Menu
KÖY GEZİLERİ: ALTIPARMAK, DARIALAN, KIZILDAM
Deneme/İnceleme/Eleştiri • KÖY GEZİLERİ: ALTIPARMAK, DARIALAN, KIZILDAM

KÖY GEZİLERİ: ALTIPARMAK, DARIALAN, KIZILDAM

Mayıs ayı başında (01.05.2008) Çanakkale ilinin Yenice ilçesini ziyaret etmiş, daha sonra da ilçenin yoksul köylerinden olan Armutçuk Köyü’ne yollanmıştık. Orada gördüklerimiz bizleri üzmüş ve derin derin düşünmeye sevk etmişti. Toplanan ufak-tefek yardımları köye teslim ederek merkeze (Çanakkale) dönmüş ve daha derli-toplu, hazırlıklı olarak bu bölgeye yeniden gelmenin hesaplarını yapmıştık. Nasip oldu; daha geniş bir halkada yardım taleplerimizi dile getirdik ve Çanakkale İlahiyat Fakültesi son sınıf öğrencileri olarak “araziye inmeye” karar verdik. Ellerimizle toplanan yardımları ihtiyaç sahiplerine teslim edecek ve yardıma aracılık etmenin manevi hazzını hep beraber yaşayacaktık. Yar. Doç. Mustafa Tekin hocamız yine başımızda olacak ve müftülükle görüşmeleri yapacaktı.

Hem sınıf arkadaşımız olan hem de din görevlisi olarak Çanakkale’de hizmetlerine devam eden Aziz Çınar hocamızın duyuruları, biz öğrencilerin dostlara yardım taleplerini iletmesiyle ciddi bir yardım toplandı. Büyük bir kısmı az giyilmiş, bir kısmı yeni elbiseler, halılar, gıda malzemeleri vs.yi araçlarımıza yerleştirdik. Tahminimizin oldukça üzerinde himmet toplanmıştı. Hedef yine Yenice, köyler: Altıparmak, Darıalan, Kızıldam… Tarih: 22.05.2008

Üç arabalık bir konvoyla yola çıktık. Yine yolun sıkıntıları üzerimizde. Hem virajlı, hem kötü yollarda yaklaşık 2 saat yolculuk. Birbirimizi takip etmek zorunda oluşumuz hızımızı kesiyor, araçlarda bayan arkadaşların “yol rahatsızlıkları” da cabası… Balaban’da bir çay molası… Gazi (Mustafa Kemal) burada Şah Rıza Pehlevi ile kahve içmiş, ferah, güzel bir mekan… oldukça güzel bir su var ve tam anlamıyla soluklanmalık bir yer… biraz dinlenme, çay-meyve arasından sonra yola devam… Öncelikle hedefimiz Yenice müftülüğü… Müftülükteki yemeğin ardından heyetimize müftü beyin de katılımıyla yolumuza devam ediyoruz. Müftü Bey (Muammer Uslu) gerçekten dertli bir insan. Çanakkale’nin en eski müftüsü olmasının yanı sıra, oldukça renkli ve tempolu bir hayat öyküsüne de sahip. Güneydoğu görevinden tutun da Almanya hizmetlerine kadar… Yoksulluk konusunda da Deniz Feneri ile ortak çalışmaları olmuş…

Müftü Bey bize, cidden yoksul olan mekanları görmek ve ihtiyaç sahibi insanlara ulaşmak istiyorsak biraz didinmek zorunda olduğumuzu söylüyor ve yolumuzun uzun olduğunu belirtiyor. Gerçekten de dediği gibi oluyor. sıkıntılı bir yolculuğun ardından Altıparmak köyüne ulaşıyoruz. Köydeki görevli hocamızın ikramlarıyla biraz soluklanıyor ve emanetlerin bir kısmını buraya bırakıyoruz. Amcalar ile muhabbet ediyor, çocuklardan para mukabili sapan alıyoruz. Bayan arkadaşlar bazı evlere bizzat yardımları ulaştırıyor. Müftü beyin köylüyle diyalogu ilgi çekici ve takdire şayan gerçekten. Geçimini daha çok tarım ile sağlayan bu köyün arazileri köyün etrafında bulunan parça parça düzlükler.

