Menu
NAMIK KEMAL: TERCÜME-İ HÂL-İ EMİR NEVRUZ-2
Deneme/İnceleme/Eleştiri • NAMIK KEMAL: TERCÜME-İ HÂL-İ EMİR NEVRUZ-2

NAMIK KEMAL: TERCÜME-İ HÂL-İ EMİR NEVRUZ-2

Bir taraftan ise Nevruz Beğin her türlü fütur ve hayalden masun olan ikdâmât-ı fevkaladesini tabiat-ı beşerin haricinde gördüğü için müşarunileyhi dahi zihnince İslâmiyetin kudsiyet-i ahlâkına bulduğu delillerin birincilerinden addederdi.
Şehzade Gazan Emir Nevruz’u devletinin tahkimince bir büyük alamet teyit ettiği gibi umûr-ı vicdaniyesince dahi def’-i tereddüde salih olabilecek surette gördüğünden teklifi kemâl-i memnuniyetle kabul ile Emir’i davet eyledi.
Ordugâha vüsulünde tenhaca görüştüler. Mücahid-i merhumun secaya’-yı tahiresindeki ulviyete en büyük burhan olan âsâr-ı azimesinden vaktiyle Gazan’a isyan ettiği ve beynlerinde bu kadar vekay’-i harbiye geçtiği hâlde mazhar olduğu itaat teklifine -can korkusu ve işkence beliyesi gibi muhatarat-ı azimeyi hatıra bile getirmeksizin Şehzadenin İslâm’ı kabul etmesini şart eyledi. Gazan ise mukaddemen kabul ettiği üzre bahse hazırlanmış olduğundan mütalebe-i burhan ve irâd-ı şebâhete başladı.
İrâde-i İlâhiye Şehzadenin hidayetine ve İslâm’ın izzetine taalluk etmek cihetiyle beynlerinde dört saat kadar hakîmane ve mütekellimane bir muhavere cereyan ettikten sonra Gazan mülzem olarak Şeyh Sadreddin Hamevî huzurunda izhar-ı İslâm ile Mahmud namını ihtiyar etmiştir.
Vaktâki Şehzadenin İslâmiyeti kabul etmesiyle Emir Nevruz hasretkeş olduğu eyyâm-ı saadetin subh-ı sâfâ-yı zuhuruna erişti. Hanlık mesnedine iclâsı için iktiza eden esbabı bir derece sür’at ve şiddetle istihzara kıyam eyledi, ki binnefs ruy-ı arza malik olmak isteyen sahip-zuhurlardan hiçbiri tervic-i matlaına o derece meftuniyetle çalışmamıştır denilebilir. Çünkü Mahmud Gazan’ın meziyyeti mukaddemen tehiyye-i ikballerine sa’y ettiği şehzadeler gibi yalnız hanedan-ı saltanat efradından bulunmağa münhasır olmayıp koca bir saltanatın bizzat hükümranı olduktan başka himem-i âliye ve dirayet-i fevkaladesi cihetiyle teşeddüt hâlinde bunlunan Devlet-i Cengiziye’nin iade-i şevkjet ve ikbalince her tarafın ümitgâhı idi. Binaenaleyh hazret-i mücahidin itimadınca o mesnede müşarunileyhi ik’ad etmek İslâmiyeti is’ad etmek kabilinden olarak Şehzade ise silsile-i ensab hükmünce Taht-ı Cengiz’in en karib varislerindenj olduğundan edilecek teşebbüslerin bir büyük suubete uğraması dahi muhtemel değildi.
Zaten Mahmud Gazan mücahid-i âl-i şanı hem hami-i hükûmet hem de mürşid-i hidayeti bildiği için kendisine bayağı atabek muamelesi ettiği ve vezarat-ı tefviz yollu bir vekalet-i mutlaka ile rehin-i imtiyaz eylediği cihetle dahilî ve haricî ve mülkî ve askerî kâffe-i mesalihte merciiyyet kendisinde olduğundan hazır bulduğu bir fırsattan istifade ile tedabir-i mutasavverenin fiiliyatına ibtida eyledi. Şöyleki: Bir zaman evvle bazı ümera “Genca Tuğ Hanı idam ederek yerine Baydu’yu Cengiz ve Hulagu’ya mesned-nişin etmişlerdi. Hazret-i mücahid bu hıyaneti irtikab eden ümeranın taleb-i mücazatı bahanesiyle Sultan Mahmud Gazan’ı Baydu Hanın mülakatına teşvik eyledi.
Bu tedbirden muradı birinci derecede efkârca daima birkaç fırkayı ihtilafa münkasim olan merkezî saltanat ümerasının birtakımıyla olsun veli-yi nimetinin tervic-i ikbali için ittifak edebilmek ve bir mütaalası da Şehzadenin kavaid ü ahlâk-ı İslâmiye feyziyle bir kat daha nazar-rüba-yı hayret olan meşvar-ı alem-pesendanesini payıtaht içerisinde asakir ü ahaliye göstermek idi. Ümera-yı ma’hude ise emr-i hükûmete müteallik işlerde baziçe-i etfal olacak derecelerde belahat göstermekle beraber kendi menfaatlerine dokunacak şeylerde en gamız desayisi şeytandan evvel teferrüsle mecbur olan meharet-perveran-ı hıyanetten olduklarından nevruz Beyin bu tedbirinden Baydu Hana tereddüb edebilecek fenalıktan gafletle beraber bahane-i hareket olan mes’eleden nefeslerince vukuu muhakkak veya muhtemel ne kadar mazarrat var ise cümlesini pîş- nazara aldılar ve fakat Baydu Hanca Gazan’ın vürudundan dolayı bir mahzur tasavvur edememekle bir mahzur ihtiraından dahi geri durmadılar. Kimi yalancı, kimi musaddık, kimi ma’del-i efkâr oldu. Bin türlü te’vilat ve ihtimalat ile Şehzadenin adeta muharebe için geldiğine Baydu Hanı ikna ettiler ve aralarından maharet-i askeriyece mümtaz olan Emir Tükel’i sekizbin süvari ile tecessüs-i ahval ve muhafaza-i etraf namıyle Gazan’ın güzergâhına sevk eylediler.
Emir Nevruz bu hali istihbar eylediği gibi bihakkın baskına tutulmak muhatarasını nazar-ı tedkike alarak Şehzade tevabiinden intihab eylediği beşbin süvari ile Tükel’in mukabelesine azimet eyledi. Keşif suretinde hareket eden bir fırka da Mahmud Gazan dahi hazır etti. Tükel hatta vürudundan bile karşı tarafı bîhaber kıyas ederek bî-kaydane şebihun tertibatıyla meşgul iken bulunduğu mevkiin birtakım tepelerle mestur olan cihetinden berikiler görünmeğe başladı.
Bu tesadüf-i nâgeh zuhurun iki tarafa verdiği hayret ve ihtiras ile arada silah çekilememek kabil olmadı. Tarafeyn birbirinin meramını anlamağa vakit kalmaksızın bir ceng-i dastanîye ibtida ettiler. Emir’in celadet-i >Rüstem-pesendanesiyle birtakım muhacemat-ı şedidedden sonra galebe Mahmud Gazan tarafında kalarak Baydu Han fırkası hezimet-i külliye ile ric’at eyledi.
