Özet
Postmodern edebiyatın en önemli temsilcilerinden olan Oğuz Atay, romanlarında olduğu gibi öykülerinde de gerçeklik ve hayal unsurlarını iç içe kullanmıştır. Postmodern edebiyatın kullandığı bilinç akışı, metinler arasılık, üstkurmaca, ironi gibi anlatım tekniklerinden de sıklıkla yararlanmıştır. Bu makalede Oğuz Atay’ın “Unutulan” adlı öyküsünde var olan gerçekliğin veya somutluğun kaybolduğu sınırların; hayalin hangi somut gerçeklikler üzerine kurulduğu ve bu kurguyu oluştururken kullandığı anlatım tekniklerinin bazılarının üzerinde durulacaktır.
Giriş
Oğuz Atay’ın Türk edebiyatının en büyük yazarlarından biri olduğunu, hem eserleri üzerine yapılan akademik çalışmalardan hem de eserlerinin ulaştığı okuyucu kitlesinden kolaylıkla anlayabiliriz.
“Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar” romanları onun romancı kişiliğinin tezahürüdür. “Bir Bilim Adamının Romanı” adlı biyografik romanla yine romana yakın bir türde eser vermiştir. “Eylembilim” ise Oğuz Atay’ın yarım kalan romanıdır. Yıldız Ecevit, bu romanın oylumunun 250 - 300 sayfa aralığında planlandığını yazmış fakat hastalığı sebebiyle Oğuz Atay bu çalışmayı tamamlayamamıştır. 1 Oğuz Atay’ın ayrıca “Oyunlarla Yaşayanlar” adlı bir tiyatro eseri ve “Günlük”ü vardır.
Atay, bu makalede inceleyeceğimiz “Unutulan” öyküsünü romanlarını tefrika ederken kaleme almıştır: “1972 yılında ikinci romanı “Tehlikeli Oyunları” yazarken, “Yeni Dergi”de ismi önce “Mantolu Adam” olan, daha sonra “Beyaz Mantolu Adam” olan öyküsünü yayımlar (Ecevit, 2017, S. 475).”
Oğuz Atay’ın ikinci öyküsü olan, bizim de makalemizde belirli unsurlarını inceleyeceğimiz “Unutulan” Oğuz Atay’ın yayımladığı ikinci öyküsüdür. Yıldız Ecevit, Oğuz Atay’ın hayatını anlattığı “Ben Buradayım” adlı eserinin 475. sayfasında Oğuz Atay’ın “Unutulan” öyküsünü “Yeni Dergi”de yayımladığını söylemiş fakat sayfa 482’de “Unutulan” adlı öykünün “Soyut” adlı dergide yayımladığını söylemiştir. Aynı eserde iki farklı bilginin olması, bunun herhangi bir düzeltmeye tabii olmaması veya dergi isminin sonradan değiştiği gibi herhangi bir tashihe gidilmemesi eserin bir kusuru sayılabilir. Fakat bizim makalemizin amacı öykünün yayımlanma süreci değil içeriğiyle alakalı olduğu için bu konuya sadece kısaca değinmekle yetiniyoruz.
Oğuz Atay’ın üçüncü öyküsü ise sayfa sayısı bakımında oldukça hacimli olan “Korkuyu Beklerken”dir. Oğuz Atay’ın bu üç öyküsü de “Tutunamayanlar” ve “Tehlikeli Oyunlar”a özgü poetikayı öykü düzleminde sürdürürler. Bu öykülerin en önemli ortak özelliklerinin başında, tümünün dokusuna yoğun biçimde sinmiş olan korku, güvensizlik, yabancılaşma, umarsızlık, umutsuzluk, yalnızlık, anlamsızlık, iletişimsizlik… vesaire anlamlarına gelebilecek “kafkaesk” öge gelir. 2
Oğuz Atay’ın tek öykü kitabı olan “Korkuyu Beklerken”de bu üç öykü dâhil toplamda sekiz öykü bulunmaktadır. 3
Biz bu makalede genelde Oğuz Atay öykücülüğü, özelde Oğuz Atay’ın “Unutulan” adlı öyküsündeki yabancılaşma, iletişimsizlik, anlamsızlık gibi unsurların kullanım biçimlerine değineceğiz. Bu soyut unsurların “Unutulan” adlı öyküdeki somut karşılıklarını bulmaya çalışacağız. Birçok yayında ve makalede bu öykünün “gotik” veya “kafkaesk” unsurlar barındırdığı söylenmektir. Biz de bu unsurlara değineceğiz fakat öykünün hangi alanda değerlendirilmesinden çok kurulduğu somut gerçekliğin hangi soyutlukları ifade ettiğini izah etmeye çalışacağız.
Gotik Edebiyat veya Zihnin Sembolize Edilişi
“Unutulan” öyküsü Oğuz Atay’ın öykülerinden en duygusal ve en vurucu olanıdır.
Tabii bu görüşün öznel bir değerlendirme olduğu aşikârdır. Fakat öykünün tematik unsuru ve içeriği bizi bu düşünceye sevk etmektedir.
“Öykü, gotik edebiyatın özelliklerini taşımaktadır (Kılıçkaya, 2016, S. 688.).”
Kılıçkaya’nın Yıldırım’dan aktardığı şu cümleler gotik edebiyatın tanımını özetler niteliktedir: “Gotik yazınında romantik ve dramatik unsurlar da yer alır. Yapıtlardaki ürkütücü olayların dramatik bir yanı da vardır. Acıya ve korkuya odaklanması bunun göstergelerinden biridir. Gotik yazınını, içerdiği acı, mutsuzluk ve karamsarlık ögelerinden dolayı, mutlu ve iyimser bir tür olarak kabul edemeyiz. Ölüm temasının en çok kullanılan temalardan olması bu dramatik yapıyı vurgular (Yıldırım, 2007: 9).”
Bu tanıma göre “Unutulan” öyküsünü gotik edebiyatın içinde değerlendirmek mümkün gözüküyor. Çünkü öyküde başkarakterin çıktığı tavan arasında karşılaştığı eski sevgilinin ölü hâlde bulunması, içinden böceklerin çıkması ürkütücü olarak kabul edilebilir. Bu ürkütücülük aynı zamanda dramatiktir. Çünkü eski sevgilinin tavan arasında unutulması aslında onunla var olan “iletişimsizliği” de simgeler. Bu da Atay’ın “kafkavari” tutumuna bir örnek sayılabilir.
Gotik edebiyatı veya Atay’ın öykülerinde bulunan “kafkaesk” ögeler, bu makalenin konusunun yardımcı ögeleri olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Şimdiye kadar bu unsurlarla ilgili yapılan açıklamalar makalemizin ifade etmek istediklerine ışık tutacak niteliktedir.
“Unutulan” öyküsü tavan arasında geçer fakat bu sadece bizim hayal dünyamızı sınırlandıran bir gerçeklik olarak kalır. Çünkü Atay bu öyküsünde tavan arasında bulunan her bir eşya ile kurduğu bağı anımsar. Yaşanmışlıkları gözler önüne serer. Öyküde gösterilen her eşya bizi yeni bir yolculuğa çıkarır.
Tavan arasına çıkan başkarakterimiz ismini bile bilmediğimiz bir kadındır. Zaten öykünün tek bir ana karakteri vardır. Diğer karakterler, somut bir gerçeklikle değil, aşağı kattaki yeni eş / sevgili hariç, soyut bir yöntemle, hatırlama veya anımsama yöntemiyle karşımıza çıkar.
Unutulan Öyküsü veya Zihnin Tavan Arası
Karakterimiz, tavan arasına çıkma sebebi olarak o dönemde çok para eden eski kitapları bulmak olduğunu söyler. Aslında bu tavan arasına çıkışı; yazarın, anlatıcının veya kendini öyküde bir yerlere konumlandırabilmiş okuyucu için zihninin bir yerlerine saklanmış, üstü örtülmüş (değerli) hatıraları tekrar canlandırma veya onları yeniden anımsama isteği olarak değerlendirilebilir. Bunu yapma amacının bir hesaplaşmadan çok bir yüzleşme olabileceği mümkündür. Geçmişin o sert rüzgârı tenimizi kuruturken yüreğimizde sakladığımız, yüzleşmediğimiz her anın bizi kendi kuyusunun derinine çekmektedir.
Öyküdeki tavan arasını bir kuyu olarak düşünülebilir. Yaşanmışlıkların derinliğini gittikçe artırdığı bir karanlık kuyu imgesi ters dönmüş bir kuyu tasvirini akıllara getirmektedir.
“Yıllardır bu tozlu, örümcekli karanlığa çıkmamıştı. Işığı gören bazı böcekler kaçıştılar. Korktu; fakat yararlı olacağını düşünmek kuvvetlendirdi onu. Belki de hiçbir şey söylemeden başarmalıydım bu işi (Atay, 2007, S. 27-28).”
Karakterimiz, karanlık tavan arasına elinde bir fenerle çıkar. Zihninin o karanlık dehlizlerinde gezerken zihninin odak noktası olarak nitelendirebileceğimiz bu feneri, önce yakın bir yerlere tutar: anne ve babasının resmi. Bu fotoğraf, karakterimizin dolaştığı tavan arasının aslında zihin dünyasının betimlendiği yer olarak gösterildiğinin önemli bir kanıtıdır. Anne ve babası zihnin derinliklerinde, unutulmaya çalışılsa bile, her zaman hatırlanabilecek ilk anılar olarak görülür veya istemsizce zihinde, kalbimizde beliren ilk “şeyler” olarak karşımıza çıkarlar.
Karakterimiz, aradığı onlar değilmişçesine anne ve babası hakkında birkaç şey söyleyip “tavan arasında” gezmeye devam eder. Geçmiş yaşantısında kullandığı eşyalarla karşılaşır. Onların zihninde uyandırdığı izlenimleri aktarır. İnsan zihninde var olan belli imgeler vardır. Bunlar hayatın belirli dönemlerini simgelerler.
Tavan arasında gezmek karakterimiz için oldukça zordur. Bir ara bir yere çarpar, sendeler, hafifçe düşer. Zihnimizde dağınık hâlde bulunan hatıraların arasında gezinirken kendimizi bir anda başka bir şeyi düşünür hâlde buluruz. Bu da “Unutulan” öyküsünde tavan arasının bir imge olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Daha sonra tozlar içinde resimler bulur. Amacından sapmaktan korkar ama yine de o resimlere bakmaktan kendini alamaz. Resimde eski kocasını görür. Bir anda eskiden başka biriyle evli olduğunu hatırlar. Zihninin derinlerine indikçe unuttuğu veya unutmak istediği gerçeklerin yüzüne çarpmasıyla şaşırır, sendeler.
Postmodern Unsurlar ve “Unutulan” Öyküsünde Bilinç Akışı
Postmodern edebiyatın en önemli özelliklerinden biri olan bilinç akışı bu öyküde ustaca kullanılmıştır. Dairesel anlatım biçimi, parça parça görünen anların aslında bir bütünü temsil ettiğini ortaya çıkarır. Öyle ki bir paragrafta tek bir cümle söylediği bir konu hakkında birkaç paragraf sonra yine yeni şeyler söyleyebilmektedir.
Karakterimiz öykünün ilerleyen bölümlerinde feneri daha ileriye tutar yani zihninin derinliklerine doğru yolculuğuna devam eder. Aslında korkar da. Ama bu korkusuna rağmen bir şeyleri başarmasını gerektiğini bilir. Işığın aydınlattığı yerde birini görür: eski sevgilisi. Bir eli kalem tutar gibi diğer eli tabanca tutar hâldedir. “Bizim kanaatimize göre kadının eski kocası, tavan arasında unutulmuş bir nesneye dönüşmüştür … Kadın kendisi için tavan arasındaki bir ‘nesneye’ dönüşmüş olan eski kocasını her ne kadar bütünüyle unutmamış da olsa; yabancılaşma duygusu nedeniyle adamın cesedini orada gördüğünde, önce korkar ise de sonra cesede karşı duyarsız davranır (Atik, 2018, S. 1772).”
Bizim makalemizin, “Unutulan” öyküsünün kurgusunun soyut sınırlarda gezmesi ve hatıranın somut gerçeklikle anlatılması hususu tam bu noktada doğru konumlanmış oluyor. Tavan arasında bir cesedin, hem de uzun süre öylece kalmış bir cesedin, insanlara rahatsızlık vermeden (koku vs.) öylece durması mümkün değildir. “Öykü, karşıtlıklar üzerine kurulmuştur. En belirgin karşıtlık ise ölüm/yaşam arasındakidir (Kılıçkaya, 2016, S. 690).” Bu da öyküdeki gerçeklik algısının, zihinde var olan soyutlukların kurguyla verilmesi amacıyla oluşturulduğunun bir diğer kanıtıdır.
Zira karakterimiz cesede karşı duyarsız olsa da eski kocasına karşı duyarsız değildir. Nesneden uzaklaşmış; zihnindeki, yüreğindeki adama yönelmiş, onunla ilgili yaşanmışlıkları hatırlamaya başlamıştır. “Yazar, aslında bize unutmak istediğimiz veya unuttuğumuzu sandığımız her şeyin, unutulamaz olduğunu anlatmak ister. Unutulanların, bir gün eninde sonunda karşımıza çıkacağını vurgulamaya çalışır. Esasında, bastırılanın geri dönüşünü ortaya koymaya çalışmıştır; yani geçmişimizden kaçamayız. Bu geçmiş, hiç umulmadık bir zamanda tüm tekinsizliğiyle karşımıza çıkar (Kılıçkaya, 2016, S. 691).”
Hafıza-i beşer nisyanla maluldür yani insan hafızası unutmakla meşhurdur diye bir atasözümüz olsa da insanın zihnine hapsettiği anların mahkûmudur. Onlar bir şekilde karşısına çıkar. “Unutulan” öyküsünün ilerleyen bölümlerinde eski kocasının intiharından, onunla kavgalarından, ona karşı hissettiği duygulardan, onu burada (tavan arasında veya zihninin karanlığından) unutuşundan bahseden karakterimiz tüm bunları birer sinematografik açıyla vermektedir. Geriye doğru gidişlerin olduğu bu bölümlerde bize küçük anlar göstermekte ve bu anların gözümüzde canlandırılmasına çalışılmaktadır.
“Öyküde kadının dünya işlerine dalarak eski kocasını tavan arasında unutmasında bir ironi vardır. İnsanoğlunun gündelik hayatında yaşadığı yoğunluk, birçok duygu ve değeri unutmasına neden olan en büyük etkendir. Öyküde anlatılmak istenen budur (Sakallı, 2011, S.1719).”
Bizim makalemizi destekleyen bir başka unsur da karakterimizin eski kocasıyla ilgili: “Hayır, gerçekten ölmedi; çünkü ben yaşayamazdım ölseydi (Atay, 2007, S.31).” sözüdür. Öykünün bir başka yerinde de söylediği şu söz: “Orada tavan arasında olduğunu unuttum sonunda. (Onu unutmadım tabii) (Atay, 2007, S.32).” aslında karakterimizin gerçekten ölmüş olsa bile zihninde var olan, unutmadığı veya unutamadığı eski kocasıyla konuştuğunu ifade ediyor. Zira öykünün sonunda yeni kocasına söylediği: “Kendi kendime konuşuyordum(Atay, 2007, S.34).” sözü makalemizin ana omurgasının doğru kurulduğuna işaret etmektedir.
Sonuç
1970 sonrasının en önemli kurgucularından olan Oğuz Atay romanlarında veya öykülerinde “gotik” edebiyattan ve “kafkaesk” unsurlardan yararlanmıştır. “Unutulan” öyküsünde de bu unsurların kullanıldığı görülmektedir. Bunun yanında Oğuz Atay’ın kurgularının otobiyografik özellikler taşıdığı bilinmektedir. Bu da “Unutulan” öyküsünün bize geçmiş yaşantıların, soyutlukların, duyguların kurgusal düzlemde, somut gerçekliklerle anlatmanın mükemmelliğini gösterdiğinin en önemli kanıtıdır.
“Unutulan” öyküsünde var olan imgeler -hepsi olmasa da bir bölümü- insan zihninin bir yansıması olarak düşünülmeli ve bu öykü bu zihin taramasıyla yeniden okunmalıdır.
1 Ecevit, 2017, S. 525
2 Ecevit, 2017, S. 475-476
3 Atay, 2007, S. 5
Kaynakça
ATAY, Oğuz (2007), Korkuyu Beklerken, 24. Baskı, İletişim Yayınları, İstanbul.
ECEVİT, Yıldız (2017), “Ben Buradayım…” Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası, İletişim Yayınları, İstanbul.
KILIÇKAYA, Derya (2016), Oğuz Atay’ın “Unutulan” ve “Korkuyu Beklerken” Adlı Öykülerinde Gotik Unsurlar, Çankırı Karatekin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 7 (1): 685-696.
ATİK, Şerefnur (2018), Oğuz Atay’dan Gelen Otobiyografik Yansımaların ve Terim Olarak “Yabancılaşma”nın, Yazarın Üç Öyküsünde Yer Alan Üç Protagonist Üzerinden Gidilerek Değerlendirilmesi, Journal Of Social And Humanities Sciences Research, pp.1767-1774.
SAKALLI, Fatih (2011), Tutunamayanların Öyküleri ‘Korkuyu Beklerken’, Turkish Studies, p. 1713-1725, Turkey.
1990 yılında Adana doğumlu. Ortaöğretimini Adana Erkek Lisesinde tamamlamıştır. Lisans eğiminin ardından Türk dili ve edebiyatı ana bilim dalında yüksek lisans eğitimi aldı. Yüksek lisans tezini Mitat Enç öyküleri üzerine tamamladı. Arkadaşlarıyla Berhava öykü dergisini çıkardı. Öyküleri ve çeşitli yazıları Aşkar, Ayraç, Fayrap, Gerçek Hayat, İtibar, Mahalle Mektebi, Muhayyel, Müdahale, Nida, Olağan Hikâye, Tasfiye, Yedi İklim, Yitiksöz gibi dergilerde ve dunyabizim.com adlı sitede yer aldı. Evli, iki kızı bir oğlu var. Şu anda Adana'da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Aynı zamanda çeşitli dergilerde yazılar yayımlamaya devam etmektedir.Eserleri:Adına Romanlar - İz YayıncılıkYaşamak Sandığım - İz YayıncılıkYüzünü Örtüyor Sesin (Editör) - Mecaz Yayınları
Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine aktardığı eserler:Ashab-ı Kehfimiz - Ömer Seyfettin - İz YayıncılıkKüçük Şeyler - Sami Paşazâde Sezai - İz YayıncılıkAsker Oğlu - Ahmet Rasim - İz Yayıncılık