…17 haziran 1428, cumaertesi…
yazmağa başlarkenki, yani girizgâh içün kimi ifadeler aklına gelende, yazmakdan kaçınır, vazgeçersin.
meselâ şöyle bir girizgâh düşer aklına: filanca üstadın kahvehanelerde (de) yazdığını işidib, biraz hayret, biraz hayranlık hisseder –veya hissetmemiz gerektiği hissine kapılır idik. şimdi ben de bu kahvehanede (de) yazmağa başlayınca, hatırıma geldi…
burada çekinme başlar. bunu der (yazar) isem, üstadlık iddiasında bulunduğum zannedilib, dudak bükülebilir…
bu (içsel) çekince ile vazgeçilir. ancak, aslında böyle bir iddia (kasdı) sözkonusu değildir. (belki, sadece yaşlılığa bir işaret olabilir.)
bu kez, hatırıma şöyle bir düşünce düştü: aklına düşen bu girizgâh, ola ki senin nasibine düşendir ve bir kuruntu/zan uğruna bundan vazgeçmek ne kadar makul ve makbuldür?
bir de, üstad(lar)ın gölgesinde kalıb (ağaç gölgesinde güneşsizlikden gelişip serpilemeyen –barıyamayan– nebat gibi) neşv ü nemanı kendi elinle ketlemek/kilitlemek değil midir?
iyisi, böyle kuruntularla nasibini tepip kendini kurutma!
...
öğle yemeğinde masa arkadaşıma, önümdeki cacığı işaretle, dedim ki:
daha ziyade anne tarafım tarla-tapa işiyle meşgul idi. yazın ayrana ekmek doğranıp yenir idi. şimdi, bu sıcak günlerde anlıyorum ki, ayran olmasa, o yaz sıcağında tarla işlerine dayanmaları nerede ise imkansızlaşır idi... tabii, ayrana ekmek doğramak, sıcağa dayanmak için değil, yoklukdan idi.
o da dedi ki:
ayran nerede hemşehrim, ayran nerede?!.. hiç unutmam, neneme bir şey sormuş idim. demiş idi ki: yokluk var idi oğlum, yokluk! yoğurdu-ayranı nerde bulalım! dört gözle bekler idik ki erikler yeşerip elle tutulacak hale gelsin de, olmuş-olmamış demeden toplayıp kaynatalım da hoşaf hazırlayalım, kuru-kara kepekli arpa, darı, çavdar ekmeciğimize katık edelim. erikleri görmekle işte böyle bayram eder idik!..
ya’ni, bizimkiler, köydekiler, kasabadakiler gibi ayranı bile bulamaz imiş –tarlada-tapada güneşin alnında çalışır iken!
dedim:
yoğurt en ucuzu idi. belki yiğirmibeş kuruşa, belki daha azına ikiyüzelli gram yoğurt alınıp ayran edilir idi –evde mayalanmış yoğurt o an için bitmiş ise...
dedi:
para nerede hemşehrim, para nerede?! yoğurt alacak okadarcık para nerede?!
dedim:
evet, bayramlarda dahi el öpen çocuklara verilecek on kuruşları, beş kuruşları yok idi... amma, para nerede idi, sana deyiverem mi, o günlerde para nerede idi? şehir kulüplerindeki tek parti cehepe’li ekabir ve bürokratlar rakı tokuşturur, masa üstlerinde dansöz oynatır idi –dedemiz-ninemiz ayran bulamaz iken... “köylü milletin efendisi” mavalını okuyanlar fötr şapkalılar, angarada kaşanelerde içkili-sıçkılı fuhşiyat baloları tertipler idi. millete, yerli malı kullan, der, kendileri ingiliz kumaşından giyinir, ingiliz tomofilleriyle fink atarlar idi... evet, aç-biilaç kodukları köylü milletin efendisi idi. kendileri? (rab?)