Menu
KARPUZ KABUĞUNDAN GEMİLERİN KAPTANI: AHMET ULUÇAY
Deneme/İnceleme/Eleştiri • KARPUZ KABUĞUNDAN GEMİLERİN KAPTANI: AHMET ULUÇAY

KARPUZ KABUĞUNDAN GEMİLERİN KAPTANI: AHMET ULUÇAY

Kütahya’nın Tavşanlı ilçesine bağlı Tepecik Köyü. Türk sinemasının “nevi şahsına münhasır” diyebileceğimiz az sayıdaki sinemacısından biri olan Ahmet Uluçay’ın doğduğu, yaşadığı, kısa filmler ve bir uzun metrajlı filme imza attığı ve şimdi mezarının bulunduğu yerleşim birimi. Ahmet Uluçay’ı anlamak için bu coğrafi konumlamayı yapmamız şart. Zira Ahmet Uluçay’ın doğup yaşadığı köyü bilmek Halit Refiğ’in İzmirli, Atıf Yılmaz’ın Mersinli ya da Yılmaz Güney’in Adana’nın Yenice ilçesinden olduğunu bilmekten farklı bir anlam taşır. Zira bahsettiğim üç sinemacı, sanatlarını İstanbul’a gelmelerine borçlular. Oysa Ahmet Uluçay’ı Ahmet Uluçay yapan onu da sinemacılığını da hep küçümseyen köyüdür tam olarak. Ahmet Uluçay’ın sinema gibi “şehirli” bir sanata böyle özgün bir dünya katabilen sinemacı olmak anlamında sadece Türk sinemasında değil dünya sinemasında bile fazla bir emsali yoktur. Ahmet Uluçay’ın sinemada orijinal bir dünya kurabilmiş olmasını İstanbul’da tutunamamış olmasına rağmen değil İstanbul’da tutunamamış olması sayesinde mümkün olabildiğini bile söyleyebiliriz.

“SİNEMAYI BİZ BULURDUK”

1954 yılında Kütahya’nın Tavşanlı İlçesi’ne bağlı Tepecik Köyü’nde doğan Ahmet Uluçay’a sinema aşkını 1960’ların ortalarında köyün ilkokuluna gelen seyyar bir sinemacı düşürdü. Onlu yaşlarındayken arkadaşı İsmail Mutlu ile köyde sağda-solda topladıklarından tahta bir sinema makinesi yaparak, terkedilmiş eski bir ahırda köylülere kasabadaki sinemanın çöplüğünde bulunmuş kırpıntı filmleri gösterdi. Ama bu yetmezdi Uluçay için. 1994 yılında ‘Optik Düşler’i çekti. Filmin kurgusunu ve seslendirmesini de köyünde yaptı. Arkadaşları İsmail Mutlu ve Şerif Akarsu ile birlikte “Tepecik Köyü Arkadaş Sinema Grubu”nu kurdu. Öyle bir mesaidir ki bu sinema “tekrar” icat edilmiştir sanki. Hatta Uluçay, o günleri anlatırken “Sinemayı Edison ile Lumiere Kardeşler bulmasaydı mutlaka İsmail'le biz bulurduk.” der.

Yani yolu Yeşilçam’a düşmeyen bir sinemacıydı Uluçay. O imkânsızlıklar içinde yaptığı 30 dakikalık film, 1994 yılında 6. Ankara Uluslararası Film Festivali, Üniversite Sinema Kulüpleri Birliği “Özel Ödülü”ne layık görüldü. Kısa filmler ve ödüller ardı ardına geldi. “Bizim Köyün Orta Yeri Sinema”, “Minyatür Cosmosda Rüya”, “İnci Deniz Dibinde”, “Exorcise” bunlardan bazılarıydı.

KARPUZ KABUĞUNDAN GEMİLER

Uluçay, kısa filmlere sığmayan sözlerini ve karelerini ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ta anlattı. Esasen bir otoportre idi film. Sinema tutkunu iki gencin ailelerine, kasabadaki fotoğrafçıya ve sinemacıya rağmen bu tutkularının peşinden gitmesini anlatıyordu. Profesyonel oyuncuların yer almadığı filmde Uluçay’a ait alabildiğine deruni bir dünya beyaz perdeye yansıyordu. O dünyayı temaşa ederken, bu dervişane vizyonun, seyirciyi kendisiyle kurabildiği  diyaloğa ve paylaşmaya bağlı olarak adeta kanatlandırdığını hissetmek mümkün. Tıpkı kısa filmlerini seyrettiğim zamanlarda olduğu gibi Walter Benjamin’in “Çocukluğunu al ve kaç. Zira sahip olduğun tek şey odur” sözü beynimde sürekli yankılandı. Evet, Uluçay çocukluğuna, yani pek çok insanın ‘moda bir tüketim nesnesi’ olarak, sözümona hayıflanarak hatırlarmış gibi yaptığı döneme, öylesine sahip çıkmış ki, onun içinde bulunduğu koşullarda ve yetişme şartlarında birinin kolayca düşeceği mahallilik ve naiflik gibi tuzaklardan kendini korumayı başarmakla kalmamış, içinde bulunduğu ‘dezavantajları’ dahiyane çözümlerle birer avantaja ve zenginliğe, imkânsızlıkları imkâna çevirmeyi başarmıştı.

