Menu
RACHEL'İN GERÇEKLEŞEN RÜYASI
Deneme/İnceleme/Eleştiri • RACHEL'İN GERÇEKLEŞEN RÜYASI

RACHEL'İN GERÇEKLEŞEN RÜYASI

“Kardeşlerim, bakmayın sarı saçlı olduğuma, ben Asyalıyım,
Bakmayın mavi gözlü olduğuma, ben Afrikalıyım…”



Fragman 1

Gecenin ilerleyen saatlerine doğru önce herkesin yatmasını bekledi. Sessizlik hoşuna

gidiyordu. Odasının dağınıklığına artık aldırmıyordu. Dalgalı siyah saçları, rimelli

kirpiklerine takılıyor, ekranı görmekte zorlanıyordu. Kalktı, büyük kristal  avizenin

aydınlattığı hole yürüdü. Sonra orta banyoda, gözlerinin rimelini temizledi. Herkesin artık

uykuda olduğunu anladı daha bir rahatladı.

Odasının dağınıklığında, loş aydınlığa inat, kızaran gözlerini ekrana dikti. Liste uzundu.

Eşarpları beğenmekte zorlanacaktı belli… İnternetten alışveriş yapmak işine geliyordu.

Louis Vuitton… Burberry marka iki eşarbı beğenmesi neredeyse bir saatini aldı. Ekrana

kilitli kan çanağına dönmüş gözleri artık yanıyordu. Aşağı kattan sesler geliyordu.

Annesinin yine uykusu kaçmış olmalıydı. Önce bilgisayarı kapattı. Arkasından odasının

ışığını. Bir an aşağı inmeyi düşündü. Gecenin bu saatinde duyduğu ayak sesleri her zamanki

gibi annesine aitti bundan emindi. Yine migreni tuttu herhalde, diye düşündü. Sızlayan

gözlerini yumdu. Uykusuz, bitkin, yorgundu. Dingin bir uykunun özlemiyle, ipek nevresimin

yumuşak dokunuşuna başını gömdü. Ama yastık sanki taş kesilmiş, yorgan ağırlaşmış,

bedeni sızlıyordu… Defalarca sağa sola döndü. Bir türlü rahat edemiyordu. Neden sonra

gecenin ağaran aydınlığında, perde perde sabah ezanları sızlayan yüreğine akıyor ama o

külçeleşmiş bedenini bir türlü kaldıramıyor… Yorgun ve sızlayan bedeniyle öylece uyumaya

çabalıyordu…

Fragman 2

İstiklal Caddesi’nin artan kalabalığında yürürken, Tünel’in girişinde bekleyen sevgilisini

düşündü. Dizlerinin bağı çözülüyor, ona kavuşmanın tarifsiz heyecanı adımlarını daha

bir hızlandırıyordu. Aradan kaç gün geçmişti oysa. Ama özlüyordu. Her an yanında olsun

istiyordu. Çaprazlama taktığı koyu yeşil çantadan aceleyle bir sigara yaktı. Nefesini daraltsa

da sigara iyi geliyordu. Kalabalık artmış, akşamın loşluğuna inat lambalar ışıl ışıldı. Bu

saatlerde cadde daha bir kalabalık oluyordu. İnsanlara çarpa çarpa ilerlemeye çalıştı.

Adımlarını daha bir hızlandırdı. Nihayet sevgilisini Tünel’in girişinde gördü.

Derin bir nefes çekip yarım izmariti attı sonra üstüne basıp söndürdü. Koşuyordu nefes

nefeseydi. Kız da onu görünce koşmaya başlamıştı. Keman çalmaya çalışan uzun saçlı, üstü

başı dağınık orta yaşlı adamın tam önünde birbirleriyle buluştular.

