Soykırım, tarihin her döneminde görülen en ciddi insanlık suçlarının başında gelmektedir. Günümüzde Filistin halkı üzerinde işlenen kıyım, soykırım kavramını yeniden gündeme getirmiş ve küresel iletişimin oldukça güçlendiği bir çağda insanlığın soykırımı âdeta canlı yayınla izlediği bir hâle bürünmüştür.
Soykırım maalesef insanlık tarihi boyunca çeşitli şekillerde kendini göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. Bu suç kendini teknolojik açıdan ve medeni açıdan dünyanın ilerisinde gören Avrupa’nın gözlerinin önünde 1990 yıllarında da en acımasız hâliyle işlenmiş ve Avrupa bu konuda kör, sağır, dilsizi oynamıştır. Ayşe Kulin, Sevdalinka romanıyla bu insanlık suçunu öncelikle Türk halkına ve edebiyatın evrensel diliyle tüm insanlığa aktarmayı amaçlamıştır.
Bosna Savaşı’nda yapılan katliamların ve soykırımın Sevdalinka romanında kurgulanışı üzerinde durarak bir edebiyat eserinde bu soykırım kavramın işlenişini incelemek edebiyatın insan hayatına ve toplumsal sorunlara bakışını göstermesi bakımından önemli olacaktır. Romanda geçen karakterlerin kişisel analizlerinden çok romanın ortaya koyduğu tarihsel gerçeklikleri aktarış biçimi ve tarih biliminden faydalanma şekli üzerinden bakmak romanda kullanılan kavramları daha iyi anlamamıza vesile olacaktır.
İnsanoğlu, canlılar içinde yaşadığı dünyaya en çok zarar veren tür olmuştur. Hem doğaya yaptığı tahribat hem de kendi türüne karşı gösterdiği merhametsiz tavır şüphesiz ki insanoğlunu canlılar arasındaki en acımasız varlıklar arasına yerleştirmektedir.
Soykırım, insanoğlunun en büyük suçlarından biridir. Tarihte, insanlığın hafızasına kazınmış birçok kötü örnek vardır. Bu kötü örnekleri bilmek, hatırlamak, sebeplerini araştırmak böyle kötü olayların bir daha yaşanmaması için bizi daha hazırlıklı hâle getirecektir.
Soykırım
İnsanoğlu çelişkilerle dolu bir varlık olagelmiştir. Bilimin gelişmesiyle birlikte insanın ruhsal dünyasına yönelik bilimsel çalışmalar artmıştır.
Bireysel davranışlar psikoloji, toplumsal tepkiler de sosyoloji bilimiyle araştırılmaktadır. İnsanoğlunu araştırmanın neredeyse sonsuz bir çaba gerektiğini söylemek herhâlde herkes tarafından kabul edilecek bir söylemdir. Zira her insan diğer tüm insanlardan ayrı biricik bir varlıktır. Her insanın kendine özgü oluşu yapılacak araştırmaların da bu minval üzere kurulması gerektiğini göstermektedir.
Bununla birlikte toplumlar da kendine has özellikleri olan yapılardır. Bu yapıların olaylara karşı verdiği tepkiler diğer toplumlarınkinden farklı olabilmektedir.
İnsanoğlu yaşamasına imkân veren doğaya karşı oldukça acımasız olmuştur. Günümüzde bilim insanları bu konuyla ilgili sürekli açıklamalarda bulunmaktadır. Daha fazla kazanma hırsı doğamızı korumaya yönelik her adımı engellemektedir. Kendi yaşamını doğrudan etkileyen doğayı bile sırf çıkarları için düşünmeyen bir insanın kendi toplumundan olmayan bir insanı düşüneceği varsayımı oldukça iyimser kalacaktır. Tabii tüm bu söylenenler her toplum için değil, bilinçten ve medeniyetten, gerçek medeniyetten, uzak toplumlar için söylenmektedir.
Türk Dil Kurumunun Türkçe sözlüğünde soykırım kelimesi şu anlamla verilmektedir: “Bir insan topluluğunu ulusal, dinsel vb. sebeplerle yok etme…”
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere bir insan topluluğunu çeşitli nedenlerle ortadan kaldırma işlemine verilen genel addır soykırım. Söylemesi bile insanın tüylerini ürpertirken böyle olayların insanoğlunun tarihinde onlarca kez yaşanması insanlığın ulaşması gereken noktanın hâlâ çok gerisinde olduğunu göstermektedir.
Soykırım yapma fikri insanoğlunda çeşitli sebeplerle ortaya çıkmaktadır. Bu sebepler bazen din, bazen ırk temeline dayanmaktadır. Bugün İsrail’in Filistin halkına uyguladığı soykırım tamamen vahşet ile yapılan büyük bir insan katliamıdır. Soykırım karşısında edebiyatçıların gücü kalemi olmaktadır. Kalemiyle bu kötülüğü duyurmaya/durdurmaya çalışmak en insani davranışlardan biridir. Bunun yanında sebebi ne olursa olsun, suçların arasında en büyük suç olarak kabul edilen soykırımın hiçbir gerekçesi olamaz/olmamalıdır.
Bosna’da Soykırım
1992 yılında Bosna Savaşı’nda Sırplar Bosna’nın birçok bölgesini ele geçirmişlerdir. Bu savaş sırasında Sırplar Bosna halkına çok büyük eziyetler yapmışlardır. Bu eziyetler sonucunda sivil halk perişan olmuş ve sürekli göç etmek zorunda bırakılmıştır.
Bosna-Hersek’in doğusunda yer alan Srebrenica’da ise işler Sırpların istedikleri gibi gitmemiştir. Boşnak savaşçılar bölgelerini teslim etmemek için büyük bir direniş göstermişlerdir. Üç yıl boyunca bu direnişi sürdüren Bosnalı savaşçılar dünyanın en büyük kahramanlıklarından birini göstermekteydiler.
Bununla birlikte bu direniş sırasında Sırplar tüm dünyanın gözünün önünde Bosna halkına acımasızca saldırmış ve onları savaş ahlakının dışında zulümlere reva görmüşlerdir. Yirminci yüzyılda, insanlık tarihinin en medeni çağında olduğunu ileri süren Avrupa’nın hemen yanı başında olan bu olayları tüm dünya sessizce izlemiş ve ciddi hiçbir adım atmamıştır.
Bir süre sonra Sırpların Srebranica’yı muhasara altında tutmaktan çok soykırım yaptıkları ortaya çıkmıştır. Tüm bunların günümüzde Filistin halkına yapılanlarla ne kadar benzerlik gösterdiği düşünüldüğünde insanlığın hiçbir aşama kat etmediğini görmek gerçekten içler acısı bir durum.
Uluslararası camia Srebrenica katliamına kadar olaya seyirci kalmış, barış görüşmeleri ancak katliamdan sonra başlayabilmiştir. Bir zamanlar sadece madenleriyle ve şifalı sularıyla tanınan bu küçük kasaba o zamandan sonra, büyük bir toplu kıyım ve etnik temizliğin yaşandığı bir yer olarak dünya kamuoyunun hafızalarında yer almıştır (Dikici, 2016, s. 183).
Bu savunma sırasında muhteşem işler yapan Bosnalılar etnik ve dinî bir soykırıma maruz bırakılmışlardır. İnsanlara acımasızca davranan Sırplar, onların dünyayla tüm iletişimlerini kesmişlerdir. Kentin tüm ulaşım yollarını keserek, sivil halka sürekli saldırarak, tecavüzlerle yıldırmaya çalışıp onları açlıkla yok etmeye çalışmışlardır.
Bu saldırıların genel amacı soykırımdı. Bu soykırımın nedeni ise genel manada ırkçı değil dinî sebeplere dayanmaktaydı:
… gönüllü Ortodoks Yunanlılar ile Ruslar, Bosna Savaşı süresince çeşitli cephelerde, Sırpların saflarında savaşa katılmışlardı. Bununla birlikte Bosna Sırp Cumhuriyeti
Ordusu’nun bünyesinde Srebrenitsa’ya girerek soykırıma katılan Ruslarla Yunanlıların tam sayısı bilinmemektedir. Ama Lahey Eski Yugoslavya
Milletlerarası Ceza Mahkemesi Arşivi’ndeki belgelerde 529 ile 614 kişi
oldukları kaydedilmiştir. Haçlı ruhuyla yapılan bu yardımdan dolayı
memnuniyetini ifade etmek üzere bizzat Bosna Sırp Cumhuriyeti Başkanı
Radovan Karaciç, Srebrenitsa’da, Sırbistan bayrağının yanına Yunanistan
bayrağının da çekilmesine emir vermiştir (Alp, 2017, s. 170).
Bu “gönüllü” katılımlar; Bosna’da medeniyetler beşiği olarak bilinen Avrupa’nın hemen yanı başında vuku bulan bu hadisenin, hâlâ çağ dışı düşüncelerin sonucunda ortaya çıktığını göstermektedir. Günümüzde Filistin’de işlenen soykırım karşısında birkaç cılız ses dışında güçlü bir ses çıkarmayan Batı’nın kendisinden olmayana karşı bakışını, çıkarları uğruna tüm değerlerini(!) feda edeceğini göstermesi de Batı’da bazı şeylerin hiç değişmediğinin kanıtıdır.
Sevdalinka Romanında Soykırım
Ayşe Kulin, ilk kitabını öykü türünde yazmış olsa da modern Türk edebiyatında romanlarıyla ünlenmiş bir yazardır. Otuzdan fazla eseri bulunan, onlarca ödül kazanan yazarın birçok eseri tiyatroya ve sinemaya uyarlanmıştır. Modern okuyucu tarafından oldukça rağbet gören Ayşe Kulin romanlarının temel ekseni, aşk ve toplumsal sorunlardır.
İlk baskısı 1999 yılında yapılmış olan Sevdalinka romanının günümüzde birçok baskıya ulaşmış olması onun Türk okuyucusu tarafından ilgiyle takip edildiğini gösteren önemli bir detaydır.
Sevdalinka romanının ismi Bosna kültüründe yer alan “sevda türküleri” anlamına gelmektedir:
Sevdalinka kelimesi:
Aşk, sevgi; aşırı sevgiden doğan bir çeşit hastalık; istek,
heves, arzu (Devellioğlu, 2008: 946) anlamına gelen Arapça “sevda”
kelimesinden türemiştir. “Sevda kelimesi Boşnakçada, Türkçe anlamıyla
özdeş olarak; sevda/sevdah şeklinde kullanılmaktadır. Türkçede ‘âşık’
anlamına gelen, sevdalı kelimesi; Boşnakçada aynı anlamda; sevdalija/
sevdahlija/sevdelija şeklinde ifade edilmektedir. Türkçedeki, ‘âşık olma
eylemi’ anlamındaki, sevdalık ifadesi; Boşnakçada, sevdaluk/sevdahluk
şeklinde telaffuz edilmektedir. Anonim bir tür olan sevdalinka, ‘Boşnakça
aşk şarkıları’ anlamına gelmektedir (Gültekin, 2016, s. 430).”
Ayşe Kulin, 1941 yılında Boşnak asıllı bir baba ve Çerkez asıllı bir annenin tek çocuğu olarak dünyaya gelir (Uygun, 2016, s. 36). Sevdalinka romanının başlangıç kısmında Ayşe Kulin şu cümlelerle romanın yazılış amacını ortaya koymaktadır.
Bu kitap, Osmanlı öncesinde din’i nedenlerle Haçlı Orduları tarafından, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları sonrasında ve 1992 Savaşı’nda ise Sırplar ve Hırvatlar tarafından sürekli soykırıma tabi tutulan ama asla yok edilmeyen Boşnak halkının acılarını, Türk halkına biraz olsun tanıtabilmek amacıyla yazıldı (Kulin, 2018, s. 9).
