bismihi teala
[01 eylül 2014, pazarertesi –efrenci]
kimbilir, bu hazcılığı tahrire te’lif eder isen, herhalde, hazzedilecek, ruhu tadlandıracak, akla yol buyuracak metinlere imza atabilirsin alimallah!
...
cankuş efendi, kazte sahifesindeki başlığa takılır gibiliğime gözü takılınca, hazırda bekleyen kancasını takmadan durabilir mi?! açdı bayramklık ağzını yumdu seyranlık gözünü:
enteresan, ilginç, garip, tuhaf şey değil mi (bunca kelimeyi yanyana/ardarda getirme kifayetsizliği): yevmî bir mevkutenin idman sahifelerinden birinde komik bir yazı serlevhası görüyorsun, buna dâir zihninde ilgi çekecek, kaleme getirmeğe/yazmağa değer mütalâalar geçiriyorsun, ancak, sıra yazmağa gelince, ileride ma’rûf ve bundan nâşi istediğini çiziktirmekde, kırıp dökmekde hayli serbestiyet sahibi bir muharrir olacağın günlere te’hir ediyorsun...
ya, bu te’hir etdiğin o çeşit günler, otuz-kırk senelik toplanmış te’hire rağmen bir türlü gelmiyor sevgili dostum!.. –yoksa birike birike eğrildi de te’hir dalları, senin tepene olduğu gibi onların da tepesine karlar yağdı ve neticede bunca birikmeğe dayanamayıp kırıldı mı?! mühtehir mi oldu?
yevmi mevkutedeki serlevha (ifadesi) şu: «başın öne eğilmesin kartal»
mevzu: türkiyalı, kartal lakaplı ve sembollü ayaktopu takımı, englaterralı bir ayaktopu takımına yenilip elenmiş.
bilinmez, dünyanın başka neresinde geçerlidir, rakibini geçemeyip yenilmenin geçer-akçe halinde sunulması? bir dahaki sefere inş.. gibi bir züğürt tesellisi bile değil. adeta: başardın; başardığın için «başın öne eğilmesin»
bu, mağlûbiyete doymama, doyamama aşağılık kompleksinin, yozluk marazının müzminiyetinin dışavurumu olmasın?! bunun batıda, asırlarca, hatta binsenelerece/milenyumlarca doğudan (asya ve afrikadan) (maddi-manevi) dayak yiyen batıda adı koyulmuş: sublimasyon. türkçeye, yüceltme, diye çevirmişler. ya’ni (esas türkçesi), menfiyi müsbet boyası ile boyayıp, yaldız ile parlatıp kendini kandırma; menfi meseleleri ile yüzyüze gelip savaşmakdan kaçınma, sıvışma, sinme...
batılılaşacağız diye and içtirilmiş/ittirilmişti ya bazılarına, içimizdeki birtakımına, bu, sonra sonra, sinsi sinsi sirayet edip yaygınlaşmış enine boyuna. ya, ya: batının bu şeytanî hastalığı/marazı bize geçecekti elbet, bir batılılaşma kazancı olarak!
«başın öne eğilmesin kartal» ifadesinin çağrıştırdığı (tedai ettirdiği) tuhaflıklardan, kelâmî mantık zaviyesinden bir tuhaflığı (mantıksızlığı) şu: eğer kartal, uçar iken başını (kartalın başı olmaz, kafası olur; kaztelerdeki kazların da başı değil, kafası olur elbet) öne eğmezse, aşağıdaki av nesnelerini (ve hayvanlarını) göremez; konmuş iken (konuk bulunduğu yerde) de, önündekini/pençesindekini gagalayamaz, parçalayamaz, yiyemez (ve sizi dinler ise hep yenilip durur –işte böyle).
..!
burada, kartal’dan, kartal kuşu kastedilmiyor mu?
insanlar kastedilmiyor ise, daha kötü: «yenilip elenmeğe devam edin, korkmayın, sizi pohpohlayıp yenilmenizi, yenilişinizi sublimasyona, yıldızlara kadar yüceltmeğe devam edeceğiz! sizi dünya starı –ilan– edeceğiz!» ha?..
yok, bu bir dost tesellisi ise, hasbî bir dost tesellisi midir, sinsî (bir düşman tesellîsi) mi?
kaztelerin suhuf-i idmaniyelerinin kartoon kahramanlarını uyuşturucu üfürükten şatolarında bırakıp, batıyı (hususen ingilizi) efradını câmi’ ağyârını mani’ (ekmel) anlatan (sinsî) düşman tesellisi deyimini enginliğine açılalım, biraz, dalgalanmayı göze alarak.
zavallı israil
ZAVALLI YEHUDİ
bremen mızıkacıları, yani katoliği, ortadoksu, protestanı; methodisti, baptisti, lutheryeni, evangeliki, puriteni, kalvinisti, cizviti, benedikti, fransiskeni, dominikanı.. toplaşıp, uyuz oldukları, binlerce senedir avrupada başa bela gördükleri, itip kakmakdan ve öldüre öldüre bitirememekden yoruldukları yahudilerden «nasıl kurtuluruz» sualine cevap aradılar günler, haftalar, aylar, yıllar boyu, kafalarını kaşıya kaşıya...
kahrolası englais düşündü taşındı, enine düşündü, boyuna düşündü...
bu yehudi belasından, dedi, ite-kaka, göme-göme kurtulamayacağımıza göre, bu işi onlara, onların sırtına havale edelim; bunların fransadan kaçıp gelen sözde şovalyelerinden de biliriz ki, çalgı duyunca oynamağa başlama hastalığı, limon görünce çıldırma, vurma görünce vurma, soyunma görünce soyunma hastalığı gibi, övgü duyunca gururdan aklını oynatma hastalığıyla malül, cumartesi maymunluğundan kalma siyonistler güruhu var... işte, işi bu güruha havale edeceğiz. şimdi bunun şekil şemalini, usûlünü belirlemeliyiz. bir haftaki toplantımıza, bu konuyu düşünerek gelelim...
bu bir hafta zarfında, bir gün bir istanbul kaztesinin idman sahifesinde, englais’in dikkati bir başlık üzerine gidip geldi: yenildik amma ezilmedik... yenildin amma başın öne eğilmesin...
bir çeyrek saat sonra englais’in yılan gibi soğuk/cool, sakin gözleri zehirli kıvılcımlar saçmağa başladı. işte bu, işte bu.. diye sandalyesinden sakince kalkıp, masanın üzerindeki küçük deftere not almağa başladı:
siyonistlerin sırtını sıvazlayıp, yehudileri filistin’e postalamak... müslümanlarla dalaşmaları için, cinayet işlemeleri, katliamda kullanmaları için tabancalar, toplar, tüfekler, bombalar, uçaklar vs vermek...
siyonistler eliyle, yehudilerin, hıristiyanlardan sonra, katolik katilleri karşısında neredeyse hâmileri kesilen müslümanlarla kanlbıçaklı hale getirmek; ya’ni, siyonistleri şımartıp, bütün dünyayı yehudi düşmanlığında boğmak... englais kurdu dumanlı havayı sever, bu düşmanlıkdan yararlanmak da, englais siyaseti için çocuk oyuncağı... haydi aslan siyonist... var mı dünyada senin kadar akıllı, senin kadar kahraman, senin kadar zengin, senin kadar maharetli vs vs...
englais, bremen mızıkacıları (avrupa birliği) toplantısında, bir istanbul yevmi mevkutesinin idman sahifesindeki başlıklardan mülhem geliştirdiği tasarısını anlattı ve böylece başladı siyonistlerin filistin(i işgal) seferi ve yehudilerin (avrupa’dan) (avrupalı dost kılıklı sinsi düşman destekçilerinin) filistin sürgünü: bütün dünyayı kendilerine düşman etme hapishanesine kapatılmaları.