İklimin insanı inanılmaz bir şekilde rahatlattığını belirtmek gerekiyor. Ve tabii akla bazı sorular gelmeden de olmuyor: “bu insanlar burada nasıl yaşıyor, nasıl buralara yerleşmişler, merkeze nasıl gidip gelirler?” cevabını bulamadığımız/ bilemediğimiz sorular bunlar. Özelde köy sosyolojisinin konusu tabii ki bu soruların cevabı.
İkinci hedef Darıalan Köyü…
Tam ikindi ezanı vakti girdiğimiz köyde etrafımız hemen sarılıyor… Namazın ardından emanetleri İlahiyat Fakültesinde yüksek lisans yapan din görevlisi arkadaşımıza teslim ediyoruz. Köyde ilgi çeken birçok şey var. çocukların ve genellikle köyünün giyim-kuşamları yine oldukça pejmürde duruyor. Kerpiç evler de sanki yapıldıkları gibi duruyorlar. Artık elli sene mi, yüz sene mi önceye aitler kestirmek cidden zor. Köyde psikolojik olarak rahatsız olduğunu öğrendiğimiz insanların çokluğu dikkat çekiyor. Hem ulaşımın zorluğu hem de bilgi seviyesinin düşüklüğü dolayısıyla doktorla fazla teşrik-i mesaisinin olmadığı anlaşılıyor köylünün. Getirdiğimiz oyuncakları çocuklara veriyoruz. Önce biraz çekingenler ama oyuncakların hazzı birbirimize yaklaştırıyor bizi. Tabii çocukların kendilerine özgü oyuncakları apayrı bir konu. Yol uzun gurbet acı… Hedefimizdeki son köye doğru yollanıyoruz.

Kızıldam Köyü…
Şu ana kadarki en büyük köy… Köyde bir hareketlilik göze çarpıyor hemen… Seksen haneden müteşekkil bu köyde, hummalı bir çalışmayla camii yapımı sürüyor. Köy, Yörük köyü halkından öğrendiğimiz kadarıyla.

Kızıldam Köyü
Köyün en ciddi problemi su. Maalesef bu köyde hayvanların sulandığı kaynak ile insanların evine eski usul harıklarla (arklarla) akan suyun kaynağı aynı. Ancak bir su getirme projeleri varmış, destek arıyorlarmış. Evler dışarıdan iyi görünmekle beraber, içlerine girildiği zaman oldukça harap. Emanet eşyaları camiye taşıdıktan sonra bir çay molasını hak edebiliyoruz. Bayan arkadaşlar yine ev ziyaretleri yapıyorlar. Bu köyde de zihinsel engelli köylüler dikkat çekiyor.
Ulaşımın oldukça zor olduğu bir köy burası. Buralarda ne edip-eylediklerini soruyoruz köylüye, ne zaman ve nasıl buraya yerleştiklerini. Cevap kısa ve net: “ağam biz yörüğüz.”
Artık yorgunluk had safhada. Ve dönüş yolu da azımsanacak gibi değil. Vedalaşıyoruz, hayır duaları cebimizde Çanakkale’ye dönüyoruz. Müftü beyi Yenice’ye bıraktıktan sonra, kararan havanın da verdiği iç burkuntusuyla günümüzün muhasebesini yapmaya çalışıyoruz.
Ülkemizin her yanında benzer manzaraları görme imkanı mutlaka vardır. Ancak insan herhangi bir şekilde bildiğinin değil, yakin olarak algıladığının etkisinde kalıyor. Her türlü zenginliği barındıran ülkemiz bu tip zorlukların üstesinden gelebilir. Bu ise uzun vadeli, ilmi, teknik alt yapısı sağlam ve en önemlisi samimi çalışmalarla olacak bir iş. Ve tabii ki, yürekten gelenin, eyleme dönüşmesi için gayret göstermek ilk şart.