Baydu o zamanlarca Devlet-i Tatar’ın melikü’l-mülûku bulunmak cihetiyle askeri gayet kesrette ve meşahir-i ümeranın hemen umumu yanında idi. Şehzade ise makarr-ı hükûmetinden zaten harp tasavvuruyla hareket etmediği gibi işin buralara müncer olacağının hatıra bile getirmediğinden İslâm’ın mevkıi pek müşkilleşmiş ve Şehzade için meslek-i müdarata girmek vacibattan olmuş idi. Binaenaleyh Emir Nevruz’un irşadiyle Baydu Hana bir sefir-i mahsus irsal olunarak o taraflara gelmekten maksat yalnız görüşmek ve bir de Kirman’a kurbiyeti olan ve Melik İncu tasarrufunda bulunan yerlerin saliyanesini niyaz etmekten ibaret iken askerî takımı aralarında zuhur eden bazı şahsî münazaalarla heyecana gelerek emir almaksızın mahut muharebeye cüret ettiklerine dair makam-ı mazerette bazı haberler tebliği edildi. Baydu Han ise bu tedbir-i necatcuyaneyi sırf eser-i gaflet addederek arzu edilen saliyaneyi dirıg etmeyeceğinden bahsle ahval-i memleket ve metalib tarafına dair iktiza eden müzakerata girişmek üzre Şehzade ile Emir Nevruz’u ertesi gün için tertib eylediği ziyafete davet eyledi. Bundan muradı muharebenin muhatarat-ı melhuzesine düşmeksizin gerek Mahmud Gazan’ın ve gerek gazi-i celadet-nişanın izale-i vücuduna bir çare bulmak idi.
Bu tedbir üzerene ümeranın kâffesine iktiza eden talimatı dahi itâ ettikten sırr-ı hafi -velev bir daire-i mahdude içinde olsun- şayi’ olmağla orduda bulunan Şehzade taraflarına akseyledi. İçlerinden bir sahib-gayret her belayı gözüne alarak keyfiyeti Emir Nevruz’a haber verdi.
Mücahid-i kâr-âşinâ zaten keşfetmiş olduğu muhataraya bu suretle bir kat daha yakîn hasıl edince mahiyetindeki fırka ile ordusuna hücum hâlinde imkân-ı zafer görmediğinden ve mağlubiyet takdirinde ise gerek Şehzadenin ve gerek kendi ile hami-i maksadı olan rüfeka-i mümtazesinin necatları muhal olduğu cihetle bu kadar himmetlerle asar görünmeğe başlamış olan bir fikr-i mukaddesin bütün bütün zevali mukarrer bulunduğundan gecenin zulmetinden istifade ederek Şehzade ve tevabiîni istishab ile ric’atten başka çare görmedi. Yıldırım sür’atiyle üç konağı bir günde alarak düşman tarafından tecavüzü harekete kıyam olunduğu surette müdafaa kabil olacak bir mevkide aram etti.
Bir taraftan dahi Baydu Han ile bütün bütün kat’-ı münasebet etmek istemediği cihetle oradan da bir sefir irsalini Şehzadeye ilka eyledi. Ki sefirin tebliğine memur olduğu sözler bir tarafın hulus-ı niyetine ve Baydu Hana kemâl-i emniyetine dair bazı mukaddemat ile sebeb-i ric’at-ı ümeradan teferrüs olunan alamet-i şerden ibaret olduğuna ve mamafih yine merkez-i muvalat ve mutavaatta sabit bulunduğuna dair birtakım tevsikat ve muharebat idi.
Baydu Han dahi asab-ı hanedanının en kuvvetlisi olan Şehzadeyi ilan-ı istiklâl mecburiyetine düşürmemek için temellükten geri kalmadı. Teminat-ı maruzayı güya maalmemnuniye kabul ile salyanesini Mahmud Gazan’a göndermek için Melik İncü’ye iktiza eden evamiri tertib ederek Şehzadenin sefirine teslim etti ve ma’mafih melik müşarunileyhe kendi tarafından bir emr-i diğer irsaliyle Mahmud Gazan eliyle gelecek fermanının hükmü sakıt olduğunu beyandan dahi geri durmadı. Şehzade Baydu’dan gördüğü temellüke -ikmal-i tedarüke meydan bıraktığı için- evvelemirde memnun olmuştu. Fakat Melik İncu’ya gönderdiği emrin namussuzca bir desise-i dûrûyaneden ibaret olduğunu haber alınca kendinin adeta baziçe-i iğfal edilecek kadar muhakkar görülmesi fevkalgaye vakarına dokunarak heman ilan-ı harbe hazırlanmak istedi.
Maksadı daha âlem-i tasavvurda iken birkaç bin kişi ile birkaç yüz bin askere hücum etmek gibi bayağı tehevvüre hamlolunacak derecelerde bîkaydane hareket eden Emir Nevruz ise teşebbüsat-ı gayuranesinin daima merkez-i murada takarrüb edegeldiğini görünce bir ihtiyat-ı mücessem kesilerek Şehzadeye hanlık mesnedini mümkün olursa bir damla müslüman kanı dökmeksizin istihsal etmeğe karar vermiş ve bu tedbir üzerine Baydu ümerasından bazılarıyla muhaberat-ı hafiyeye girişmiş olduğu gibi harp ihtimalatını dahi bütün bütün nazardan iskat etmediğinden o zamanlarca mülûk-ı İslâmiyenin akvası olan Mısır hükümdarıyla akd-i ittifaka teşebbüs etmişti. Binaenaleyh Şehzadenin azmini vakitsiz görerek muhaberat-ı medide ve delail-i müteaddide ile te’hir ettirdi. Mamafih yine teşebbüsten dahi geri kalmayarak iktiza eden tertibat-ı adadiyeyi ikmal için her şeyden evvel nazarında tedarik ettiği esbab-ı galebenin cümlesinden kıymetsiz görünen nefsini muhataraya koydu. Zahirde saliyane meselesini tesviye etmek ve hakikatte hizmetlerine ümitvar olduğu ümera ile görüşmek için sefaretle Baydu Han nezdine azimet eyledi.
Kendisi sefaret-i resmiyesini tesviye ile imkân göremez ise de hiç olmazsa bir hüsn-i kabul ve def’-i leyyin ümidiyle Horasan’a girer girmez adeta harp esiri yolunda muameleler görmeğe başladı. Hatta Baydu Han Emiri huzuruna celb ettiği zaman saatlerce ayakta durdurarak yüz bin i’tab ve tehditten sonra Gazan’ı huzuruna getirmek veyahut gerdenini şemşir-i cellada teslim eylemek beyninde muhtar bıraktı. Bu hâlde mücahid-i asaf-tedbir tevazu-ı nâ-bemahalden tecerrüd ile her hâlde ve hususuyla ümera-yı malumenin devlet-i Muhammediyeye teşyid-i irtibatı emrinde İslâm’a şiddet lüzumunu layıkiyle takdir eylediğinden hıfz-ı hayat için şerre şer ile mukabele kaidesine dönülmekten başka çare bulamadı. Lisanı da kılıcı gibi kat’iyü’t-tesir olmak cihetiyle Baydu Hana müteaddit vaadler irad ve her vaadini nice muhatabat-ı hıred-ferid ile teyid ederek dest-i teaddisinden tahlis-i can ettikten başka ittihad edeceği tedabire medar-ı kuvvet olmak bahanesiyle sefaret-i resmîyesine ait olan mesalihin kâffesini de arzusu üzre kabul ettirdi.
