Menu
SANAT VE FARK
Deneme/İnceleme/Eleştiri • SANAT VE FARK

SANAT VE FARK

http://yenisafak.com.tr/yazarlar/OmerLekesiz/sanat-ve-fark/51397

Zihniyet ve kültürlerin ilişkilerinde üç yön vardır: a)Karşıtlık, b)Fark, c)Otorite.

Karşıtlık mülkün ve halkın idaresinde yani siyasette; fark inanış, anlayış, ahlak, ve sanatta, otorite ise (iç ve/ya dış) hükümranlıkta etkindir.

Ürettikleri sonuçlar itibariyle birbirlerine benzeyen karşıtlık ile otoritenin ikili ya da tekli hakimiyet kurması halinde fark da kendi aslından uzaklaşıp onlara katılır.

Bundan hareketle yerli sanatın son yüzyılda Batı sanatıyla olan karşıtlığa ve Batı sanatının otoritesine teslim oluşa göre iki ayrı yönde şekillendiğini, farkın ise Batı sanatıyla bir ilişki kurma biçimi olma vasfını yitirerek onlar tarafından massedildiğini söylememiz mümkündür.

Bunlara bağlı olarak sanatın bugünkü hali ise malumdur: Karşıtlık kendi içinden gelenekçi ve muhafazakar bir sanat anlayışını doğurmaya çalışırken, otorite de Batı etkisinde ve yine kendini Batıya beğendirme arzusuyla yerelliği küçümsemede ve halktan kopuk olarak var olmada (hatta halkı çağdaşlaştırarak bilinçlendirme saplantısında) ısrar etmektedir.

Her iki tutumun da sanatı kendi hakikati içinde kavramadığı, bilakis kendi arzularınca koşullanmış bir sanatın yükselişini hedefledikleri aşikar olduğuna göre, zikredilen nedenlerle fark’ın yeniden düşünülmesi sanatta yeni ve doğru bir istikametin (hatta tecdidin) ortaya çıkmasına imkan oluşturabilir.

Yeni sözlüklerin (Örneğin Misalli Sözlük’ün, Nişanyan Sözlüğü’nün) ‘İki şeyin birbirinden ayrılmasını sağlayan değişiklik, başkalık, ayrılma, ayrışma, ayırt etme, ayrım’ anlamlarını yükledikleri fark’ın, yukarıda zikrettiğim massedilme durumuna adeta katkıda bulunduklarını özellikle belirterek, fark’ın Okyanus’ta yer alan ‘iki benzer şeyi birbirinden ayıran değişiklik, başkalık, ayrılık, ayrım’ şeklindeki anlamını burada esas aldığımı belirtme ihtiyacındayım.

Bu bağlamda, ‘İki benzer şeyi birbirinden ayıran’ olarak fark, kıyasen tasavvuftaki fark’la örtüşür ki bu da bizim konuyu (kendi zihniyet ve kültürümüz tahtında) cem ve fark (cem’-fark, tefrika) mertebesine göre yeniden düşünmemize imkan sağlayabilir.

‘(Sufiler) cem’ ve tefrika ile şunu ifade ederler: Kul amellerine bakarak, nefis için bir kesb (çaba ve gayret sonucu elde etme) kabul edince tefrika, bütün eşyanın Hakk ile olduğunu kabul edince cem’ halinde olur. Bütün bu işaretler şunu bildirir: Kevn (yaratılan şeyler) ayırır, Mükevvin (yaratan) ise toplar. Şu halde kim sadece Mükevvin’le olursa cem’ etmiş (toplamış), kim de yaratılanlara nazar ederse dağıtmış olur. Demek oluyor ki tefrika kulluk, cem’ ise tevhiddir.’ (‘Avarif’ten nakl.: Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, daha geniş bilgi için bkz.: Abdurrezzak Tek, Tasavvufi Mertebeler, Hace Abdullah el-Ensari el-Herevi Örneği, Emin Yay., Bursa 2008)

Fark’ın, benimsediğimiz anlam ve tanımının sanat açısından verisi şudur: Sanat, şeriatların değil, insan  oluşun (yaratılmışlığın) konusudur. Diğer bir söyleyişle şeriatlar sanata öz kazandırırlar ancak onu koşullandırmazlar.

Bundan hareketle sanatın insan oluşun bir gereği olarak önce cem’e (insani istihkaka, yeteneğe, mirasa), bir şeriatın belirlediği zihniyet ve kültürün mensubu olmak açısından da fark’a dahil olduğunu söylememiz gerekir.

Binaenaleyn sanat, benzer olan (ama aynı olmayan) bir hal içinde mensubu olduğumuz zihniyet ve kültürün farkı üzerinden farklılık taşır, yoksa sanat olmak (cem’) bakımından bir farklılık taşımaz.

İş bu nedenle biz Cervantes’le Attar’ı, Hafız ile Goethe’yi, Rilke ile Sezai Karakoç’u, Mustafa Kutlu ile  Salinger’i, Şeyh Galib’le Turgut Uyar’ı... iç-içe değil yan yana okuyabiliriz; fark’ı gözeterek okuduğumuz için de onları birbirlerine rakip (karşıt ve otorite) kılmayız; birini diğerine bizim zihniyet ve kültürümüze tabi olması bakımından önceleriz, sanat-çı olması bakımından öncelemeyiz.

Diğer bir söyleyişle, iş bu okumada onların (temsil ettikleri zihniyet ve kültür açısından) farklarını gözeterek insan oluşla, bir şeriatın mensubu oluş arasındaki farkı belirleriz; bu belirleme sayesinde cem’e katılır ve yine bu belirleme sayesinde ‘kendi’ sanatımızın değerini fark ile müdrik oluruz.

Çünkü fark, fark edilmeyi talep eder. Aksi halde fark oluşunun bir hükmü olmaz. Karşıtlık ve/ya otoritenin etkisine girmesi halinde ise fark, hükmünün değişmesi nedeniyle değişir.

Dolayısıyla sanat planında fark’ı, ne kendimizin ne de benzerimiz olanın eksikliğine ya da fazlalığına yormaksızın kendimizi kendimiz, benzerimizi de benzerimiz olmak bakımından biliriz.

Bu bilmenin bize ve elbette sanatımıza kazandıracağı şey ise ilk planda komplekssizliğin, yaratmada rahatlığın, kendi zihniyet ve kültürümüzü belirleyen özü koruyarak yükselmenin değerini idrak etmek olacaktır.

twitter.com/OmerLekesiz

(YENİ ŞAFAK, 19.04.2014)

ÖMER

Türk yazar, eleştirmen İlk ve orta öğrenimini Yozgat'ta tamamladı. Ankara Meslek Yüksekokulu Kamu Sevk ve İdaresi Bölümü'nü bitirdi.