Menu
KÖY GEZİLERİ / MUDANYA - AKKÖY
Deneme/İnceleme/Eleştiri • KÖY GEZİLERİ / MUDANYA - AKKÖY

KÖY GEZİLERİ / MUDANYA - AKKÖY




Bursa’nın şirin bir ilçesi (daha doğrusu artık tatil beldesi) Mudanya… Bu güzel ilçenin bir köyü: Akköy… Kadim bir dostumuzu ziyaret için bir kez daha köy yollarındayız… (08.07.2008)

Dostumuz Uludağ Üniversitesi sosyoloji bölümü öğrencisi…  Bu köyde ne işi var derseniz; kendisi din görevlisi. Bir yandan öğrenimini sürdürüyor, diğer yandan ise devletin, kendisine tevdi ettiği görevi ifa etmeye çalışıyor. Bu köye üçüncü gelişim. Her yerde olduğu gibi muhtaçları bulunmakla beraber, köyün durumu maddi olarak standardın üzerinde anlaşıldığı kadarıyla. Şöyle ki; geçim kaynakları incir ve zeytin (tin ve zeytun), Anadolu’nun çoğu küçük yerleşim yerinde olduğu gibi hanelerden uzaklaşmak bizi ekili alanlara yaklaştırıyor. Oldukça bakımlı, işlenmiş, sulama sorunu olmayan geniş araziler. Arkadaşımdan öğrendiğime göre köylünün çoğunun Mudanya’da mülkü var. İncir, birinci kalite ve ekseriyetle yurtdışına gönderiliyor. Bir kalite düşük ürün ise, tabii ki yurdum insanına sunuluyor. Toprakla çok fazla hemhal olmak dini duygunun zayıflamasına yol açmış desem yanlış olmaz herhalde. Köylünün -yine birçok köyde olduğu gibi- din ile ilişkisi belirli günler ile sınırlı maalesef. Yazın gelmesiyle biraz da olsa hareketlenen (bunda da dostumuzun cami duvarına dizüstü bilgisayarından yansıttığı elif-ba cüzü, ilahiler, cami içerisindeki çeşitli eğlencelerin etkisi olduğu kesin) caminin cemaati, yıl boyunca sabah namazlarında iki kişiyi aşamıyor… Nasip… Köylüden tanıdığımız ve can-ı gönülden sarıldığımız isimler ise kısıtlı: Sami Usta ve Rasim Amca (kendisi âmâdır)…

Her neyse asıl anlatacağımız mevzu daha farklı; neye niyet neye kısmet. Üzerinizde bulunan herhangi bir zaman diliminin ağırlığını atmanın en kolay yollarından biri, bir dostunuzun sohbetine sığınmanızdır. Paylaşır ve bereketlendiğinizi görürsünüz. Dinler ve dinlendiğinizi hissedersiniz. Bu gezinin de öyle olmasını umuyordum. Ama o da ne! Geldiğimin ertesi günü, camideki çocuklarla dersi ancak on ikide bitecek ve eve dönecek olan dostum, saat on birde sala veriyor ve biraz telaşlı eve geliyor. Bunun köy yerinde bir tek anlamı var: Köyde biri Hakk’ın rahmetine kavuştu. Sorduğu soru ise şu: “hocam, cenazeyi kaldırabilir miyiz?” Ne diyelim; tabii ki “evet”. İş, başa düşünce çekilmek olmaz, eğer bir yerlerde taşın eline girecek bir el varsa, o el bizimki olmalı. Uzun zamandır hasta olan bir bey amcamız, Rabbe vasıl olmuş. Haneye gidiyoruz, kefen bezi, sıcak su, sabun ve oracıkta biraz perde, biraz mandalla oluşturulan gasilhane. Yıkama işleminin (ya da manevi bir arındırma mı desek?) ardından eşi giriyor içeri; gözleri yaşlı… Belki elli yıllık hayat arkadaşına bakıyor ve “sana evladım gibi bakıyordum; yediriyor, içiriyordum, nerelere gittin beni yalnız bırakıp!” deyiveriyor. İnsan bu/ böyle meçhul… Görevimizi yerine getiriyoruz, cenazeyi öğle namazına yetiştiriyoruz. Bilinen merasimler, dualar, telkinler…

Ne kadar ilginç… Amcanın biri “vefat” edecek (ya da Rabbe olan “vefa”sı gereği O’na uzanacak), Çanakkale’deki eğitimini bitirip sadece bir ziyaret için Akköy’e gelen, İstanbul’da ikamet eden birinin yardımıyla yıkanacak, defnedilecek. Ne diyelim, dökecek suyumuz varmış:)

Bunlar da geçer insanın başından. Ama normalleştirdiğimiz olguların, tam bir gerçeklik olarak karşımıza çıkması bizi bir şekilde etkiliyor. Ötelediğimiz ölümü (kimilerine göre son, kimilerine göre başlangıç olan ölümü) önümüzde görmek, soluğunu ensemizde hissetmek insanı göz ardı ettiği şeyleri yeniden düşünmeye itiyor.

Üç günlük gezimizi sonlandırırken aklımızda kalan şeyleri ise şöyle sıralamak mümkün: Çekirge’de çiğköfte (gece saat birde desem), Ulu Cami (yine dinginlik ve insanı saran ve etkisini uzun süre hissettiren bir manevi hava [ne zamandır bitemeyen restorasyon çalışmalarının rağmına]), sahaf gezisi, bir cenaze (Akköy), nezih bir çay bahçesi (Hallaçoğlu Medresesi’nin gerçekten güzel bir tadilatla bu hale gelmesi çok sevindirici, şahane bir mekan olmuş), taşlık köy yolları, deniz otobüsü…