İllet-i gaye-i vürudu olan ittifak-ı ümera hususunda ise fevkalmemul bir muvaffakıyet istihsal ederek Baydu mukarreblerinden olan nüfuz ve şehamet ashabının kâffesini ve hatta a’zam-ı kâr-azmayan-ı devlet olan ve asker arasında padişahlardan şehzadelerden ziyade nafizü’l-kelam bulunan Emir Tuğrçar’ı bile Mahmud Gazan’ın iclası maksadı üzerine tesis ettiği ittihad dairesine almıştı.
Şemşir ü tedbirinden her biri bir cihan idare etmeğe kafi olan mücahid-i kudsî-fıtrat galebat-ı irfanının mahsunı olan bunca beşaretle Şehzade nezdine avdet ettiği sırada Baydu Hanın vezir-i sabıkı olan ve makhuren Konya’daki şu’be-i Selçukiye’nin Tatar devletine veregeldiği saliyane-i tahsile gönderilen Sadreddin Zencanî dahi Mahmud Gazan’ın İslâm ile teşrifini istima edince tahsildarlık memuriyet-i hasisesini terk ederek Şehzade hizmetine şitap etmişti.
Bu zat Tatar müşriklerinden birkaç hanın hizmet-i vezaretinde imrar-ı ömr etmiş olmasından anlaşıldığına göre öyle Nevruz Beğ gibi İslâm hizmetine vakf-ı vücud eden ashab-ı hamiyyetten değil idi. Fakat ayrıldığı mesnet bir serir-i saltanat kadar calib-i her menafi ve merkez, her ikbal olduğundan iade-i mafat için hiçbir fedakârlıktan çekinmez idi.
Mahmud Gazan’ın İslâm ile teşerrüfünü ve Emir Nevruz’un suret-i intisabını haber alınca bir taraftan Gazan’ın hasail-i fevkaladesiyle Nevruz’un gayreti fütur nâ-pezir-i İslâmiyetine ve diğer canibinden Keyhatu’nun iktidarsızlığıyla beraber ümeranın ihtilafatına layıkıyla vakıf olduğundan İran üzerinde an-karib Din-i Muhammedî namına bir mesele çıkacağını teyakkun etmiş ve ihtimalat-ı muvaffakıyyetin ağlebini Mahmud Gazan tarafında görmüş idi.
Bu mütalâa üzerine Baydu Han elinde bulunan saltanatın kâffe-i hafayasına vukufu ve Tatar ümerasının pek çoğu ile münasebeti olmasına nazaran Şehzadeye istihsal matlbbde büyük büyük hizmetler edeceğini ve hanlık Gazan’a teveccüh ettiği hâlde ise hizmetine mükafaten ve sevabına hürmeten yine bittabi vezaret-i uzmaya geleceğini düşünmüş ve Şehzade hizmetine o ümit ile gelmişti.
Emir Nevruz tedabir ve tevfikat-ı vakıasını Mahmud Gazan’a arz ederek serir-i saltanatın silm-i irtikası pişpâ-yı himmetinde müheyya bulunduğunu ifham edince Sadreddin dahi muttasıf olduğu kuvve-i ilm ü irfanının asarını ibraz ederek birtakım tevcihat-ı hakîmane ile mücahid-i zişanın müddeasını teyit etmiş ve gerek Tuğrçar’ın ve gerek sair ümera ile kendinin dahi ittihadı olduğuna ve hususuyla Horasan taraflarında bulunan kâffe-i ehl-i İslâm bu tarafın hareketini haber alınca ilan-ı gazaya hazır bulunduğuna dair dûr-ı dırâs birtakım mübahis ve delail irad eyledi. Nihayet Emir Nevruz’un ikdamatı ve Sadreddin’in tevcihatı Şehzadenin arzusuna tekabül etmekle hemen o mecliste Baydu Han üzerine azimete karar verildi. Ve tedarik olunan ordu ile Horasan’a doğru hareket olundu.
Emri-i mücahid Sadreddin ile beraber on beş kadar askerle Talia’ya memur olmakla yine vaadinde sadık çıkarak Mahmud gazan’ı bir mükemmel ordu ile Baydu Han nezdine sevk eyledi. Şehzadenin hareketi şayi’ olduğu gibi evvela Tuğrçar ve müteakıben ittifakta bulunan sair ümera idaresine memur oldukları asakir ve kabail ile Nevruz Beğin yanına çekilmeğe ve ahali-i İslâmîye bulundukları felce-i sükunetten def’aten halas olarak müşrikîn aleyhine yer yer bayraklar kaldırmağa başladılar. Bu hâl üzre Baydu Han her türlü çare-i necattan meyus olarak yanında kalan ufak bir fırka ile Azerbaycan’a doğru firar eyledi.
Emir Nevruz ise şevket-i İslâmiye için ber nokta-yı ihtiraz kalmak havfiyle ordusundaki atların nısfından ziyadesini çatlatacak kadar şitab ile Baydu’yu takip ederek birkaç gün taharriden sonra derdest etmekle Şehzadeden aldığı emre imtisalen idam eyledi.
Bu muzafferiyet-i celile üzerine 664 senesinde Sultan Mahmud Gazan bilistiklâl serir-i kağaniye cülus etmiş Emir mücahit riyasetin seyf ü kalemi cem ile vekil-i mutlak makamında bulunarak Sadreddin Zencanî’yi dahi umur-ı divanîyi idareye memur eylemiştir.
Gazi-i din-perver kendince ikmâl-i esbabdan ibaret olan muvaffakıyet üzerine maksad-ı mukaddesini def’aten meydana getirmeye kıyam ederek fitne henüz sükûnet-pezîr olmuş ve Sultan Mahmud’un erkân-ı saltanatı daha kuvvet bulamamış olduğu cihetle böyle bir zaman-ı halecanda meydana atılacak din davasının tahrik edebileceği her türlü iğraz ve infialata ehemmiyet bile vermeksizin padişah-ı enva’-ı teşvikat ile ikna ederek umum Tatarın seyf ve İslâm arasında tahyirini şamil her tarafa şedidü’l-meal fermanlar neşrederdi. Şehriyar-ı âli-himmetin nüfuzu Emir-i sahib-iktidarın heybet-i kuvvetiyle o derecelerde müesser zuhur eyledi ki, yalnız fermanın neşrolunduğu gün ashâb-ı haysiyetten yirmi bin kişi izhâr-ı İslâm ettiler. Gide gide dahil-i din olan efvâc ise yevmî yüz-yüzellişer bine baliğ olarak nihayet umum Tatarın saadet-i diyanetten behredâr oldukları mücahid-i azimü’l-müessir niyyât-ı halise ve igdâmât-ı hak-perestânesine mükâfat olarak hâl-i hayatında iken müşahede etmek gibi dünyevî belki uhrevî her türlü âmâlin fevkinde addolunabilecek bir bahtiyarlıkla be-kâm olmuştur.