VAN GOGH OLMAK İÇİN   

Ahmet Uluçay’ın hayatı, mazeret üretmekten bir şeyler yapmaya vakit bulmayan herkesi tekzip etti. Ortaya bir şey koyamamak için bunca geçerli sebebi olan Uluçay’ın sözleri bilmem gereken ibreti verir mi? “Van Gogh olabilmek için bir boya, bir fırça bir de Van Gogh’a ihtiyaç var. Ben boya ve fırçaya pek takılmıyorum; yüreğimle ve samimiyetimle çalışıyorum. İnsanlar samimiyetinizi gördüğünde ‘Biz bu öyküyü dinlemek istiyorduk. Varsın görüntü kalitesiz  olsun’ diyorlar. Karakterlerim arasında konuşmaların az olması, benim dünyamla alâkalı. Gürültü, dünyayı kirletiyor. Ben film yaparken ‘bunun kuralı bu’ demiyorum. Sadece ‘Söyle kalbim’ diyorum.”

Kısa filmlerinden birinin adı ‘Koltuk Değneklerinden Kanat Yapmak” olan Uluçay’ın kalbini dinlemek kalbimize çok şey kazandıracak. “Sinema İçin Bunca Acıya Değer mi?” rahmetli Ahmet Uluçay’ın dönem dönem tuttuğu günlüklerden oluşuyor. Ahmet Uluçay’ın gündelik hayatı, görüştüğü kişiler, kişisel sağlığı, okuduğu kitaplar, olaylar ve insanlar karşısında aldığı tutumlar güncenin ana eksenini oluşturuyor. Peki, bunları bilmeli miyiz? Bu sorunun cevabı herkes için “Evet” olmayabilir. Ancak Ahmet Uluçay için yanıtımız kesinlikle “Evet”. Zira çektiği filmlere sadece entelektüel birikimini değil bütün şahsiyetini kazımış bir yönetmen Ahmet Uluçay.

KÜLLER VE KEMİKLER

Bir kitabı daha var Uluçay’ın. Çekilmemiş bir filmin senaryosu değil “Küller ve Kemikler”. Kelimenin tam anlamıyla bir uzun hikâye. Hikayenin senaryo yazarı karakteri (Elbette Ahmet Uluçay) ile yazdığı senaryonun ana karakteri olan kendi çocukluğunun muhabbeti ve hesaplaşmasının hikayesi bu metin. Taşranın, doğanın, kültürün, hayatın “parçalanmaz bütünlüğü” içinde aynı karakterin çocukluğu ve büyüklüğünü bir araya getiren hikâyede yazılan  senaryo sahne sahne ilerlerken bir yönüyle Exupery’nin Küçük Prens’ine, bir yönüyle de Rilke’nin Malte Laurids Brigge’nin Notları’na akraba olan bir metinle karşı karşıya kalıyoruz. Niçin mi? Çünkü “parçalanmaz bütünlüğe” tam sığmayan ama ondan da asla kopmayan bir metin “Küller ve Kemikler”. Ne yazık ki yayınlandığını görmeye Uluçay’ın ömrü vefa etmedi. 

Ahmet Uluçay beynindeki tümör dolayısıyla tedavi gördüğü İstanbul Çapa Tıp Fakültesi’nde zatürreye yakalanarak 30 Kasım 2009’da vefat etti.

Son bir temennimiz var. Umarız Güvercin Hırsızları filminin ödüllü yönetmeni Osman NailDoğan, Ahmet Uluçay’ın 1993 yılında kaleme aldığı “Bozkırda Deniz Kabuğu”nu beyaz perdede görmemizi sağlar.

Ayşe Şasa, “inşallah biz yanılırız da değeri anlaşılır” diyordu Ahmet Uluçay için. Umarız rahmetlinin yanılma temennisi de gerçekleşir.

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları