Menu
HANİ BABİL HANİ İREM
Deneme/İnceleme/Eleştiri • HANİ BABİL HANİ İREM

HANİ BABİL HANİ İREM

herkesde yemyeşil, peçete yeşili; herkesde masmavi, peçete mavisi –keten– pantolanlar… alıp dağıtmış bütün şehre.

bütün şehir bilmese de, ben biliyorum onun açığını.

elbet vali babasına söylemek aklımın ucundan geçmez. o da bundan emin, zaten. (bildiğimi bildiğinden değil, bildiğimi bildirmediğimi bildiğinden.) ama, yine de beni iftara götürdü. (iftar mı akşam yemeği mi?.. neyse…)

mükellef bir yemek. şehrin en kallavi, en kerli ferli, en iddialı, en kral yeme-içme mekânında. sınırsız ikram ve envai-çeşit müzik ve elvan-elvan züccâc…

gitdik, gitdik. rü’yâdan sonra gitdik.

söylemedim ona, gördüğümün sadece bir rü’yâ(dan ibaret) olduğunu.o da bilmedi açığını bildiğimi!

yedik-içdik, yedik içdik; yeyip içdik, yeyip içdik…

çıkışda, kapının önünde başlayan dilenci selinin gözleri ve gözeleri bizi yedi…

…..

/

babil ve irem bağları, su tesisatı, ya’ni suyu boyunduruk altına alıp verimli kullanmak ile, bağ oldu, bağban oldu. insanlar ekip biçdi, gülüp eğlendi, bereket boyları aşdı. biri, omuzuna boş bir sepet alsa, birkaç adım gitse, ağaçların dallarından sarkan meyvelerden çarpanlarla doluverir idi sepeti. insanların eşyası, alet edevatı, kapıları, eşikleri, çerçeveleri, merdivenleri, eşeklerinin semerleri altın ve gümüşden idi. karnı tok kurt, kuzu ile arkadaş oldu, oyundaş oldu, yoldaş oldu… bolluk bu dereceye vardı. allah’ın hazinelerinden bir şey eksilmedi. ama, günden güne eksilen bir şey vardı: şükür. çoğalan bir şey vardı: nankörlük ve bencillik ve kibir.

sonunda bıktılar bollukdan ve bereketden ve rahat ve huzurdan.

şımarıp, yokluğu, yoksulluğu ve zahmeti ister oldu babil ve irem.

burada, alttan alta, “biz istesek de, kendi maharetimizle inşa etdiğimiz bu ma’muriyet sona ermez, bakidir ve ebedidir” hezeyanı, gururu (aldanması) ve büyüklenmesi vardı. “biz ne kavi yapıcılarız, ne mahir ekicileriz, ne usta dikicileriz” ucûbu...

tabii, yağmurun su kanallarında toplanıp rahmet olmasıyla, yani, suyla gelenin, selle bozulup gideceğini akledemediler, akledemediler, akledemediler...

suyun, aynı gökden inen aynı suyun, hem rahmet hem felaket olacağını akledemediler; bir yere rahmet bir yere zahmet, bir anda rahmet bir anda âfet olacağını.. akledemediler... fikredemediler…

o muhteşem, o efsâne su kanalları sele kapılıp devrildi ve su altında gömülü kaldı; gömülüverdi bağ, bağçe, bağbân. binlerce sene sonra, ibret-i âlem için, müze (ören) halinde meydan yerinde yerini aldı...

efsane, efsane oldu.

mühür sahibi âlemlerin rabbi ne yücedir...

sübhânallah...

aklını kullanıp gözünü açarak etrafına bakabilene selam olsun,

vesselam...

//

yer bu yer

yer, bu yer

yemeyi gözler bu yer

yemeği gözler bu gözler

hani bâbil, hani irem

Diğer Yazıları