Böyle bir cihan kadar vâsi ve bir cihan halkıyla uğraşmağı mucip olacak kadar mühim bir maksadı tek başına ihtiyar ederek yüz milyonu mütecaviz bir koca milleti şirkten ve heman o miktar ümmet-i Muhammed’i zillet-i mahkûmiyet ve esaretten kurtarmak kadar büyük bir tevfik-i hidayet ekabir-i İslâm’dan ferd-i vahide müyesser olmuştur. Bayağı hazret-i Emir’in ‘ilâ-yı kelimede olan muvaffakıyyeti Faruk-ı azam (radıyallahu anh) efendimizin mazhar-ı kudsiyeleri derecesine mütekariptir denilse mübalağa edilmemiş olur.
Bundan başka mücahid-i sahip-kerem hulefa ve mülûk-ı İslâm zamanalrında ashab-ı ilm ve fukara-yı salihîne âtâ olunageldiği Tatar tasallutundan beri münkati olan evâidi dahi tecdid eyleyerek terakkıyat-ı ilmiye ve refahiyyet-i ahaliyeye dahi ilelebet elsine-i takdir ve teşekkürde daim olmağa şayeste bir hıdmet-i celile ibraz eylediği gibi Tatarın rüsûm ve adetini ta fermanlara çekilen nişanlara, sikkelere darb olunan nukuşa ve üzenceye refte refte ilga ile yerlerine adet-i İslâm ve rüsûm-ı hulefayı ikame eyledi.
Cülus-ı Gazanîden sonra Baydu Han taraftarânından yalnız Emir Tükal başına cem edebildiği haşerat ile Horasan taraflarında silâh-ı isyana sarılmak istediyse de Nevruz Bey sevk ettiği bir seriyye ile onu dahi ref ederek devlet-i İslâmiye hemen hemen Emevîye ve Abbasîyenin en parlak zamanındaki şa’şaa-i ikbali göstermeğe başladığı sırada Maveraünnehir taraflarında hükümran olan Barak Han Mahmud Gazan ile Baydu beynine düşen ihtilaf henüz netice bulmamıştır zannıyla oğluna bir büyük ordu terfik ederek Horasan’ın zaptına sevk eyledi. Bu haber-i barid merkez-i saltanata aksedince öyle kavi bir düşmanın savletine mukavemet Emir mücahidin mahsusatından olduğuna hükmedilmekle kendisi Horasan üzerine yürümeğe memur olmuştur.
Altı ay zarfında birbirini müteakip üç defa cülus vuku’ bulmak cihetiyle hazinede ordu techizine değil idare-i cüz’iyyata bile kafi akçe kalmadığından gönderilecek askerin masrafını ahali sırtından veya mezalim semeratından çıkarmak için sahib-i divan ve sair ümera tarafından Padişaha birtakım tedabir-i i’tisafkârane ilga olundu ise de Emir-i adalet-perver bu münkiratın kâffesine şiddetle mukavemet ederek nüfuz ve itibarı kuvvetiyle tüccardan borçlar aldı. Koca bir orduyu bir ferdin habbesine taarruz etmeksizin meydan-ı muharebeye sevk eyledi.
Maveraünnehir askeri ki önlerine tesadüf eden yerleri kahrederek o sırada Mazenderan’a kadar gelmişler idi. Emir-i âlî-şânın üzerlerine teveccühünü işitince etrafı ellerinden geldiği kadar tahrip ve yağma ile ric’at ettiler. Nevruz Beğ ise düşmanın avdetini haber alınca böyle seyyiat-ı amellerinin cezasını görmeksizin birtakım emvâl-ı talan-kerde ile avdete muktedir oldukları hâlde tezayüd-i cür’et ve tekerrür-i savletleri mukarrer olmasına nazaran bây-ı hâl-i harifleri bir darbe-i te’dip ile kahr u tenkile azmederek askerinin yalnız şiddetli ılgara mütehammil olanlarını istishab ile takib-i aduya şitab eyledi. Ve Maveraünnehir takımına Herat hududunda yetişti.
Düşman kendi askerinden çok ziyade iken bila-fütur muharebeye başlayarak ve binnefs müteaddit hamlelerle dokuz saat uğraştıktan sonra erbab-ı hilafı arzusundan ziyade rehin-i inhizam ederek yağma ettikleri emvâlin kâffesini terk ile nehri geçmeğe icbar eyledi. Bu suretle koca bir dahiyeyi bir muharebede def ederek Horasan’ı asayiş-i amandan behredâr ettikten sonra oralarının muhafaza-yı intizamı için lüzumu kadar asker terk etti, kendi sür’atle Sultan Gazan nezdine avdet eyledi.
Sadreddin Zencanî yalnızca Emir Nevruz’un efkâr ve tedbirine musaddık görünmekten başka Gazan’ın tasallutuna bir hizmet etmemiş iken haysiyet-i sabıkasına Padişaha kable’l-cülus gösterdiği taraftarlığa hürmeten umûr-ı divaniyeyi idareye memur olmuş Sultan Mahmud’un tertib-i saltanatı Tatar teşrifatının haricinde olarak sahib-divan yalnız vaktiyle devlet-i âliyede cari olan reisülküttap makamında tutulduğu ve vekalet-i mutlaka Nevruz Beğe müfevviz bulunduğu cihetlerle Sadreddin memuriyetinde eski revnak ve istiklâli göremediği için Emir mücahidin bihakkın nail olduğu ikbali istirkab etmeğe ve bayağı zeval-i devlet ve belki def-i vücudunu aramağa başlamıştı. Fakat tedabir-i dessâsanesi elindeki memuriyeti gaib etmekten başka bir netice vermedi.
Bir tarafatan dahi Emir Tuğrçar kavaid-i İslâmiyenin kâffe-i iğraz ve hevesât-ı lâubâliyâne icraya müsait olmadığından dolayı ayin-i cedîdi mâni’-i emel görmeğe başlamış ve Sultan Mahmud’un izalesiyle yerine kendi iradesiyle hareket edecek bir şehzade iclas ederek yine rüsûm-ı Tatarı ihya etmek için birtakım hafi teşebbüslere kalkışmış olduğundan keyfiyet Nevruz Beğe ve onun vasatıyla Mahmud Gazan’a aksederek herif bir bahane ile Anadolu’ya sevk olunmuş ve orada idam ettirilmişti. Maamafih Tuğrçar’ın iş’al ettiği şerare-i fitneyi kendi kanıyla itfa etmek kabil olamadığından tarafdaranı olan ve âyin-i Tatarın iadesi fikrinde bulunan birtakım müteneffizler ittifak-ı hafiyyelerini tavsi’ ve terakkidar etmelerinden hali değiller idi.
İdare-i divandan mazul olan Sadreddin Zencanî haris-i ikbal ve mazur-ı haysiyet bir adam olmakla beraber muamelâtını bir daire-i mutedile içinde tutacak kadar intibahkârâne davranmış ise de mesnedinden dûr olduğu gibi hayyevarî (yılanvarî) bir tarz-ı temellük peyda ederek kûşe-i inziva ve zemin-i tevazudan katen ayrılmadığı hâlde fırsat buldukça iade-i istibdad için Emir Nevruz’un zeval-i vücudunu aramakta dakika fert etmezdi. Hatta teşebbüsat-ı hafiyyesi sırasında ümera-yı ma’hude ile akd-i münasebete başladı.
Ashab-ı şekavet tasavvurlarını icraya kendilerinde biraz iktidar hissedince Sadreddin’in talimiyle teşebbüslerine mukaddime olmak üzere Nevruz Beği Sultan Gazan’dan ayırmak tedbirinde bulundular. Bu maksadı hasıl etmek için eyâlât-ı saltanatın en mühimi bulunan Horasan’da dağdağalı bir fitne tahrik ettiler. Horasan ise zaten Emir mücahidin şemşir-i celadetine birkaç kere baş eğdiği cihetle bu defa dahi istihsal-i asayiş bittabii Sultan Mahmud tarafından Emir Nevruz’un uhde-i kifayetine ihale kılındı.

Hainlerin birtakımı bir zaman-ı fırsatta Nevruz Beği itlafa çare bulmak için maiyyetinde gittiler. Birtakımı da Padişaha musallat olmak niyyet-i mel’ûnesiyle makarr-ı saltanatta kaldılar.
Hazret-i mücahidin ikdâmât-ı hak-perestânesine suret-i mükafatta zuhur eden letâif-i gaybiyedendir ki maiyyetinde bulunan hainler Taht-ı Cengiz’e is’ad etmek kararında bulundukları Şehzade Naycu’ya suret-i hâli bir cümeyle suretinde ilam etmişlerdi. Şehzade ise Emir Nevruz ve Mahmud Gazan sayesinde nimet-i İslâmiyetten müstefid olarak ma’rufat-ı şer’iyye ile itilafa başladı başlayalı diyanet-i Muhammediyenin kıymet-i kudsiyyesini layıkıyla takdir eylediğinden ihfa-yı meram için ümeraya istimaleti mutazammın haberler göndermekle beraber minnetdarane ve sadıkane bir hareketle hadiseyi suret-i hafiyyede Emir mücahide ber-tafsil beyan eyledi. Hatta yazdığı mektupta orduda ne kadar hain var ise cümlesinin esâmîsiyle vakt-i mev’ûd-ı hareketleri dahi münderiç idi.
Vakta ki leyle-i fitne hulul eyledi. Emir Nevruz orduda fırka-i şekavetten hariç bulunan askerini birtakım tedabir-i mahirâne ve talimat-ı hafiyâne ile birkaç günden beri tertip etmekte olduğu pusulara çekerek bulunduğu mevki’i bütün bütün halî bırakmıştı. Gece yarısına doğru hainler bir şiddet-i sebbâ’âne ile Emir’in merkez-i ikametine doğru hücum etmeğe başladılar. Fakat oralarda zî-ruh bile bulunmadığını bir beht-i me’yusane ile müşahede ettiler.
Bu badire üzerine her biri vehm-i mücessem kesilerek lerzân lerzân firara azmettikleri sırada Emir mücahid kemînden mevcut olan askeriyle Şîrgarı’ndaki gibi meydan-ı celadete atıldı. Bir hücum ile mürtedlerin yüde doksanını itlaf ve rüesadan birkaçını esir eyledi. Bakıyyet-i süyûfları dahi vahşet beyabanlarına dağılarak bin türlü mezelletle ifnâ-yı ömr ettiler.
Sahib-zuhur-ı müeyyed ertesi gün esirleri huzuruna cem ile bilistintak Pa-yı taht-ı saltanatta bulunan fırka-i şekâvet azasının kâffesini tahkik ettikten sonra berikileri irtidadlarına mücazeten seyf-i Şeriat’a teslim eylediler. Hadiseyi de kâffe-i tafsilat ve teferruatıyla beraber huzur-ı padişâhîye erz eyledi.
Sultan Gazan serdar-ı muzafferinin arzını ele alır almaz eşkiyanın te’dibine kıyam etmişti. İçlerinden bir ikisi maiyyetlerindeki askerin kendilerine irtibatına ve ceyş-i sultaniyenin birçoğu merkez-i saltanatta bulunmadığına iğtiraren aleniyet üzre isyana kıyam ettiler, hele Sultan Mahmud sehamet-i fıtriyesinin bir bürhân-ı celilini ibraz ederek uccâletü’l-vakt toplayabildiği bir miktar esdika ile erbab-ı şekâvet üzerine yürüdü ve müteaddid hücumlarla cümlesini mahv u muzmahil etmeğe muvaffak oldu ki Sultanın Emir Nevruz’u istihdama başladıktan sonra onun iânesinden biri olarak hasıl ettiği muvaffakıyyet bu galebedir.
Sadreddin ümera-yı mahude ile müttehid ve belki maddetü’l-asl-ı fesad iken harekatında o derece ihtiyatkârâne duramamıştır ki töhmetini zan derecesinden ileri götürmek kimse için mümkün olamadı. Mamafih yine birtakım ashab-ı hamiyyetin sevkı ile hayli müddet zindanda tevkîf olunmuştu. Fakat pek büyük bir servete ve mukarrebîn içinde pek çok hafi tarafdara malik olduğundan o kuvvetle kendini kurtardıktan başka fesad-ı ahiri -Cemaleddin’in fıkdan-ı kifayet ve intibahına hamd ettirecek birtakım güft u gûlar işaasıyla müşarunileyhi azlettirdi. Kendisi yine idare-i divan hizmetine memur oldu.
Tekrar o devlete nail olunca mücahid-i mürüvvetkâr tarafından sayesinden vasıl olduğu mesnedi kaybetmekten başka bir muamele görmemiş iken hırs-ı ikbal ve daiyye-i teferrüd ile veliyyünnimeti olan Emir Nevruz’a pelengâne (kaplanâne) bir kin ibraz ederek onun zeval-i vücudunu kendi hıfz-ı hayatı derecesinde iltizama başladı.
Mahmud Gazan ise dirayet ve kifayetce fevkalâde yaratılmış olan eâzımdan olarak sâye-i İslâmiyette bunca tevfikât-ı azimeye mazhar olmuş ve idaresinde mümkün olduğu kadar âdilâne davranmağı iltizam etmiş ise de fezâil-i ahlâkta Emir mücahid gibi bakıyyetü’s-selef bir merd-i sahabî-meşreb derecesine varamadığından Nevruz Beğin ahkâm-ı hukuk ve usul-i idarece kâffe-i iğrâz ve temayülat-ı nefsaniyeyi mahvedercesine ihtiyar ettiği tedkîkat-ı mû-şikâfane ve muâmelât-ı müteyakkızâneyi bayağı istiklâl-i hükûmetine hâil görmeğe başlamış idi.
Bundan başka Tatar askeri Kutuz ve Baybars zamanlarından beri Mısır hükûmetinin şecaat-i cündîyanesine mağlup olageldiğinden Sultan Gazan bu hâli cihangirlikle meşhur olan hanedanının şan-ı celadetine bir leke-i âr addetmekle gurûr-ı ikbal ve tehevvür-i şebab ile mülûk-i Mısr’ın tenzil-i kadrini pek ziyade arzu ettiğinden halbuki Emir Nevruz öyle birtakım devâi-i hasise ile ihvan-ı müslimîn arasında kan dökülmesine meydan vermek şöyle dursun o türlü hayalleri âlem-i tasavvurdan bile izaleye çalışan hamiyyet-perverân-ı diyanetten bulunduğu cihetle bu fikre en kat’î ve en şedit surette mukavemet edegeldiğinden Mısır seferi meselesi Padişah ile vekil-i mutlağı beyninde ref-i nâ-kâbil bir nokta-yı ihtilaf olmuştu.
Sadreddin bu hâllerden istifa için mahrum oldukları menâfi’-i zalimane ve iğtisâbât-ı Tatarâneyi Emir Nevruz’un zeval-i nüfuz ve intifâ-yı adaletinde taharri eden birtakım rical-i hükûmetle ittifak ederek Padişahın hazret-i mücahit hakkında olan infiâlât-ı müteneffirânesini alevlendirmek için gayet müsenna bin türlü ilkâ’ât-ı fasideden halî olmaktan başka Emir’in Mısır seferine mukavemetini Kölemenlilere taraftarlık suretinde göstermekten ve Baydu Han üzerine gidileceği sırada Mısır hükûmeti ile teklif ettiği ittifakı dahi bir emâre-i hıyanet şekline koymaktan utanmadı. Hayfa ki bu desise-i mel’ûneyi netice-bahş etmekte muktedir oldu.
Vakıan Emir Nevruz’un mebadi-i zuhurundan beri kâffe-i harekâtını ihyâ-yı İslâm maksad-ı mukaddesine sarf ettiği ve hiçbir hâlde nefsince bir türlü emel sahibi olmadığı Sultan Gazan indinde bin delil ile sabit idi. O maksadı ise Sultan Mahmud vesâtâtıyle meydana getirdiği cihetle andan rû-gerdan olmasını aklen her türlü ihtimal mefkud olduğunu ve mesned-i vekâlet ve imtiyazınca koca bir saltanatta padişah-ı sanî hükmünde bulunmasına nazaran hod-perestliğe kıyam etse bile dünyada arzu edilecek saltanat-ı müstakilleden ma’adâ bir şey bulamayacağından bir padişah hizmetinden bir diğer padişah hizmetine geçmek gibi bir sebep ile tasallut gibi bir maksat arasında hiçbir cihet-i iltizam bulunmayacağını bâdî-i nazarda idrak etmek padişahın direyet-i fevkaladesince umûr-ı müşkileden değildi.
Fakat Sadreddin fettanlıkta Gazan’ı değil bütün cihanı iğfale salih bir fikr-i şeytanîye malik olduğundan mücahid-i sahib hamiyyetin sadakatına yine netice-i sadakat olan maksat-perverlik cihetinden taarruza başlayarak hattına takliden ve Sultan-ı Mısra hitaben “vakıan padişahımız kabul-i din etti, ahkâm-ı şer’iyyenin te’yid ve ihyasına da mümkün mertebe çalışıyor, fakat ümeranın mümaniatinden meydan bulamıyor. Kendi terbiye-i İslâmiye içinde yetişmediği cihetle saltanatını ahireti için muhataraya düşürecek kadar fedakârlığa da cesaret edemiyor. Hususiyle kendisi ahirete intikal edince ümerâ-yı Tatarın irtihal-i cenab-ı hazret-i risalet-penahîden sonra kabâilin irtikab ettikleri şenîa-i irtidaddan çekinmeyecekleri gibi yerine gelecek olan adam ile vüzera ve ümerası Hazret-i Sıddık-ı Faruk ve sair sahabe-i i’zam mesleğini tutmak değil bilakis devlet-i dünya için onlara nakiz olacak mertebelerde irtikâb-ı rezailden geri durmayacaklarından ahali-i İslâmiye neûzübillah yine zencir-i esaret ve seyf-i intikam altına düşeceğini tecarüb ve müşahedat-ı çâkeranem iktizasınca yakînen biliyorum. Şimdilik idare-i askerîyeye bütün bütün bendenizin istiklâlinde olduğundan taraf-ı sâmî-i mülûkanelerinden bir hareket-i gayûrâne ibraz buyurulur ise Tatar devletini zîr ü zeber ederek Hilafet-i İslâmiyeyi yine evvelki şaşaasıyla iade etmek ve bunca şüheda-i muvahhidînin hazele-i müşrikîn ve ezell-i mürted-dînden layıkıyle intikamını almak kabildir. Evamir-i hümayunlarına ittiba-ı merkez-i saltanatta bulunan biraderim Hacı Beğ bendelerine tavsiye eyledim. O da bendeniz de ferman-ı şehriyârîlerine muntazırız” mealinde bir sahte mektup tertip ederek dolayısıyla Emir Nevruz’un adamları yedinde tutulmuş suretinde Sultan Gazan’a yetiştirdi. “Sultan Mısır tarafında vuku’ bulacak kâffe-i evamire ittiba et, beynimizde bir hayırlı ittifak addeyledik” yollu Hacı Beğe hitaben tasni’ ettiği bir diğer mektubu da Emir nevruz dairesine ithal edebildiği casuslardan biri vesatatıyla bî-çare Hacı Beğin evrakı arasına vaz’ ettirdi.
Sultan Mahmud evvelki mektubu okuduğu gibi sadakati için ahlâkında olan her türlü şiddete tahammül edegeldiği Emir Nevruz’dan böyle bir hıyanetin zuhurunu tecârüb-i müteaddidesine bütün bütün muhalif görerek sıhhatine inanmak istememiş ve yalnız Emir’in konağını basarak sair evrakını taharri ile iktifa etmek niyetinde bulunmuş ise de Hacı Beğin kâğıtları arasında mektub-ı diğer zuhur ettiği gibi bir tarafından tabiî hiddet, bir taraftan hıfz-ı mesned daiyeleri tamamen şuurunu selb edercesine zihnine bir perişanlık getirdiğinden ve Sadreddin dahi Mısır ittifakına dair evvelden beri vird-i zeban ettiği muğalataları daha müveccih, daha tesirli bir surette tekrara başladığından ta’mik-i maslahat-ı ihtiyatkârlığından gafletle Emir’in Irak’ta bulunan aza-yı hanedanını kâffeten kahreylediği gibi kendinin dahi idamı için Horasan’a iki ordu ile en müteammid ümerasından iki serdar tayin ile beraber gerek Emir Nevruz ve gerek tevâbi’inin her nerede bulunur ise bulunsun bilâ-aman idamları için etraf-ı mülke müteaddit fermanlar dağıttı.
Emir’in biraderlerinden biri bu saydgâhı ta’dîdden her nasılsa tahallus-ı can ederek nezdine vürûd ile keyfiyeti kendine ilam edince mücahid-i melek-sıfat biraderinin ifadesine “çalıştığım nusret-i İslâm maksadı biinayetillâhi teala benim bu hâkdân-ı fenada ne işim kaldı. Bir can için padişahıma isyan mı edecdeğim, madem katlime hükmetmiş, helal olsun, ferman kendinin” kavl-i fedakâranesiyle mukabele eyledi. Fakat gerek biraderi ve gerek esdikâsı Tatar ümerasının ahkâm-ı şeriyyeden ne derece bîzar olduklarını ihtare ile kendi alemden zail olduğu takdirde Saltanat-ı Cengiziyenin mezheb-i kadimine ric’atinde olan ihtimâlâtı ta’dada başlayınca Emir-i din-perverin can başına sıçradı. Maksadının istihsaline nasıl tavk-ı beşerin haricinde görülecek derecelerde ikdam etti ise hasıl olan neticenin idamesine ve onun mevkûf-ı aleyhi olan muhafaza-i hayatına dahi o süratle fevkalade bir himmetle çalışmağa kat’iyyen azmederek hemen Nişabur’dan hareketle Herat üzerine yürüdü.
Esna-yı tarikte aleyhine sevk olunan ordulardan birine tesadüf etmiş idi. Akab-gîrler kendi tevâbi’inin on mislinden ziyade olduğu gibi harekât-ı harbiyesi dahi def’-i sahile maksur olduğu cihetle galebeye muktedir olamadıysa da kemâl-i meharetle bir muntazam ric’at icra ederek Gazan’ın askerinden evvel Herat’a yetişebildi.
Herat kalesi fevkal-gaye müstahkem olarak hükûmeti ise Kürt mülûkundan Fahreddin uhdesinde idi.
Bu adem mebadi-i neş’etinden cibilli bir ridaet gösterdiği için pederi tarafından senelerce bir kalede hapsedildiği hâlde Emir Nevruz merhameten tahlisine çalışmış ve pederi ileride elbette yüzünden bir fenalık görüleceğinden bahsile Emir’in tavassutunu bile reddetmek istemiş iken müşarunileyh tarafından gördüğü ibram üzerine hapisten çıkarmış idi. Hatta pederinin Fahreddin’e o mertebe su-i zannı var idi ki, güya muahharan irtikap edeceği şenaetleri keşfetmiş gibi sebilini tahliye etmeden evvel vuku bulacak seyyiatında dünyevî ve uhrevî kendi zimmetinin beri olduğunu musaddık Emir Nevruz’dan bir senet dahi almıştı.
Mücahid-i âlî-himmet Fahreddin’i yalnız bulunduğu mazayık-ı ızdırabdan tahris ile iktifa etmedi. Biraderinin kerimelerinden birini de taht-ı nikâhına vererek karabetine kabul ile her türlü esbab-ı ikbalini tehiyye etmiş ve refte refte bulunduğu mesnede getirinceye kadar çalışmış idi. Fahreddin ise gayet mubattın ve şeytanatlı bir fitne-i rüzgâr olmak cihetiyle bin tabasbusat ile Emir’e izhar-ı sadakat ve ubudiyetinden geri kalmaz idi.
Bir gazanfer için vücuduna yalanm sarıldıktan sonra imkân-ı necat olmadığı gibi sıdk u şehameti cem eden merdan için bir haine mukarin olunca tasalluttan halas olmak müstehil olageldiği pek nadir tahallüf eden kavâid-i mücerribedendir. O kabilden olarak Emir Nevruz dahi Fahreddin’in akrabasından bulunduğuna ve bir keşide-i ‘ananî olduğuna bakarak sadakatına nihaî derecede itimat ederdi. Binaenaleyh netice-i hâle intizaran Herat’a tahassün etmek istedi.
Yanında bulunan esdıkasından birtakımı “atlının kalesi sahradır, Allah’ın mülkünde bu kadar vüs’at varken niçin dört duvar içinde kendinizi hapsedeceksiniz” dediler ise de Emir zimmetinin her töhmetten beri olduğunu bildiği gibi dirayet-i malumesine nazaran Mahmud Gazan’a söz anlatmaktan dahi ümidi kesmediğinden ve hususiyle ihya ettiği maksad-ı muhatarada iken merkezden bütün bütün tebâüd, meslek-i hamiyyetine münafi göründüğünden reyinde ısrar etti. İkbalinin her türlü menafiinden hissdar olan tevâbiinden birtakımı felaketine iştirak fedakârlığından kaçınarak Pecab taraflarına çekildiler. Kendi yanında kalan sekiz yüz kadar esdika ile Herat’a iltica eyledi.
Fahreddin zahiren müşarunileyhi hüsn-i kabul ile sadakat ve ubudiyetinin en büyük âsârını böyle günler için sakladığına ve bütün mülkü ile Emir’in yolunda mahvoluncaya kadar ikdamdan geri durmayacağına dair birçok teminat i’ta etmiş ve fakat hakikat-i hâlde sebeb-i devleti olan zatı o devletin terakkîsi için feda olunacak bir kurban hükmünde tutmuştur.
Nevruz Beğden birkaç gün sonra Sultan Mahmud tarafından müşarunileyhin ahzine memur olan Emir Katlak Şah dahi bir büyük ordu ile bela-yı nazil gibi vürud ederek elindeki fermanın infaz-ı ahkâmı için Fahreddin’e müracaat eyledi. Fakat hâkim-i Herat bir taraftan ahalinin Emir Nevruz’a olan şiddet-i meyelanını bildiği cihetle tazmin ettiği hıyanete def’aten cesaret edemediği gibi bir taraftan dahi bedel-i ikbalini daha ziyade kıymettar etmek istediğinden Katlak Şah’a (şimdi fermanın icrasına imkân müsait değil) yollu zül-ciheteyn birtakım cevaplar göndermekle asâkir-i padişahî heman Herat’ın muhasarasına başladı.
O hâlde Emir nevruz bir taraftan def!-i sâile ikdam ile beraber bir taraftan dahi Mahmud Gazan’a bir ariza yetiştirebilmeğe çalışırdı. Evvelen bu babda Katlak Şahı tavsit etmek istedi. O ise Emir’in en şedit husemâsından olduğundan iltimasını is’af etmek değil kendine bir cevap göndermek mürüvvetinden bile teberrî eyledi.
Mamafih Nevruz Beğ yine tedbirinden meyus olmayarak isal-i haber emrinde defaâtle bazı vesait-i hafiyyeye müracaat etmiş ise de maruzatının birçoğu Katlak Şahın ve ondan halas olanları dahi mahut mukarreblerin eydiye-i tecessüsüne düşegeldiğinden Padişah için Emir’in delail-i beraat ve sadakatine ittila şöyle dursun husemânın Herat muhasarasına verdiği şah u berkler münasebetiyle cinayet ve isyanı umûr-ı bedihiyye hükmüne girmişti.
Bir taraftan ise Katlak Şah müddet-i medîde ikdamdan sonra Herat’ın unveten teshirinden me’yus olunca bazı eazımı tavsit ederek Nevruz’un kendine teslim olunması için Fahreddin’e enva-ı vâ’d-i vaîdi şamil haberler göndermeğe başladı.
