloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. TÜBİTAK Deniz Bilimleri Çevre Araştırma Grubu’nun projelerinde araştırmacı olarak çalıştı. Şiirleri halen Edebi Kültür Dergisi sitesinde yayınlanmakta.