Delikanlı kıza sarıldı, kızın bir an ayakları yerden kesildi. Beline kadar uzun dalga dalga sarı

saçlarına delikanlının yüzü gömüldü. Uzun süre öylece kaldılar… Kemancı gözlerini kaçırdı…

Yan yana yürüyen iki ihtiyar başlarını öne eğdi. Pasajın girişinde bekleyen bir grup genç, dizi

film tadındaki bu sahneyi birbirlerini dürterek izledi…

Fragman 3

Her zamanki gibi, gecenin ilerleyen saatlerine kadar toplantı uzamıştı. Masanın başında

oturmaktan yorulanlar, rehavetle koltuklara bırakmışlardı kendilerini. Artık tazeliğini

kaybetmiş çaylarla beraber sigaralar, purolar içiyor, sohbeti bir türlü nihayete

erdirmiyorlardı. Her biri başka yerlerde yazsalar da arada toplanıp, gündeme dair

değerlendirmeler yapıyorlardı. Derneğin toplantı salonunda buluşmaları herkes için uygun

oluyordu. Reytingi en fazla olan gazetelerden birisinde yazan, orta boylu, saçları dökülmüş,

miyop  gazeteci herkesin sözünü kesiyordu. Popüler bir edebiyat dergisinin genel

yayın yönetmeni olan, kirli sakallı şair bu duruma sinir olsa da belli etmemeye çalışıyor, arada

söze katılıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor… Uğultu halini alan sohbet uzadıkça uzuyor…

Neden sonra oturmaktan ayakları uyuşan, en yaşlı köşe yazarı artık kalkalım, diyerek ani bir

teklifte bulunuyor. Hepsi de köşelerinde yazacakları yazıları düşünürken, dumanaltı sohbetin

ağırlığı altında, ayaklarını neredeyse sürüyerek terk ediyorlar toplantı salonunu. Derneğin

küçük mescidinde Kuran okuyan görevli, birbiri ardına hareket eden arabaların tekerleklerinin

çıkarttığı seslerle, yanan farların pencereye vuran aydınlığında kalkıp, perdeyi aralıyor…

Birbiri ardınca giden son model arabalar, gecenin karanlığına doğru akıyorlar…

Esas Fragman

Dr.Samiri’nin evi, yığın yığın toprakların, yaralanmış yeşilliklerin arkasında…

Makine operatörü sürüyor buldozeri…

Gri kirli bir toz bulutunu yara yara ilerliyor buldozer.

Yıkık duvarların gerisinden korkuyla bakan çocukların şahitliğinde hızla ilerliyor.

Acelesi var belli…

Sonra, sarı saçlı kız yürüyor…

Yürüyor kız, mavi gözlerinde kıvılcımlar…

Yüreği güm güm atarak yürüyor…

Toprak yığınlarının önüne doğru öylece yürüyor…

Ellerini kaldırıyor önce.

Duracakları yok biliyor oysa.

Üzerine gelen buldozere doğru yürümeye devam ediyor.

Dirilişe, arınmaya, özgürlüğe doğru yürüyor…

Sarı saçlarını rüzgârlar savuruyor… Duvar diplerindeki çocukların gözbebekleri büyüyor.



Rachel’in cesedi oradaydı…

Yeşil çayırlığın bağrından koparılan, sürülen buğu buğu taze topraklara belenmiş…

Oradaydı.. Tıpkı topraklar gibi taze bedeninin üzerinden buldozer geçmişti… Sarı saçlarına

doğru yapışkan bir kan yürümüştü. Mavi gözleri, duru yüzünün aydınlık gülümsemesi, kana

bulanmıştı.



Katil konuşuyor:

Kaskınız kafanızdayken bir şey duyamazsınız…

Açık tenli Filistinliler de var.

Bir takım örgütlerden gelen Filistinliler olduğunu düşündüm…

Toprağı itiyorduk. Ellerini sallayan birisini gördüm.

D 9 kumanda merkezi…

Rachel…16.59 kamerasında. Kayıtlar… D 9 birine çarptı!

D 9’un yoluna çıkmış olmalı.

Dr. Nasrallah’ın evi ileride hedef orası… Hedefe doğru gidiyorduk.

Emirleri bekledim.