Ayşe Kulin, yaptığı röportajlarda Sevdalinka romanını yazarken birçok tarihsel belgeyi ve edebî eserleri okuduğunu söylemiştir. Bunun yanında o dönemin siyasetçilerinin açıklamalarını araştırmış, toplumların bakış açılarını gözlemleyerek eserinin katmanlarını oluşturmuştur.
Kendi çıkarlarına ters düşmediği müddetçe kendini dünyanın en medeni toplumu sayanların bile ses çıkarmadığını görmüştür. Bir söyleşisinde söylediği şu cümle bu söylediğimizi kanıtlar niteliktedir: Sevdalinka’yı yazarken Batılı politikacılar bir anda gözümden düştü. Batıya olan hayranlığımın yerini derin bir hayal kırıklığı aldı; güven yerini güvensizliğe bıraktı (Börekçi, egoistokur.com, Erişim: 24.11.2019).
Roman, evli ve iki çocuklu bir muhabir olan Nimeta ile onun yasak aşk yaşadığı Stefan üzerinden ilerlemektedir. Nimeta Boşnak asıllı Müslüman, Stefan ise Hırvat asıllı bir Hristiyan’dır. Nimeta ile Stefan’ın gizli buluşmalarına yer veren roman, aynı zamanda aşkı ve ailesi arasında kalmış bir kadının psikolojik durumlarını da gözler önüne serer. Bu romanın bireysel akışıdır.
Ayşe Kulin’in kitabın hemen başında söylediği kısım ise romanın ana omurgasını oluşturmaktadır. Başkahramanlarımız Nimeta ve Stefan aslında savaşın, soykırımın ortasında yaşayan insanlardır. Biri ezilen tarafta, çocuğu ve eşiyle birlikte mağdur olmaktadır. Diğer taraftan Stefan ise Hristiyan olmasına rağmen tüm meselelere insancıl yaklaşmakta ve zulme uğrayanlara yardımcı olmaktadır. Bu yüzden kendi toplumu tarafından bile dışlanmaktadır.
Roman bu yasak aşk içinde 1990’larda patlak veren Bosna Savaşı’ndan bahsederken, bir süre sonra Sırpların bu savaşı bir soykırıma çevirdiğini gözler önüne sermektedir.
Edebî romanların en önemli işlevlerinden biri de insanların tanık olmadıkları olayları, âdeta yeniden yaşarcasına hissettirmesidir: Askerler önce mahsule el koyuyorlardır sonra da kızlara ve kadınlara (Kulin, 2018, s. 385).
Sevdalinka romanı Sırpların Bosna halkına karşı işlediği insanlık suçlarını, katliamı hatta onları yok etmeye yönelik soykırımı anlatan önemli eserlerimiz arasında yer almıştır. Bununla birlikte Sevdalinka toplumları soykırım psikolojisine götüren süreçleri de iyi analiz etmiş ve bunların sebeplerini de bize kurgu içerisinde sunmuştur. Önceleri halkların barış içerisinde yaşadığına, özellikle medyanın bu kardeşliği bozmaya yönelik çalışmalarına değinerek onların bir el tarafından yönlendirildiğini ifade etmiştir:
… azınlıktan da beter hâle getirmek için, sinsi bir planla, Sırp televizyonlarında sürekli yayın yaptırıyorlar, Kosova’da yaşayan Sırpların Arnavutlar tarafından tehdit edildiklerini, hayati tehlike altında bulunduklarını, karılarının kızlarının ırzına geçildiğini anlatıp duruyorlardı. Bu düzmece haberlerin yayınlanmasında başaktör, Miloseviç’in adamı Duşan Miteviç’ti (Kulin, 2018, s. 53).
Bu da göstermektedir ki toplumlar arası katliam ve soykırımın sebepleri iyi araştırılmalı, toplumları yönlendirecek hususlar göz önüne alınmalı ve buna göre hareket edilmelidir.
Sonuç
Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Ayşe Kulin, Sevdalinka romanını tarihî gerçekliklerden faydalanarak iç içe iki eksen üzerine oluşturmuştur.
Birinci eksende bireysel bir tema üzerinden aşkı ve ailesi arasında kalmış bir kadının; sadakat ve aşk duygularının izinde yaşadıkları anlatılmıştır. İkinci eksende ise -bu eksen daha geniş bir perspektiften ele alınmıştır- Bosna Savaşı sırasında Sırpların yaptığı katliamlardan, soykırımdan bahsedilmektedir.
Kurgusunu gerçeklikten alan ikinci eksenin tarihsel materyallerle güçlendirilmiş olması ve roman tekniğinin gereği olarak bireysel meselelerin de ele alınmış olması Sevdalinka romanını başarılı kılan etkenlerdendir.
Soykırım, insanlık tarihi boyunca çeşitli dönemlerde ortaya çıkmış büyük bir insanlık suçudur. Sevdalinka romanı da 1990’larda Bosna’da yaşanmış olan soykırımı, içeriden yani soykırıma maruz bırakılan kişilerin tarafından anlatarak okuyucuda gerçeklik etkisini daha da arttırmıştır.
Günümüzde de Filistin’e karşı işlenen soykırımın da elbette edebî eserlerde yer alacağı şüphesizdir. Çünkü edebiyat, insanın içinde bulunduğu her durumu kapsamasıyla evrensele ulaşmaya çabalar. Ve elbette gönül ister ki insanlığa karşı işlenen tüm suçlar sonsuza dek dursun ve insanlık ferah içinde insanlık adına yaşayabilsin.
Kaynakça
ALP, İ. (2017), Srebrenitsa Soykırımı (Temmuz 1995), Avrasya Etüdleri 52/2017-2 s. 153-197.
BÖREKÇİ, G. (2011), Ayşe Kulin Ayşe Kulin’i Anlatıyor, https://egoistokur.com/ayse-kulin-ayse-kulini-anlatiyor/.
DİKİCİ, A. (2016), Bosna Savaşı’nda Srebrenica Savunmasının Komutanı Naser Oriç’in Hikâyesi, Avrasya Etüdleri 50/2016-2 s. 181-217.
GÜLTEKİN, İ. (2016) Sevdalinka Sevdalinka mıdır?, Avrasya Etüdleri 50/2016-2 s. 419-452.
KULİN, A. (2018) Sevdalinka, 6. Baskı (midi boy), Everest Yayınları, İstanbul.
UYGUN, G. (2016), Ayşe Kulin’in Köprü Romanında Halk Bilimi Unsurlarının İncelenmesi, Uluslararası Afro-Avrasya Araştırmaları Dergisi, Sayı 1, s. 36-48.
1990 yılında Adana doğumlu. Ortaöğretimini Adana Erkek Lisesinde tamamlamıştır. Lisans eğiminin ardından Türk dili ve edebiyatı ana bilim dalında yüksek lisans eğitimi aldı. Yüksek lisans tezini Mitat Enç öyküleri üzerine tamamladı. Arkadaşlarıyla Berhava öykü dergisini çıkardı. Öyküleri ve çeşitli yazıları Aşkar, Ayraç, Fayrap, Gerçek Hayat, İtibar, Mahalle Mektebi, Muhayyel, Müdahale, Nida, Olağan Hikâye, Tasfiye, Yedi İklim, Yitiksöz gibi dergilerde ve dunyabizim.com adlı sitede yer aldı. Evli, iki kızı bir oğlu var. Şu anda Adana'da Türk Dili ve Edebiyatı öğretmenliği yapmaktadır. Aynı zamanda çeşitli dergilerde yazılar yayımlamaya devam etmektedir.Eserleri:Adına Romanlar - İz YayıncılıkYaşamak Sandığım - İz YayıncılıkYüzünü Örtüyor Sesin (Editör) - Mecaz Yayınları
Osmanlı Türkçesinden günümüz Türkçesine aktardığı eserler:Ashab-ı Kehfimiz - Ömer Seyfettin - İz YayıncılıkKüçük Şeyler - Sami Paşazâde Sezai - İz YayıncılıkAsker Oğlu - Ahmet Rasim - İz Yayıncılık