İslamcılık tartışmalarında ifade edilen bir husus da onun modern zamanlara ait olmayan, tarihe ait olan bir akımı ifade etmesi. Bu konuda “Selahaddin İslamcılık tarihinin altın sayfalarındandır” diye ifade edilmiş bir cümle de var. Böylece İslamcılık, 1850’li yıllardan daha geriye taşınabiliyor ve “modern bir ideoloji” sayılmaktan kurtarılıyor. Selahaddin’in İslamcı aktöre dönüştürülmesinin ikinci bir amaca hizmet etmesi de sağlanıyor: İktidar, İslamcılığı sekülerize etmemektedir. İslamcılığın siyasetle ilgisi onu dünyevileşmeye uğratmaz. Tam tersine İslamcılık aslında ittihad-ı İslam, vahdet arayışları ile ortak bir dil üretir. İslamcılar arasında çoğullaşma bu kavramlara saygı temelinde siyasi birliği sağlayabilir.
Bu söylemi ifade eden yazara göre “Selahaddin Eyyubi döneminde gerçekleşen Kudüs’ün fethi, tamamen mezheplerle, beyliklerle ve gruplarla ayrışıp parçalanmış bir İslam ümmetindeki bu ortak değer ve arzunun harekete geçirilmesiyle gerçekleşmişti.” Selahaddin Eyyübi’nin adının İslamcılık tartışmalarında gündeme gelmesinde bir sorun var.
Selahaddin, Mısır’da devlet varlığı tehlikeye giren Şii Fatımîlerin Sünni Nurettin Zengi’den yardım çağrısı ile Mısır’a gönderilmiş bir vezirdir. Mısır veziri Şavar siyasi karışıklıklar artınca Şam’da Nureddin Mahmud Zengi’den yardım istedi (1164). Nureddin Mahmud İslam topraklarındaki iki başlılık problemini halletmek ve Müslümanları tekrar haçlılara karşı birleştirmek için bu talebe olumlu yanıt vermiştir. Bu iş için Şirkuh komutan olarak atandı. Şirkuh, Selahaddin’in amcasıdır. Zengi’nin emriyle Şirkuh tarafından Mısır’a üç sefer düzenledi. Selahaddin de bu seferlere katılmıştır. Zengi’nin bu yardımına rağmen Fatımiler hilafeti sürdürmek için Haçlılarla işbirliğine gittiler ve bir manada İslam dünyasında ikiliği sürdürebilir kılmak istediler. Şavar, Fatımî Halifesi tarafından yeniden Mısır veziri ilan edilince sözünü çiğnedi ve ihanet etti. Şirkuh böylece hem Kudüs kralı I. Amalrik ile hem de Mısır’ın Fatımi halifesinin veziri Şavar ile mücadele etmek zorunda kaldı. Ancak kısa bir zaman sonra Şavar öldürüldü, Şirkuh da vefat etti. İktidar boşluğu doğunca Selahaddin Eyyubi, Şirkuh’un yerine Nureddin Zengi’nin ölümüne kadar Mısır’da naiplik yapmış ve O’nun emirleri dışına çıkmamıştır. Fatımî Devleti’ne 1171 yılında son veren Selahaddin, Haçlı Seferleri karşısında İslam toplumlarının topraklarını korumaya yönelik bir politika güttü ve Şii fırkalarla mezhebî tartışmalara girmedi. Hem Moğol ve hem de Haçlı istilası altındaki İslam Dünyası’nın içine düştüğü siyasi ikiliğin giderilmesi, Mısır’ı kontrol altına almak niyetinde olan Zengi’nin siyasi aklı ile Selahaddin’in ümmetin vahdeti projesinin birleşmesinden doğmuştur. Bu birlik arayışının hedefi Kudüs’ün Haçlı istilasından kurtarılmasına yönelmişti. Selahaddin Eyyübi 2 Ekim 1187’de Kudüs’ü fethederek 88 yıl süren Hristiyan egemenliğine son verdi. Hıristiyanların misilleme olarak düzenledikleri III. Haçlı Seferi’ni de etkisiz kıldı. Selahaddin meseleye mezhepçi bir nazarla bakmadı ise de Fatımîliği Sünni Şam’a bağladı, birliği böyle sağladı.
Şimdi modern zamanlarda etkili bir Haçlılığın İslam dünyasında egemen olduğu ifade edilebilecektir. Mezheplerle, beyliklerle ve gruplarla ayrışıp parçalanmış bir İslam ümmetinde yaşadığımız da söylenebilir. Tarihsel şartlar da benzer görünüyor. Ancak, Selahaddin’in hikâyesi İslam toplumlarında birliğin sağlanabilmesi için bazı öncüllerle hareket edilmesi gereğini gösteriyor. Selahaddin’in tarihteki rolü, Suriye ile Mısır’ı birleştiren askeri bir hareketle ifade edilebilir. Ayrıca bu hareketin kemâle erebilmesi için Haçlı ve neo-Haçlı (İsrail) istilanın bölgeden püskürtülmesi de gerekiyor. Selahaddin’in başarısındaki diğer etken, bölgedeki hedefleri gerçekleştirmeye matuf güçlü bir ulema/medrese oluşumunun askerî yürüyüşü desteklemesidir.
Bütün bu sözlerden sonra belki bir nebze Selahaddin’in İslamcılığından bahsedilebilir; ancak çağdaş Fatımîliğin mandacılığının İslamcılık olarak algılandığı kafa karışıklığında, Batı ile kavga etmediği için gitgide ufalanan devletlere dair algılardan İttihad-ı İslam beklenemez. Modern İslamcılık kadroları ile hem kurulu düzenin modernlik/kapitalizm devşiren ilişkilerine eleştiri getirmiyor ve hem dünya sistemini sömürgecilik/Haçlılık bağlamında analize edemiyor. Selahaddin’in iktidarının onu sekülerize etmemesinin sebebi anlaşılabildi mi?