Bize söyleneni yaptık.

YAŞAMAK İÇİN SAVAŞAN ASKERLER BİR SİVİLİ ÖLDÜRDÜ.

Taammüd olup olmadığı…

Askeri hukuk taammüd olup olmadığına karar verdi…

Sürücünün görüş alanı son derece kısıtlı…

Arkadaşları konuşuyor…

“Refah’ta… İlk defa bir morg çekmecesine bakıyorum. Orada Rachel’i görüyorum…”

Sakin sakin konuşan kısa saçlı, iri yeşil gözlü kızdı, Rachel’in kana bulanmış parçalanmış

bedenini görünce… Yürek parçalayan çığlıklarla ağlayan, evet oydu… Zapdedilemez bir

halde kendini yerden yere atarken nasıl da haykırışları dağlıyordu yürekleri… Yanmıştı…

Yüreği dağlanmıştı…

“Tel Aviv sokaklarına, sınır boyunca taşıdığımız Rachel’in cesedini getirdik.

Kırık Rumcamla telefonumu şarj etmek istediğimi söyledim. Beni içeri almadılar.

Hatalı bir otopsi raporu yazdılar.

Hatalı… Bir… Otopsi… Raporu… Yazdılar…”

Katil konuşuyor:

Patlayıcı madde yerleştiren teröristleri engellemek için…

Taciz ettiler…

Askerlere karşı aldırmazlık vardı.

BOĞULARAK ÖLMESİ SONUCU, GÖZLERİNDE KANLANMA…

HABERLER:

Ahmet Hakan Kanal 7 de haberleri veriyor:

23 yaşında genç bir Amerikalı kadın yaşamını yitirdi. Filistin’e barış eylemcisi olarak geldi.

Filistinli çocukların evsiz, babasız kalmaması için eylemlere katıldı. O, bir barış gönüllüsü idi.

Amerikalı barış eylemcisinin üzerinden İsrail Tanki  iki kez geçerek ölümüne yol açtı…



Rachel, sarı saçları arkadan toplanmış. Gözleri artık mavi değil sanki kahverengi. Boynunda

bir Filistin poşusu. İnce, duru yüzünde, kesin inançlılarda görülen bir tebessümle kararlı

konuşuyor:

“Filistinli çocuklar için elimden geleni yapacağım!”

Son Fragman

Yazar artık öyküyü sonlandırması gerektiğini düşündü. Omuzlarına ağırlık, gözlerine

mahmurluk çöktü. Midesine kramplar girdi… Neden sonra, küçük bir kız gördü arşive

kaldırılmış ekranlarda. Kendi kızına benziyordu sanki. Mavi gözleri ışıl ışıl, cennet

çağlayanı gibi akıcı bir sesle mikrofon önünde konuşuyor. Tepesinde toplanmış örgülü sarı

saçları, aydınlık gülümsemesiyle konuşuyor. Yazarın yüreğine bir muştu gibi dökülen kelimeler

çökmüş omuzlarını dikleştirdi. Küçük sarı saçlı kızın billur gibi akan sesi içinde bir yerleri

öylece eritiyor, artık derin nefeslerle ağlıyordu… Küçük kızın gerçekleşen rüyasına ağlıyordu…

December 12 1989, Rachel Corrie: “ Ben diğer çocuklar için buradayım.

Buradayım, çünkü her yerde çocuklar, ızdırap çekmekte. Çünkü, kırk

bin insan her gün açlıktan ölmekte. Anlamalıyız ki, üçüncü dünya

ülkelerindeki çocuklar bizim gibi düşünür, endişelenir, güler ve ağlar.

Anlamalıyız ki, onlar bizim rüyalarımızı görüyor, biz de onların!

Rüyam, 2000 yılına kadar açlığı bitirebilmek.

Rüyam fakirlere bir şans vermek.



Rüyam hergün ölen kırk bin insanı kurtarabilmek…”

-24 Ocak 2012-

(YEDİ İKLİM, MART 2012)

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları