Menu
PENCEREDENİZLER 16
Deneme/İnceleme/Eleştiri • PENCEREDENİZLER 16

PENCEREDENİZLER 16

...05 haziran 1428, pazarertesi...

otobüsde kitab okuyabilip, kararlılık ile geldim ise de, akşama kadar bir şey okuyup yazamadım...

aslında bu sıcak günler okuyup yazma için bana pek müsaid geliyor ve görünüyor.

sabah gazetesinde gördüğüm, portakal bahçesine tekedilmiş kundaktaki bebek haberi bütün ayarlarımı altüst etti... akşama kadar süren bebek ağlamasını duyanlar, komşudan geliyor sanmışlarmış. özrü kabahatinden büyük, diye bundan başkasına denmez. komşusunun başına bir şey gelmiş ve bebeğinin ağlamasını dindiremeyecek durumda ise... belki baygın, belki yaralı, belki ölmüş komşu ve bebeği başında ağlıyor... ne komşulukmuş amma, ne komşuluk!!! chp’lilerin pek tuttuğu deniz kenarındaki komşuluk, yani insanlık, tam da, güneydoğudaki kürt ve batıdaki rum çocuklarını, bebeklerini katleden, mağaralarda ateşde kavuran tek partinin ağzına layık bir insanlık ve komşuluk durumu... bebeğin terki de, arka sahife güzeli (neşriyatı yönetici) sapıklarının ağzına layık bir insanlık; fuhşiyata köle olup, allah’a kulluk etmeyi küçümseyenlerin, heva ve hevesine (uçkuruna) ve şeytana değil allah’a kulluk edenlere hakaretler yağdıranların ağzına layık bir insanlık durumu... bu bebeği bırakan ve bu bebeğin canice bırakılması ortamını oluşturmak ve böyle vahşice bir insanlık durumuna yol vermek için ahlaklılığı alaya alan arka sahife güzeli sapıkları, allah’dan uzak şeytanın (ve uçkurunun) kapatmaları düşünmezler mi ki, anaları onları yeni doğmuşken bir portakal ağacının dibinde, bir çöp konteynerinde ölüme terketse idi, pek mi uygun olurdu kendileri için? bunu kendileri için düşünseler kabul ederler mi?! kendilerine layık görürler mi? kendi bebeklikleri (ve bebekleri) için isterler mi? (istemezler ise, kendileri için istemediklerinin yolunu, bu masum bebecikler için neiçin açıyorlar (arka sahifelerde ve pespaye televizyon dizilerinde)?!

...

hep düşündüğün düş: amma, yeniden, tekrar be tekrar yazsan yeridir:

orasını yok saymalısın...

günlük hayatının yarısından;

yazı/te’lif hayatının tümünden...

yoksa, te’lif hayatın seni yok sayar...

...06 haziran 1428, salı...

malatyalı ağabeyden koca bir kutu kiraz gelmiş.

nur danesi lallerden yiyelim ki kirimiz azalsın.

kanımız durulup arınsın.

insanca yaşar olalım.

şad olalım.

...07 haziran 1428, cıharşanba...

sudan’da susuzluk ne haldir!

sudan insan susuz?

...08 haziran 1428, pencşenbe...

saat 12-12:30 arası çayhaneyi kapatıyorlarimiş. çayımı bitirince çaycı beni de dışarı davet etdi. tahammül et ey kuru-kuruya gurur-kibir abideliği taslayan miskin ve tenbel nefsim, tahammül eyle tefessühlüğü idare sanan müşriklerin komşuluğuna ki, dünyayı sana dar etmesinler. kurbullahda bir dâr edinene kadar tahammül etmelisin –bunların darağaçlarına... zulumdan sabaha şurda ne kaldı ki...

şeytanın kapatması, ilah bozuntusu kafir nefsime uyup enseyi karartma, ey aklım...

...

sapa bir kahvehanenin bir kıyıcığına iliştim ki, birkaç satır belki karalarım. televizyon car-car-car.. (beynininfarkındaolan) insanın beynini ve dolayısıyle asabını hasar bombadımanına tutuyor. bu, umumî/toplumsal bir telegram ameliyesi midir? insanların beynini ve sinirlerini uyuşturup, sürü güder gibi kolayca gürüp, idarecilik ediyor gibi yapalım, ve, kanını emip iliğini-kemiğini somuralım...

televizyon: tam bir felaket tellalı. sanırsın ki bütün dünya bir felaket ve vukuat kutusu (işin bir zaviyesinden, doğruluk payı mevcud, amma, bunun dahi veriliş tarzı usulsüzce ve yamyamca ve şeytanîce. seslendirmeler, kırmızı görmüş boğa böğürtüsü gibi).

her şeye rağmen bu kıyıda/kuytuda, görünmez bir insan gibi rahatca oturup çay içmek, iyi bir şey.

burada, akan insan trafiğinde kadın-erkek, yaşlı-genc, çoluk-çocuk olarak, hikaye tiplemesi dolu. yeter ki zihnin hazır bulunsun ve gözlerini buna ayarlı kılasın. (şu an elinde kâğıt mendiller ile, yaşı belirsiz –30 mu, 50 mi?– ortadoğulu giyimli bir kadın, elindeki mendilleri oturanlara uzatıyor. yazdığım için olsa gerek, bana uğramadan geçdi –televizyondan ve otobüslerdeki sonradan görme gavurdan dönme cep telefonu anırıcılarından ne kadar edebli.. insan–.)

(...)

(acaib tipli, daha doğrusu neşveli, rahat hareketli, enerjik, bonus –arı oğulu– kafalı, otuz-otuzbeş, belki kırk yaşlarında bir kadın yaklaşıyor. göz ucuyla takib ediyor ve deftere bu satırları yazıyorum. evet, hayatın dibinden çıkıp gelen bu kahramanların yaş tahmininde isabet kaydetmekde zorlanıyorum... hayatın/dünyanın endipmerkez sakinlerinden bu tahammülkâr kadının elinde çeyrek ekmek, yiyor /elbet. ve, besbelli yazıyorken rahatsız etmemek için beni ta’y edecek iken, seslenip çağırdım. yan masada, bir lira var mı ağabi, dediğini duymuş idim. yaklaşınca, bir lira var, deyip uzattım. teşekkür etdi.)

...11 haziran 1428, pazar...

ikindiden sonra deposite avm’ye gitdik. 19:40 sularında, flo ayakkabı mağazasında iken elektrik kesintisi oldu, karanlıkda kalıp, önümüzü göremediğimizden durduk. bu esnada, mağazacılardan bir bayan sesi, ciyak-ciyak bağırdı: “kapıları tutun kimse çıkmasın!!!” bunu, sanırım tekrarladı da. bir ses onu cavladı: “tamam, zaten tuttuk.” onbeş-yiğirmi saniye veya yarım dakika sonra elektrik gelip ortalık aydınlanınca, kasaya yaklaşıp: “anladık ki, flo mağazasında bulunanların hepsi potansiyel hırsız imiş!” dedim. çıkdık ve başka bir ayakkabı mağazasına gitdik. geçen hafta oğluma flo’dan almış iken, kendime buradan bir çift (zamanın behrinde bel fıtığı geçirdiğimden naşi, zorunlulukdan) kalite spor ayakkabısı aldım.

Diğer Yazıları