O sırada ise muhasaranın imtidadı cihetiyle ahalide âsâr-ı ızdırab görüldükçe Fahreddin’in tertib ettiği ashab-ı nifak “Bir adam içün bir padişahın gazabına uğradık. Allah encâmını hayreyleye! Onu kurtarmağa s‘ay edeceğiz diyerek kendimizi kurtarmağa çare bulmakdan me’yûs olacağız” yollu tesvilat ile herkese hayliden hayli fütur vermişler idi. Melik Fahreddin o hâlde intizar ettiği zaman fırsatın hüluluna hükmederek Katlak şah ile suret-i hafiyyede muhabere ve mukabeleye ibtida etti.
Garip temaşadır ki Fahreddin Emir Nevruz’un ifna-yı hayatı için alacağı ücret-i hıyanetin miktarını kararlaştırmakta iken Emir Nevruz Fahreddin’e emniyetleri olmadığından dolayı -onun bir yerde hapsiyle bulundukları hâl-netice-pezir oluncaya kadar Herat’ı kendi idarelerine teklif eden ümerasını bayağı redaet ve hıyanetle ittiham edecek mertebelerde tazir ile meşgul oldu. Fahreddin Katlak Şah ile şeraitinin kararlaştıktan sonra eşedd-i nifak ile meşhur olanların bile hatırına gelmedik bir tarz-ı
dûruyâne ile huzûr-ı Emir’e gelerek Katlak Şahtan aldığı mektupları gösterdi. Ve umum-ı ahaliye emniyet olamayacağından ve halbuki Emir’in tevabi-i ehass-ı müteaamidanından bulunduklarından şayet Katlak Şah Herat halkından veya Kürt ümerasından bazılarının idlale muktedir olursa bir hıyanet icra edebilmelerine meydan kalmamak için kalenin en mühim olan mevaki’ini Nevruzîlere muhafaza ettirmek için emir istedi.
Bir taraftan Emir’i tamamıyle temin ederek her türlü ihtiyattan beri bırakmak bir taraftan yanındaki fedakârları teb’id ile kendinden bir mukavemet-i şedide ihtimalini selb etmek için tertip ettiği bu desise-i şeytaniye ise tabiatı hayr üzre mecbur olmak münasebeti ile her işin hayr cihetini görmekle me’luf olan Emir-i pâk-dil nazarında Fahreddin’in sadakatine yeni bürhân-ı bedihî gibi göründüğünden bî-çare adam o hainin küfran-ı nimetine birtakım minnettarlık ibraz ettikten sonra bendegânını Fahreddin’in tayin ettiği cihetlere dağıttı. Kendi de topu üç-dört kişiyle bir burcun muhafazasına azimet etti.
Katlak Şahın çadırı çıktığı burcun hizasına tesadüf etmek cihetiyle onu nişan alarak ok atmağa başladı ise de tirini çadıra kadar yetiştiremediğinden hiddetle bir çekişte kemanın kirişini koparmıştır. O sırada Fahreddin tevabiinden birkaç kişi etrafa toplanmağa başladılar ve sebeb-i vürudlarını sual edince hizmnete memur olduklarını haber verdiler. Emir birkaç dakika bunlarla musahebet ettikten sonra Katlak şahın çadırına attığı oklar yetişmediğine ve kemanın kirişi koptuğuna nakl-i kelâm ile “bu defa elbette yetiştiririm” diyerek kemanını tamir ile meşgul olduğu sırada hainlerden biri fırsat bularak mubarek başına bir gürz darbıyla o menâr-ı beyti’l-haram-ı diyaneti üftade-i hâk eylediğinden etrafından bulunan hazeleden birtakımı refakat-ı Emir’de bulunan üç-dört mücahidi gafleten şehit ettikleri gibi birtakımı dahi yaralı bir şîre tesadüf etmiş av köpeği gibi etrafına üşerek kırkbeş seneden ziyade ra’yet-i ikbal-i dini i’lâ ve esnam-ı dılal-ı müşrikîni şikest etmekle müştehir olan du-dest-i nur-efşan-ı celadeti arkasına bağladılr. Vücud-ı mübarekini meşhed-i evliyaya inmiş bir melekü’r-rahme gibi bir câ-yı teng ü tarda tevkıf ettiler. Fahreddin burclarda perakende olan Nevruzîleri Emir mücahidin namına davet ederek cümlesini üçer beşer huzuruna geldikçe sabren idam ettikten sonra başladığı hıyanet-i melûneyi velinimetinin düşmen-i canına eli bağlı olarak teslim-i denaetiyle itmam eyledi. Vaktâ ki yüz milyon ihvân-ı dini bela-yı esaretten halas eden sahib-zuhur esiren Katlak Şah huzuruna götürüldü. Düşündüğü şey yalnız maksadının muhafazasına çare aramaktan ve söylediği lakırdı kendisinin bazı vesaya tebliği için huzur-ı padişahîye gönderilmesini talepten ibaret idi. Katlak Şah tarafınan rû-yı muvafakat görmeyince talebini tekrara tenezzül etmedi ve “İlahî İslâm’a sen muînsin, elbette izzet-i din için esbab halk edersin” diyerek ve kelimeteyn şehadetini güya olarak (söyleyerek) üzerine çekilen seyf-i taaddiye lakaydane gerdenini teslim eyledi.
Emir için iltizam ve ihya ettiği maksada nazaran meratib-i ulviyet-i fezailini ikmal edecek bir devlet-i şehadet kalmıştı ki onu da bî-vefa-yı mülûk ve küfran ve hıyanet-perverdegân sebebiyle ihraz eyledi.
Sadreddin ile Fahreddin ve refik-i hıyanetleri olan sair ümera ise ilelebed elsine-i nefrîn-i âlemde kalmak için ef’âl-i sairelerine nazaran öyle bir mukaddes vücudu zayi’ etmek mel’anetini irtikaba dahi muhtaç değiller idi.
Yalnız arada Sultan Gazan’a teessüf olunur ki Tatar daiyesi ile bütün bütün izmihlale yüz tutmuş olan şevket-i İslâm, zaman-ı saltanatında bir dereceye kadar iştirak-i himmetiyle ikbaline avdet eylediği için müşarunileyh hulefâ-yı raşidîn ile Ömer bin Abdülaziz’den sonra ve şöhreten kâffe-i mülûk-ı İslâm’ın azamı addolunmak lazım gelirken ihya ettiği maksadın sahib-i münferidi ve hasıl ettiği muvaffakıyyetinin badi-i aslîsi olan ve hatta kendinin dahi mürşid-i hidayeti bulunan bir zat-ı mukaddesin -tesvilat-ı iclafa kapılarak- hûn-ı nâ-hakkını dökmekle ünvan-ı name-i iştiharında bayağı şaşaa-i mefharetine tamamiyle mukabil gelecek bir leke-i siyah-ı şenaet bırtakmıştır.
Mücahid şehidin evsaf-ı celilesini tahlis için hâlâ İran ve Turan ve Çin ve Tatatistan’da din-i Muhammediyenin yüz milyondan fazla nüfus üzerinde devam-ı ahkâm-ı kudsiyyesi müşarunileyhin müessir-i hakk-perestanesi bekayasından olduğu ihtar etmek kifayet eder. Şehadeti altı yüz doksanaltı sene-i Hicriyesindedir.
“Rahmetullahi aleyh rahmeten vâsi’aten”

(SÜRECEK)