Menu
PENCEREDENİZLER 32
Deneme/İnceleme/Eleştiri • PENCEREDENİZLER 32

PENCEREDENİZLER 32

PENCEREDENİZLER 32

bismihi teala

... 01 ikinciteşrin 1428 cıharşanba, ist... (14 kasım 2012 efrenci)

sûreta insanların kendisini pazarlamak için kişiliğini paralamasını görmek, ne kadar ibretâmiz! (zavallı, burasını bi’halt zannediyor ki, taklanın bini bir para!)

menfiliğin, suizannın fokurdadığı bir kazanda insanın müsbet kalması?

...11 ikinciteşrin 1428 cumaertesi, ist... (24 kasım 2012 efrenci)

sabah bbc türkçe (ntv ekranı) haber bülteninde mısır ve cumhurreisi mursi’ye karşı buram-buram hınzırlık (domuzluk), hasımlık ve gayz kokusu pervasızca yayılıyordu. ingilizlerin dünya çapında sürdürdükleri sinsi ve aleni diktatöryel idarelerden, soykırım ve dünya çapında (maddi-manevi) hırsızlık, talan ve gasp idare(!)lerinden utanmak yerine, bbc, mısır halkının seçtiği cumhurreisi mursi’yi diktatörlük peşinde koşmakla, firavunlaşmakla itham, hatta ilan ediyor (türkiya için de seçilmiş başbakana yönelik benzer imalar senelerdir sürdürülüyor bbc, cnn, reuters ve benzeri haçlı-ingiliz-siyonist medyada). onca liberal ve demokrat bbc, sıra islam ve müslümanlara gelince, o meşhur mu meşhur, yılanlara taş çıkartacak ingiliz soğukkanlılığını ve karıncanın belini kıracak siyasi kıvraklığını kaybedip, şeytanın domuzu haçlı-siyonist yüzünü açık ediveriyor. (insanı gören şeytanın maskesinin gurur ateşiyle yanıp kapkara içyüzünü açığa çıkıvermesi gibi.)

/

masanın üzerinde, komşulardan gelmiş iki kase aşura duruyor. biri aşura tatlısı, biri aşura çorbası. içimden mırıldandım: aşura çorbası ile aşura tatlısını biribirine karıştırmakda, ikisine de aşura demekde bir mahzur olamaz elbet. evet, çocukluğumda, bizde ve etrafımızdaki hanelerde hep (tatlı) aşura çorbası hazırlanırdı. ne etsin insancıklar.. etrafda, şimdikiler gibi çikolata ve gofret vb şeylerden gına getirmiş çocuklar değil, tatlıyı ayda-yılda gören, hemi de dipsiz kuyu gibi (tatlı canavarı) bir sürü çocuk gırtlağı...

...13 ikinciteşrin 1428 pazarertesi, ist... (26 kasım 2012 efrenci)

–insanlar öküzlerden utanıyor.

–yol neden buradan geçiyor? ve meskun mahalde yoğun trafik?

–bizim (ak) karunların çalılık diye kapattıkları, araziden arsaya çevrilmiş yerleri değerlensin diye. sizin çocuklarınız araba altında kalıp ölürse ölsün...

–cihad ve fakir-fukaraya yardım (infak) için zenginleşmek isteğinde bulunanlar, zenginleşince cihaddan ve fakir-fukaradan nefret ediyor.

...14 ikinciteşrin 1428 salı, ist... (27 kasım 2012 efrenci)

matbaada gazeteler (evrak) baskıya girdiğinde, bir kısmının, renkler vs oturana kadar, bozuk baskı, diye nitelenip hurdaya ayrılması gibi, normal yazmağa geçene kadar, birkaç kağıt parçasına karalama çiziktirmek mi gerekli acaba –küflenmiş, paslanmış, hantallaşmış bir zihin sözkonusu ise?

/

dün akşam, saat yiğirmiye yakın, topçulardan fatih’e gitmek üzere bindiğim halk otobüsüne, edirnekapısı’nda, hengame ile, kucağındaki iki, diğerleri dört, altı (kız), sekiz yaşlarında görünen dört çocuğu ile bir çingane kadını bindi. kadın, kucağındaki ile, arka kapının karşısındaki boş yere geldi. oturan delikanlı kalkıp orta kapı tarafına gitti. diğer çocuklar en arka beşlideki boş yerlere hücum etdi. küçük kız benim yanıma oturdu. kokularından insanlar uzaklaştı. ben kalkmadım. durmadan konuşan kadın, kucağındaki küçüğü gösterip, diğer çocuklara doğru: hasta bu çocuk, hasta bu.. diye söyleniyor, daha doğrusu, diğerlerini azarlıyor. sonra, sataşmasını en büyüklerine yoğunlaştırdı. “baban olacak herifle kavgalı olduğumu bilmiyor musun?!” diyor; “baban olacak o domuz herife kapıyı açma dedim kaç kerre; bak işte attı bizi dışarı!!!”

...16 ikinciteşrin 1428 ... /29 kasım 2012 efrenci

otobüsde işe gideriken, otuz sahifeye yakın (roman) okuyabildim.

akşam üzeri ömer lekesiz geldi. cemil çiftçi ağabeyin vefatını söyledi. allah rahmet eylesin.

düşündüm ki: hayatı ne kadar ihmal ile ertelesek, ecel bizi ertelemeden takib ediyor.

/

birkaç gündür onca sonradan görme hayvandan dönme tipler arabalarını, mandaların bataklık bulunca yan gelip yatması gibi, insanların yürüyüp geçmesini engelleyecek şekilde yaya kaldırımına bırakması ile ilgili: trafik çekicileri neden başakşehir’de hiç görülmez? başakşehir çekicilerden kurtarılmış bölge mi.. diye düşünüyorum.

...19 ikinciteşrin 1428, pazar… (01 aralık 2012-efrenci)

nahid sırrı, bir hayli, ya’ni bir düzine kitab yazmış (büyükdoğu’da da yazmış); ancak, yetmemiş: birinci sınıf müellifliğe erememiş. şu halde: hadsiz-hesabsız, dursuz-duraksız okuyup sonra biraz da yazmak gerekirimiş.



orlando figes’in “kırım, son haçlı seferi” kitabının (çev. nurettin elhüseyni; yky yay.) 56. sahifesinde şöyle bir paragraf var: «çar tarafından kırım savaşı arefesinde “avrupa’nın hasta adamı” nitelendirilmesinden çok önce, osmanlı imparatorluğu’nun yıkılmak üzere olduğu görüşü sıradanlaşmışdı. sırbistan prensinin 1838’de belgrad’daki ingiliz konsolosuna söylediği şuydu: “türkiye ayakda duramaz, kendiliğinden yıkılıyor; kötü yönetilen eyaletlerin başkaldırıları onu yokedecek.”»

tabii ki osmanlı devleti’nin çöküşünün sebebleri nazariyesi için, hatta siyasi tarih nazariyesi için umumî bir zaviyeyi işaret ediyor. romantik osmanlıcıların görmezden gelmekle bir şey elde edemeyecekleri bir bakış açısı.

ancak, müteakib sahife ve paragraf pek ilginç:

«bu kötü yönetimin kökleri imparatorluğun modern dünyaya ayak uyduramamasında yatmakdaydı. müslüman din adamlarının (müfti ve ulema) ağırlığı reformların önünde güçlü bir frendi. müslüman geleneğinin “kurulu şeyleri kurcalamayın, kâfirlerden hiçbir şey almayın, zira bunlar şeriata göre yasakdır” anlayışını düstur edinmesi, padişahın çıkardığı kanunların kuran’a uygunluğunu zorunlu kılmaktaydı. batılı fikirler ve teknolojiler imparatorluğun müslüman kesimlerine yavaş bir süreçle girebildi. zanaat ve ticarete gayrimüslimler (hıristiyanlar ve yahudiler) egemen oldu; 1720’lere kadar bir türk matbaası yokdu; 1853 gibi geç bir tarihde bile istanbul’da geleneksel şeriat ve ilahiyat eğitimi alan erkek çocukların sayısı şehrin modern okullarnda seküler bir müfredadla eğitim görenlerin beş katıydı.”

islama backı ile bakan bir haçlı yobazdan tam beklenecek ezber-değerlendirme...

... 20 ikinciteşrin 1428, pazarertesi ist… (03 aralık 2012-efrenci)

nahid sırrı’nın romanları, akan kareler usulünce yazılmış. ya’ni, filme çekilsin diye, adeta senariste iş kalmayacak bir usûl ile kaleme alınmış. nahid sırrı’nın elindeki, sanki, kalem değil kamera…

...21 ikinciteşrin 1428, salı-ist. (04 aralık 2012-efrenci)

aklı henüz ol(gunlaş)mamış çocuklara büyükleri(nin) (olgunların) şöyle çekişdiği vakidir: «senin aklın olsa şunu yapmaz bunu etmezdin!» vs, vs.

pekiyi; ey lafda olgun (büyük) kişi! senin aklın (olgunluğun) yok mu veya yetersiz mi de, olgunlaşmamış çocuğu azarlama ve ona kızma olgunsuzluğunu izhar ediyorsun? ve, (maddi-manevi, dünyevi-uhrevi) zararına-ziyanına bir sürü haltı işledin ve halen bir sürü nane yeyip işlemedesin?! hemi de: aklın olsa, heman parlayıp kızar, sesin titreyip tıkanarak feryada başlar mısın?!

...

insanlar namaz kılınan mahallere, kendileri de kılmak üzere yaklaştıklarında, kılanların ciddi bir iş halinde bulunduğu kabulü ile, yüksek sesli ve malayani (abuk-sabuk), hatta laubali laflarını kesmeği akledemiyor... amma bu durumda, din, aklını kullanmayı becerebilenlere (akıl-baliğlere) teklif edilmişdir. ya’ni, namaz ile aklını kullanabilenler mükellef ise, bu gayri ciddilerin (akıl ciddidir) kılması ne kadar makul ve makbuldür?!

...

akşam namazını eda esnasında, üçüncü ret’ata kalkmayı unutup selam verdim. önce hayret etdim, ancak, sağıma ve soluma bakınca, hayretim izale oldu: yanlarımda birer ahmak duruyoridi...

... 22 ikinciteşrin 1428 salı, ist... (05 aralık 2012-efrenci)

ağırlık/sıklet, gerginlik, şübhesiz akıl ve fikri bozduğu (fesada uğratdığı) gibi, muhayyileyi de kanadsız bırakıyor. çünki ağırlık aşağı(da bulunmak, aşağı düşmek, uğursuzluğa uğramak)dır; aşağısı da karanlıklar (zulümat) diyarıdır/mahallidir. karanlık, görüsüzlükdür. görüsüzlük de, elbet, ne kadar güçlü-kuvvetli olsa, kanadlar bir işe yaramaz, gidecek yön/istikamet bulamadığından taşıyamaz.

....

ahmaklarla mecburi kurbiyetin sıkletini çekebilmek, neredeyse insan takadinin ötesinde bir bela.

...23 ikinciteşrin 1428, pencşenbe, ist. (06. 12. 2012-efrenci)

eğer, evvel kaleme aldığınız yazılar(ınız) için: onları ben mi yazdım! onları gerçekden mi yazmış idim! hayıflanmasına duçar halde iseniz; okurum, deyu alıp, ma’kul müddeti geçmesine rağmen okumadığınız kitabların(ızın) âh’ı tutmuş (elinizi-kolunuzu ve zihninizi tutup bağlamış) olabilir!

/

otobüsde, arka soldaki karşılıklı dörtlü koltuğa oturup, bacağını aygıra nazır kısrak gibi uzatıp ayakkabısının tabanını karşı koltuğun oturma yerine koymuş, elindeki telefonla oynayan, kulaklık ile müzik dinleyen, sonradana görme gavurdan dönmelerin yetiştirmesi, otomatik pilotlu milli eğitimin eğittiği, 15 yaşında başakşehirlisi öğrenci zibidi kızı, yarın sen oraya otursan hoşuna gider mi, diye uyardım. doğrusu böyle eğitim ve böyle (otomatik pilotçu) ailelerden ancak böyle zuhurat ve mahsulat beklene.

/

kalemi seviyorum. bu sevginin temelinde yazma hayali yatıyor. ancak bu, hep yatan bir hayal. bu güne kadar kalkıp yürüdüğü pek görülmedi. ayda-yılda bir emeklediği, on-onbeş yılda bir yürüdüğü görülmüşdür. –bu yüzden, ya’ni, kalem gördüğümde yazamadığımı hatırlamak, bu sevginin tuzu-biberi oluyor.

/

başakşehir’de, akparti’nin toprak yiyen yamyam müteahhidleri, belediyeyle ortaklaşa (akpartili belediyenin bir işi de müteahhidlikdir!), ötedünya, diye bir süper akıllı/otomatik, havuzlu-mavuzlu (kılıçdaroğlu’nun havuzlu yazlığına taş çıkartacağı besbelli) konut kompleksi bina yükseltiyor ve bunu pek ziyade gözüdoymazcasına afişe ediyor.

/

büyükdoğu’dan sonraki, takibcisi iddiasındaki dergiler solcuların, ateist, sekülerist, kemalistlerin ayıplamasından, alayından (allah’ın rızasızlığından ziyade) çekindikleri için, allah’ın kitabından, rasulünün sözlerinden sözetmekden utanıp uzak durur idi.

/

denyonun biri, kur’an-ı kerim’de buruc suresi bulunduğunu, buruc’un burclar demek olduğunu duyunca: kur’an’da geçtiğine göre ben burçlara inanıyorum, demiş! denyonun denyoluğu şurada ki: inanıyorum, dediği burçlar, insanları şeytanların peşine takma görevine koşumlu kazte ve mecmualardaki fal ve kehanet (kova, yengeç, zebra, akrep, yılan, çiyan vs) burçları.

...25 ikinciteşrin 1428, cumaertesi, ist... (08. 12. 2012-efrenci)

4737 «aşk ne için evvelden hûnî olur?

tâ ki hârice mensub kaçsın» (msnv. 6/624)

te’lif de böye.

...26 ikinciteşrin 1428, pazar, ist... (09. 12. 2012)

«4768. peygamber buyurdu ki: vaktâ ki bir kapıyı çalasın, âkıbet o kapıdan bir baş çıkar.

«ya’ni: “kim bir şey isteyip sa’y etdi, buldu; ve kim bir kapıyı çaldı ve inâd etdi, dâhil oldu” hadis-i şerifine işâret buyurulur.» (msnv. 6/631)

hemen her işdeki gibi, te’lifde de bu böyledir.

(yazma’da, tahrirde, muharrirlikde değil, ha.)

...28 ikinciteşrin 1428 salı, ist... (11. 12. 2012-efrenci)

türkiye’ye gelip-giden dış siyasiler trafiğinin kesafeti dikkat çekici. elbet: etkili devlet olunmağa başladığında, böyle bir trafiğin yoğunluğu da başlar. batı ve vestistanbul medyası kuduruyor bu duruma ve türlü çeşit yalan-dolan ve tezvirat ile havayı bulandırmak, türkiye’nin oksijenini azaltmak istiyor.

/

akşam namazını kılariken (üç kişi), üç kişilik bir sürü gelip, yüz metre ötede cami dururken, bu odada kamete başlayıp, namaz kılamakda bulunanlara zerrece saygı göstermeyip / dikkate almayıp, sesli cemaate durdu. tabii, ahmaka ne kadar kızarsan kız, ağmaklığa çözüm yok. çözüm, ahmakdan kaçmak, kaçmak, kaçmak.. uzak durmak.

/

donuk bir zihin mi? küt mü? küflenmiş mi? hantal mı?

hayır, bunlar değil. zihnini verimsiz kılan tefriksizlik, temyizsizlik: duygusallık dumanının aşırılığının (asabiyetin, öfke kontrolsüzlüğünün) aklı dumanaltı etmesi. akıl dumanaltı kalınca, zihne destek çıkamayor. akıl oksijeninden yoksun kalan zihin zayıf, halsiz düşüyor...

...

–gerizekalılık, hamakat ve haset dükkanında nasıl asil metinler telif edilebilir ki!!!

...30 ikinciteşrin 1428, pencşenbe, ist... (13. 12. 2012)

saat 10:05’de, cami durağından 146M’ye bindim. yiğirmi sahife okudukdan sonra, otobüs mecidiyeköyü son durakda durdu; inerken baktım, saat henüz onbir. biraz daha geç ulaşma ihtimali üzerine, belediye otobüsü ile giderim, diye düşündüğüm, dün hacı nahid’in telefon ile haber etdiği, azizandan kemal beyin validesinin cenaze namazı için yıldız’daki hamidiya camii’ne vâsıl gayesiyle yürüme kararı alıp yola koşuldum. camiye ulaştığımda, onikiye, yani öğle ezanı okunmasına on dakika kalmış idi.

bu münasebetle, hamidiye camii’ne girip görmek ve namaz kılmak (ve taze zengin ve genç ve dinç bürokratların camideki oturma ve hareket acemiliklerine tanıklık) nasib oldu.

...01 ilkkanun 1428, cum’a, ist... (14. 12. 2012-efrenci)

tekke ve zaviyelerin kapatılması, ictimai bir ihanet, ictimai bir bombardıman, ictimai/manevi bir idam. öne sürülen bozulma ve meskenet yuvası haline gelme resmî gerekçesi, kimisindeki çürüme (emaresi) üzerine (bütün) dişlerin çekilmesi benzeri bir hamakat ve ihanet şahikası.

...02 ilkkanun 1428, cum’aertesi, ist... (15. 12. 2012-efrenci)

ne yapıp et, the ortamdaki ahmakûndan uzak dur, kaç, kaçın.

bunun için tavır koymalısın; yumuşak yüzlülüğü aşmalı ve iş ve hâlin icabını, adalet dairesinde yerine getirmelisin.

bunun için irade kuvvetine sahib olmalısın.

bunun için kendini güçlü (güç sahibi) hissetmelisin.

kontrollü güç (öfkeyi ve zaafı denetim), akıl ile sağlanabilir. ya’ni, aklının başından ayrılmamasını, allah’ı ve rasulünü anarak sağlamalısın.

teoride akıllılık, pek mükemmel bir akıllılık değildir. hal (olay, hareket, kişi, v.s.) karşısında ve esnasında aklı (kafada) muhafaza edip göğsü aşırı hararetlendirmemek, daha makbul görünüyor. mesela, tenbellik, bir zaafiyetden, kendini güçsüz (“yapamaz, edemez, eyleyemez”) görmekden (kabul etmekden, hissetmekden) başkası değil.

kendini güçsüz hissedince, aklın ve iraden de güçden düşüp işe yaramaz hâle geliyor.

neticede ayrıntılarda (tatmin ile) boğuluyorsun.

...09 ilkkanun 1428, cum’aertesi, ist... (22. 12. 2012-efrenci)

çatışma değil dostum, çatışmacı değil...

saldırgan hiç değil...

alay edebilirsin (müstehak ile), amma, açık(ça) hakaret etmeden! (zaten alay örtülü hakaretdir.)

su içmek kadar rahatlatıcı olmalı yazmak.

/

karşındaki ne kadar mütehassıs olursa olsun, bütünüyle senin imkân durumuna bağlı konuda ipin ucunu yüzdeyüz bırakma.

/

enerji ve iktidar... bu ikisini hissetmezsen işin çok zor: irade sıfırlanır.

...10 ilkkanun 1428, pazar, ist... (23. 12. 2012-efrenci)

(ister-istemez) kıymet verdiğimiz şeyler ne kadar izafi ve zevale koşucu: mesela, bir sebebden, bir şey yeme ve içmeden mahrum kalmışsın (ya’ni, açlık ve susuzluğun son haddine dayanmış: bütün hücrelerin, su ve yemek, diye sessiz çığlıklar atıp, feryad ile inliyor). o an bir bardak yağmur suyu ve bir dilim kara-kuru ekmek ne kadar kıymetli, arzuya şayan ve lezizdir!

sonra, şişene kadar içsen ve patlayana kadar yesen, bırak yarım bardak kaba suyu ve bir dilim kara-kuru etmeği, buğulu kristal bardaklardaki en leziz şerbetlerin ve fağfur kablardaki süslü yemeklerin ve böreklerin ve baklavaların gözünde kıymeti nedir? (yoksa, bırak kıymeti, görmek bile istemez misin?!)

demek ki: maddi kıymetler aldığın zevk ile, zevk de bulunduğun hal ile mukayyed (ve mahdud). zevk ve hal ise, muvakkat mi, yoksa?..

hâle göre, aynı şeyi seversin ve sevmezsin, istersin ve istemezsin.

hâle göre değişmeyen, ve, değişmeyen hâl?

...11 ilkkanun 1428, pazarertesi, ist... (24. 12. 2012-efrenci)

almanya’da iktisadi ağırlıklı haberler yayımlayan bir gazete, düne kadar aşağılayıp dalga geçtikleri yunan siyasetçilerden samaras’ı ”avrupa’da yılın siyasetçisi” seçmiş.

samaras’ın bu iltifatı kazanması tabii ki marifete tabi ve bu marifeti gösterip kabul etdirmesi pek kolay olmamış. avrupa birliği’nin dayattığı, yunan halkına karşı avrupa (birliği) cepçiliğinden başka bir şeye yaramayan, dayatılan  “kemer sıkma” (çalışanların aleyhine) düzenlemelerine, papandreu ve papademos başbakanlığındaki hükümetlere bu konuda destek vermeyip, ateş kusmuş ve yunan halkını avrupa birliği’ne soydurmak ve satmakla suçlamış. “kemer sıkma” yerine daha “acısız” yolları bildiği ve uygulayacağı iddiasıyle iki seçime (ve tabii seçim masrafına) yolaçıp, nihayet başbakanlığa getirilmiş. başbakanlığa gelir-gelmez, yunan halkına nanik çekip, kendisi başbakan olmadığı için destek vermediği “acı reçete”nin âlâsını uygulamağa koymuş.

işte, almanlardan, dolayısıyle avrupa birliğinden, avrupa’nın kibar ve usta hırsızlığı usta politikacılık kabul edenlerinden iltifatı kazanmasının sebebi bu: yunan halkını aldatıp ceplerini/cüzdanlarını kibar avrupa hırısızlık birliğine teslim etmek.

tarihin cilvesi: avrupalı haçlıların oyuncağı olup, onca müslümanı, bebedir dededir ninedir, hastadır habersizdir demeden katliama uğratarak osmanlıya kan kusturup şanlı-şerefli(!) bir istiklal savaşı neticesinde devletini kuran yunanlar, haçlı avrupalıların gözünde bugüne kadar çıraklıkdan (kalfalığa bile) terfi etdirilmedi; buna sebeb, yeteneksizlik ve tenbellikleri gösterilip aşağılandılar.

yüzlerce sene yanyana yaşadıkları komşularını keseriken, yunanlı saftirik haçlı çeteleri zannetti ki, avrupa haçlıları ve kiliseleri kendilerine şerefli ve haysiyetli, tam teşekküllü bir devlet hediye edecek veya kurulmasına önayak olacak. ve, romantik sloganlı haçlı avrupalılar, antik yunan ve hellas cilasına sevdâlılar ve bununla gözleri kararık ve bunun gaybubetinin hüznüyle yaşarık...

ancak, osmanlıyı kanattıkdan sonra, yunanlara dendi ki: siz balıkçılık ve deniz hammallığı edeceksiniz. bundan kazandığınız üç-beş kuruşu da, daha iyisini/etkilisini kendimize sakladığımız (aşılmış/eski model) silah ve uçak karşılığında bize vereceksiniz; ve bir de, turizm adı altında bizim (batı avrupalı) zenginlerimize hizmetçilik edeceksiniz...

ey yunan! şunu bil ki: hiçbir suçun bulunmasa, yüzyıllarca müslümanlarla yanyana yaşamak (zorunda kalmak?), komşuluk etmek, haçlı avrupalıların gözünde aşağılama, kazıklama ve hakaret için yeterlidir.

düşünün: müslümanlar sizi bu (avrupa) kadar kazıklamış mı idi (her bakımdan)? (niye hâlâ hıristiyan ve yunansınız acaba: kalabilmişsiniz?!)

ey yunan! şimdilerde, avrupa haçlılarından yediğin kazık yetmezmiş gibi, siyonist israil haydudundan meded umarsın! bu halin neye benzer bilir misin? “dereye düşen yılana sarılır”a benzer. (seni dereye düşüren idarecilerine bir şey demeyecek misin.. demokrat atina geçmişini hatırlayıp!) kan kusturan haçlılardan, sizi sokmağa can atan siyonist yılanına sarılmak... nasıl ki müslüman öldürmeği ibadet kabul eden ve bunu size de yutturan haçlılar bundan vaz geçemeyip önüne gelene kan kusturur ise, yılan da tabiatı, yaradılışı icabı, sarılanı sokmakdan vaz geçemez...

haydi, bir de siyonistlere sokturun kendinizi; belki ondan sonra (düşünebilecek kabiliyetde beyniniz kalır ise) müslümanların kıymetini biraz anlarsınız! (mesela, yakın zamanda, modern haçlı kafalı nazilerin ekmek için almanyaya gitmiş işçileri öldürür iken yunan-türk ayırd etmediğine dönüp bir dakka bakın.)

/

hindistan’da, otobüsde vuku bulan tecavüz vak’asına karşı tel’in nümayişinde bir televizyon kameramanının öldürülmesine varan polisiye tedbirler alınmış.

türkiye’de aynı aynı şeyin vukuunda, nümayişçilere karşı, başta vatan ve cumhuriyet, hürriyet, milliyet ve yoldaşı birader gazetelerin başlığını (aynel-yakin tecrübeye binaen) gözönüne getiriyorum:«mahallenin namus bekçileri siz misiniz?!»

...14 nisan 1429 cumaertesi, ist… (27 nisan 2013-efrenci)

«nefsini hayırlı işlerle meşgûl eyle; yoksa, o seni lüzumsuz, boş şeylerle meşgûl eğlemesini bilir!»



«bedbahtlık, kendin ilelikdir; mes’udluk, kendinsizlikdir.»



aklın var ise, ıvır-zıvır (teferruat) ve kıytırık şeylerle günlerini (kendi elin ve dilin ile) karartma, karaya boyama. daha ne kadar ve kaç ömür (bu dünyada) yaşayacak, hayat süreceksin?!

/

yazmanın işe yaradığı bir yan şu ki: müsbet ve menfi duygulanımları, tepkileri, infial ve sürur coşkunluklarını tatmin, teskin; bir nevi regülatör.

...24 nisan 1429 salı, ist… (7 mayıs 2013)

«nefsini hayırlı işlerle meşgul eyle; yoksa, o seni lüsumsuz boş şeylerle meşgul eğlemesini bilir!»

«mutluluk, kendinden halas/kurtuluş; mutsuzluk, kendin ilelikdir.»



bir şeyi haddinden ziyade mıncıklar isen, suyu çıkar (sulandırırsın). işte burada marifet, haddi(n ölçüsünü) bilmek, anlamak, sezmek ve aşmamak. bu neyle/nasıl kazanılır?

tabii, bir şeye dokunmamak da, ya donup katılaşması ile sonuçlanır, veya, bayatlayıp bozulma ile.

...14 haziran 1429 pençşenbe, ist… (27 haziran pençşenbe, 2013)

sabah kaztesine bakasım gelmiyor. (çok da umurlarındaydı!) yavanlık, tuzsuzluk.. rutubetli fişek, meysiz meze… sabahlara günaydın da yetmiyor tadlandırmak için; bir gemisel merkezsel kazteden köşe yazarı transfer edip playboy-playgörl, pentous-mentous tarzı ilaveler verseler siyah poşette…

sabah böyle de, akşamın öyleliği bakalım ne olacak? akşamdan kalmalıkdan sabaha çıkacak mı? zor ama… («sönmüş ocaktan sıcak meze gelir mi?» zor be…) çok zor… beyin ölümü gerçekleşince, nabız ölümünü beklemeden âzâ nakline diyanet cevaz verip, ecel beyinden ötesine karışmaz, dedi mi, bilmiyorum…

...17 haziran 1429 pazar, ist… (30 haziran 2013-efrenci)

«anadolu selçuklu devletinden sonra ortaya çıkan bütün beyliklerde görüldüğü üzere, germiyanoğullarının da âlim ve sanatkârlara gösterdiği teveccüh, beyliğin merkezi kütahya’da pek çok âlim ve şairin yetişmesine sebeb olmuşdur.» (kenzü’l-kübera ve mehekkü’l-ulemâ / idarecilerin hazinesi ve ilimcilerin terazisi; giriş; büyüyenay yay.)

ancak, neticede bu âlim ve sanatkârlar, germiyan(kütahya)da telifine başladıkları eserlerini, kılıç faaliyetini ön sırada tutan osmanoğullarına ithaf etdiler; çünki, kendilerine (yetişme ve eser verme yolunda) follukluk eden germiyanlılar dahi osmanoğullarına katıştı.

cengiz imparatorluğu, hangi yüksek sözel veya yazılı kültür üzerinde yükselip, kültür zirvesi, kültür serhoşu ve kültür şımarığı bağdad’ı, üstüne çıkıp tar u mar etdi? pek parlak kültürlü anadolu selçukilerini?.. dahası, cengiz’in okur-yazarlığı ne kadardı?

okuyup yazamayan, amma iyi kılıç sallayan timur, koskoca memleketlerin şair, edib, âlim ve sanatkârlarını önüne katıp semerkant’a götürdü. timurun taarruzuna maruz kalan koca-koca memleketlerde kalem ve kelam erbabı bol, amma, kılıç erbabı yeterinden az idi.

gazneli mahmud ve babür, koskoca hind kıtasını alküst eder iken, hindliler binlerce senelik kalem eseri ve yaşayan kelam erbabına malik idi, amma, kılıç erbabı yeterinden az idi.

endülüs ve abbasiye ve babürlüler, ve dahi osmanoğulları, onca ilim ve edebiyat ve musıki ve mimari ve benzeri eserini, kılıç erbabı yeterinden azalınca, koruyamadı (ne bunca eser bu devletleri, ne devletler bunca eseri koruyabildi); ilk ikisinin bu açığı idhalat ile kapatma uğraşısı uzatmaları uzatmaya yarayabildi ve yene bir hayat, yeni bir filiz yeşertmeğe yetmedi.

diyecek ki: moğollar islam memalikini yakıp yıkıp işgal etdi, amma, neticede işgal ettikleri toprakların inanç ve medeniyeti daha köklü ve güçlülüğüne mağlubiyet ile müslümanlaştılar…

sevgili kardeşim; hindistan ve mısır’da ve kuzey afrikada ve asyada ingiliz ve fransız ve italyan ve ruslara ne oldu? kim müslümanlaştı, kim gayrimüslimleşti (gâvurlaştı)?

gavurlar dünyayı sömürüye girişir ve ayak bastıkları her karış toprakta insanları, hayvanları, bitkileri, toprağı ve madenleri inim-inim inletir iken, osmanoğullarının sadabad sefahatini ve boğaziçi mehtab âlemlerini ve borç para ile saraylar inşasını kim (izah edici) adaletli kelimelere yansıtabilir?

***

günümüz mısır’ından (yeniden) öğreniyoruz ki, devrimini ve seçilmişliğini dahi, savunacak kuvvetin yoğise, elinde tutamıyorsun!

ve türkiye, GAP projesini ve diğer büyük projelerini, güçlü bir ordu ve iktisadi yapı ve ricalsiz yürütemez ve hatta tam bittiğinde, yedirmeyip elinden alabilirler. eğer türkiye kendi başına devlet olacak ise, PKK’yı gönderdiği gibi, gezi kukla-çapulcularını gezmeğe gönderdiğinde olabilecekdir.

ancak, bunu becerebilmesi için, cenneti maverada değil, maveraya inanamadığı için bu dünyada inşa etmeğe kalkışan maveracılara.. insanların ve hayvanların ve bört ü böceğin ve ağaçların ve otların ve toprağın afakını, gök ve göz ve iç karardan çirkinlik abidesi gökdelenleri ile karardanlara.. yetim hakkını talan edenlere (“ufkumu geri istiyorum” kalkışması başladılsa, bu kalkışmaya vereceğiniz cevap, efendim? cevab için o vampir yaradılışlı vahşi gökkarardıcı müteahhidlerini ara ki bulasın! çokdaaan semirip soluğu bilmemnerelerde aldı...).. verdiği iftarda teşrifini hoparlör ile alkışlatan/alkışlatacak ve elan seçimler yaklaşdığından onlarca senelik kaldırımları şantiyeye çeviren yolmühendisi sakisi ve kendisi dahi taşeron-çıraklığa soyunmuş yeşillimli belediyelerin başkanlarına.. başbakana yalanın bin türlüsünü bir saniyede söyleyiverenlere.. bütün yolları açan ve bunu (halkdan ve hakdan!) gizlemeğe çalışan erbab-ı hükümet  ile olur mu?

insanları ramazanlara ve bayramlara maaşsız gönderen yeşil sermaye ile olur mu?

çalışanlarının asgari ücretini aylarca ödemeyip, jetine atlayıp umreye giden yeşil sermaye iktisadi yapısı ve işleyişi (adaleti?) ile olur mu? (araşdırılsa: müsiad üyesi ve tüsiad üyesi şirketlerdeki maaş durumları ve ödenmesi halleri?)

vs.. vs...

bunun cevabını merak eden, gözünü açıp etrafına bakıp sual eyleye.. (mi? hayır, sual yetmez, sual ile olmaz) tedkik eyleye (eyletmeye, eyleye)...

(neyle-neyle olur, din-iman diyor isen, kul hakkı, allah hakkı gasbı ile olmaz.)

yoğise...

(müstehakıyetden) daha çoook gezi parkı kızaklarında kaydırak kaydırtırlar; vesselam.