Bu kitabı okuyan okur dostlar
Atın içinizden her türlü kuşkuyu
Okurken de irkilmeyin sakın
Ne kötülük var içinde ne muzırlık
Doğrusu güldürmekten başka da
Bir hüner bulamayacaksınız pek
Başka yola gidemiyor gönlüm
Sizleri dertler içinde görürken
Gülen kitap yeğdir ağlayan kitaptan
Gülmektir çünkü insanı insan eden
(Rabelais, Gargantua, Okura Sesleniş Bölümü, 2000 s.3)
Grotesk sözcüğü ilk kez, 1480 tarihinde Roma’da yapılan kazılarda ortaya çıkarılan, Neron’un Altın Evi olarak adlandırılan bölgedeki antik Roma yapılarının duvarlarında görülen süsleme ve freskleri nitelemek için kullanıldı. Sanatçılar, kazılarda gün ışığına çıkan, neredeyse tamamı bozulmadan kalmış duvar tasarımlarıyla ilgilenmeye başladılar. Söz konusu bölümler, bilinen mitolojik öykülerden sahnelerin yer aldığı, bir resmi çevreleyen, sınırlarını çizen çerçeve ve süslemelerden oluşuyordu. Bu grotesk tasarımlar; birbirinin üstüne geçen, birbirinden büyüyen, karmaşık ve şaşırtıcı bir bütün oluşturan bitki, hayvan ve insan bedeninin parçaları ile mimari unsurların bileşiminden oluşuyordu. Söz konusu motiflerde gerçek yaratıklarla düşsel yaratıklar iç içe geçmiş biçimde görülmektedir. Kazı çalışmaları sırasında üstüne yıllar boyunca farklı yapılar inşa edildiği için, toprağa gömülü olarak bulunan binaların mağara (İtalyanca; grotto) olduğu sanılmış ve bulunan süslemelere de “mağaraya özgü” anlamına gelen ”gretesco “ sözcüğü ile ifade edilmiştir.
Başlangıçta yalın bir süsleme sanatı olarak anlaşılan grotesk, özellikle Rönesans döneminden başlayarak günümüze gelinceye değin, anlam, içerik ve biçem olarak pek çok dönüşüme uğramıştır. Fransızcada, grotesk hem bir biçem hem de niteleme olarak kullanılır. Aynı nitelemenin kimi zaman isimleştirildiği de olur. Kimi zaman da grotesk tür adlandırması değişik tanımlamalarda karşımıza çıkar. Bir biçem olarak özel bir dildir ve kendine özgü betileri vardır. Ancak grotesk aynı zamanda sanatsal bir türe bağlanan dildir. Zamansallık onu bir türe dönüştürmeye yarayan ölçütlerden birisidir. Zaman içerisinde grotesk şiirlerden, grotesk düz yazılardan, grotesk tiyatro oyunlarından söz edilmiştir. Grotesk konusunda önerilen tanımlamalar zaman içerisinde dönüşmüş ve bir tür olarak sınıflandırılmıştır.
Çeşitli kuramcılar ve yazarlar tarafından groteskin farklı tarihlerde farklı yönlerinin altı çizilmiştir; örneğin, seyirci/okuyucuda, çift değerlikli etki, olasılıklar dünyası, karnaval ruhu, bilinen ve bilinmeyenin arasındaki sınırları bozulması, karikatürleştirme, kaba güldürü, abartma, korku ile gülmenin ayrışmazlığı, tekinsizlik, oyunsallık, alışılmadık derecede çirkin, yapıt ve yanıttaki çelişkilerin çözümlenemez çarpışması vb. Groteskin sözcük olarak tarih içerisinde yüklendiği tanımlar yanında bir kavram olarak ele alınışı 19.yüzyılın ikinci yarısındadır.
Bunlardan psikoanalitik söylemde Freud’un Hoffman’ın Sandman hikayesinden feyzalarak geliştirdiği tekinsiz kavramı, Kayser’in Sanat ve Edebiyatta Grotesk adlı esrinde tanımladığı absürt kavramı, Kristeva’nın Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Deneme adlı kitabında tanımladığı abject/iğrenç, sosyopolitik söylemde ise Mikhael Bakhtin’in Rabelais ve Dünyası adlı eserlerine grotesk gerçekçilik yaklaşımlar üzerinden okunabilir.
Bakhtin’in Rabelais ve Dünyası adlı eserinde grotesk yapı, beden kavramı ve onun işleyişi üzerinden kurulur ve grotesk olumlu yönde ele alınarak gülmenin tarihiyle ilişkilendirilir. Bakhtin’e göre insanlar gülerek, yaşanılan tüm trajik ve korkunç olaylara karşı bir duruş sergileyebilirler. Bakhtin’in kuramında grotesk yapı, insanın; karşı koyamayacağı ancak gülme yoluyla onu zapt edebilecek, evrensel korku kaynağıdır. Yazarın karnaval ritüeline biçim veren gülme kavramı, evrensel bir gülüşe, dünyaya dair yaşanılası olan her şeye karşı takınılan bir gülüştür. Gülmeyle dünya daha derin görülür, bu ciddi bir bakış açısından daha az derin değildir… Gülme korkuyu alt eder, çünkü hiç bir engelleme, hiçbir sınır tanımaz der Bakhtin. Yani yazar groteski, bir korku hali ve korkuyla başa çıkabilme gücü olarak ise korkunun varlığını kabullenerek, gülme ile direnme eylemi olarak görür.
Bakhtin’e göre, gülmeyle, alayla, yergiyle vb. iç içe geçen grotesk tüm korkulardan uzaklaşmak, yaşamı bir sevince dönüştürmek, özgürce hareket etmektir. Bakhtin: Karnaval ruhuyla dolu olan Ortaçağ ve Rönesans groteski, dünyayı karanlık ve dehşet verici olan her şeyden kurtarır, bütün korkuları alır götürür, dolayısıyla tamamen neşeli ve ışıklıdır. Gündelik hayatta korku veren her şey, eğlendiren, gülünç canavarsılıklara dönüşür. Tam bir özgürlük ancak, korkudan tamamen arınmış bir dünyada mümkündür. Groteskin dayandığı gülme ilkesi ve karnaval ruhu, insan bilincini, düşüncesini ve hayal gücünü yeni olabilirliklere açılmak üzere özgürleştirir demektedir. Bakhtin görüşlerini insanın bir ayrıcalığı olarak görülen gülmenin ve güldürmenin benzersiz düzeye ulaştığı Rabelais ‘in eserlerine gönderme yaparak kanıtlamaya çalışır. Bakhtin, eseri incelerken gülme eyleminin önemini, bütün alçaltma ve bayağılaştırmaları görmüş ve eserle dönem arasında bir bağ kurmuş kuramını bu bağın üzerine oturtmuştur. Groteskin yaşamla iç içe olması onun kültürel bağlamda zenginliğini de gösterir. Rabelais yaşadığı dönemde gülmenin önemini vurgulamıştır. Gülmenin bahşettiği özgürlük genellikle sadece bir festival lüksüydü diyerek Bakhtin o baskıcı Ortaçağ insan ruhunu kırmayı istemiştir.
Şiirde “Gülmektir, insanı insan eden” dizesi kuramı anlamak açısından önemlidir. Bu durumda Bahktin, groteskin korkudan, bilinmezden değil, gülmenin eylemsel gücünden yola çıkarak bir temel oluşturduğunu belirtir ve bunu beden algısı üzerinden yansıtır.
Bakhtin gerçekçi groteskin yanında romantik groteskten de bahseder. Romantik groteskin 20. yüzyılda başladığını modern dünya ile birlikte grotesk durumunun tersine döndüğünü dile getirir. Modern dünyanın getirilerine uygun olarak içerik değiştiren, zenginleştirilen grotesk kavramı bireyi de etkilemektedir. Modern dünyada her şey birden bire değişebilir, ürkütücü olabilir ve birey dünyaya karşı yabancılaşabilir. Grotesk gerçeklikte insana yakın olan dünya insanın kendisine yabancılaşmış, soyutlamalarla, spiritüellikle ve mistik korkularla beslenerek korkutucu bir hal alır. Bakhtin ‘e göre romantik grotesk imgeleri genelde dünyaya karşı duyulan korkuyu ifade eder ve okuruna bu korkuyu geçirmeyi hedefler. Halk kültürü imgeleriyse tam tersine tamamen korkudan arîdir, tüm insanlara da bu korkusuzluğu iletir. Bu Rönesans edebiyatı için geçerlidir. Bu ruh, en yüksek noktasına Rabelais’in romanında ulaşmıştır; orada korku daha ilk çıktığı yerde yıkılır ve her şey neşeye bürünür.
16. yüzyıl, gülmenin tarihinin zirvesini yansıtır; bu zirvenin tepe noktası ise Rabelais’in Gargantua (1534) adlı romanıdır. Eser, dünya edebiyatının en korkusuz kitabıdır.
Bakhtin, grotesk kavramını açıklarken insanı sınırlandıran bütün kavram ve nesnelerden soyutlanması, sıyrılması gerektiğini dile getirir. Yani sınırları kaldırarak gerçekliğe ulaşmak mümkündür. Bakhtin’e göre toplumsal bir kurum olan karnaval, grotesk gerçeklik olarak edebiyata taşınır. Grotesk’in karnavalsı yapısında; her türlü resmi konum ve ciddiyete yönelik alay, tüm hiyerarşilerin tepetaklak edilmesi, davranış kurallarının, küfür, aşağılama, kabalıkla ihlali, bedensel iştahlara yönelik tüm aşırılıkların kutlanması biçiminde kendini dışarı vuran bir halk bilincinin yeri vardır. Bakhtin grotesk beden ve grotesk gerçeklik üzerine yoğunlaşarak bu aşırılıkların verebileceği görünüşü savunur. Bunlar absürt bedenler, absürt gerçeklikler, aşırılıklar veya bayağılıklar, yücenin alçaltılması, alçağın yüceltilmesi durumudur. Bakhtinci algıda beden absürtleştirilerek yıkılır, zaman katmanlaştırılarak parçalanır ve bunlar bir mekânda bir araya getirilerek yeni ürün ve gerçeklik oluşturulur.
Bakhtine’e göre grotesk imge dönüşüm halinde olan bir fenomeni yansıtır: Doğumdan ölüme, büyümeden oluşa doğru giden henüz tamamlanmamış bir metamorfozun zamanla ilişkisi, grotesk imgenin belirleyici özelliklerinden biridir. Bir diğer kaçınılmaz özellik ise müphemliktir. Zira bu imgede, dönüşümün iki kutbunu bir arada görürüz. Eskiyle yeniyi, ölmekte olanla döllenmekte olan, metamorfozun başını ve sonunu. Karnaval hayatının resmî ve gayri resmî iki farklı yaşamı kapsaması, insan bedeninin ölüm ve yaşam olgularını aynı anda taşıması, karnavallardaki övgü ve sövgülerin her zaman ötekinin içine geçmenin eşiğinde olması durumları; müphemlik olgusunun her zaman ikili bir doğasının olmasından ileri gelir. Müphemlik, yani karnavalın ikili doğası, her zaman eskinin yıkımı ya da ölümü ve yeninin doğması temalarıyla işlerlik kazanır.
Groteskin niteliğini tanımlamak için yoğun çaba harcamış kuramcılardan diğeri Wolfgang Kayser’dir. Özellikle groteskin estetik bir kategori olarak anlamlı olabilmesi için genel bir yapısal ilke olarak görülmek zorunda olduğu konusunda ilk ısrar eden kişidir. Thomson, Kayser’in Sanat ve Edebiyatta Grotesk adlı kitabı çıkıncaya kadar groteskin günümüzdeki gibi yoğun bir estetik analiz ve eleştirel değerlendirme malzemesi olmadığını söyler. Kayser’in tanımının temelinde komedinin pek az işleve sahip olduğu yabancılaşmış, tuhaf ve açıklanamaz bir dünya vardır. Thomson bahsi geçen eserden “Grotesk, soğuk ya da yabancılaşmış dünyanın ifadesidir, başka bir deyişle tanıdık dünyaya, onu aniden tuhaf kılan bir perspektiften bakılır” şeklinde bir sonuç çıkarır. Philip Thomson “Grotesk” adlı çalışmasında groteskin en tutarlı biçimde göze çarpan özelliğinin, ister çelişki, çatışma, ister türdeş olmayanın karışımı ya da uyuşmazlıkların çatışması olarak ima edilmiş olsun, ana öğesinin uyumsuzluk olduğunu belirtir. Thomson, groteskin işlev ve amaçlarını, saldırganlık ve yabancılaştırma, psikolojik etki, gerilim ve çözünemezliği oyunsallık bağlamlarında inceler. Groteskin saldırganlık etkisini neden olduğu ani tepkiye bağlar. Psikolojik etkisini özgürleştiren fakat aynı zamanda gerilim yaratan özelliğinin bir arada bulunmasıyla ilişkilendirir. Yaratılan gerilim çözünemez halde bırakılır. Oyunsallık ise tanıdık gerçekliği parçalayıp tekrar kurmanın önemli bir özellik olduğu grotesk sanatta beklenenden daha işlevseldir.
Grotesk konusunda farklı tanımlamalar olsa da kesin olan bir şey varsa o da gülünç ve korkunç öğelerin ayrıştırılamaz biçimde çözümlenmemiş bir gerilimde bırakılmasıdır. Böylece groteski kabaca, güldürü özelliğinin ön planda olduğu karnavalesk grotesk ve yabancılaşmış bir dünyanın korkutucu ve tehditkâr potansiyeli ile karşı karşıya kalmış modern bireyin varoluşsal sorununu ön planda tutan modern grotesk bağlamında ele almak mümkündür.
Wolfgang Kayser Sanat ve Edebiyatta Grotesk adlı eserinde groteski, toplumun tüm bileşenlerini bozan, olumsuz bir yapı olarak görür. Kayser için bu bozulma sürecinde toplum; güzel, çirkin, iyi, kötü, korkunç, itici, çekici tüm zıt unsurları aynı anda yaşayarak bir bütünün parçası olarak hepsini tatmaktadır. Kayser için grotesk yapı üç temel alan üzerine oturur. Sanatçının psikolojik durumunu da içeren oluşum süreci, sanat eserinin kendisi ve gözlemci üzerinde bıraktığı etki. Kayser için grotesk absürt ile oynanan oyundur, grotesk sanat; dünyayı yabancı ve kuraldışı bir yer kılar.
Kayser’e göre grotesk kendi içsel dünyamızın dönüşümünün metaforudur. Özü, bildik, tanıdık dünyanın biçiminin saptırılması olan groteskle bilinç ve gerçeklik arasındaki uyum parçalanır, her şey çözülüp kontrolden çıkar, güçlü bir tutarsızlık kendini belli eder. Grotesk sadece bilginin çözülüşüne indirgenmez, dünyanın kaotik görünüşünün bir anlatımı olur, dünya konusunda bir dizi olumsuz imge onunla yansıtılır. Dünyanın şeytansı görünümü groteskle anlatımını bulur. Uyanık ya da uyanık olmama durumunda düşçünün, yani düş görenin iç dünyasının dışa vurumu durumda da fantastik bir groteskten söz edilir. Groteskin bileşenleri arasında dikkat çeken özelliklerden birisi canavarımsı unsurların yinelenmesidir. Okurun tepkisi ya da alımlama düzeyinde canavarlık imgesi tuhaflık duygusu ile buluşur, anlaşılmaz kişisiz bir dünyanın saçmalığı tuhaflık etkisi oluşturur. Kayser’in savaşlara batmış kimliğini ve dinginliğini yitirmiş bir dünya imgesine indirgediği, tüm biçemlere ve türlere, örneğin sanal dünyaya, bilgisayar oyunlarına, sızan grotesk, insanın kendine ve çevresine yabancılaşmasının bir sonucudur. Kayser için grotesk, saçma, sıradan, korkunç bir gerçekliğin anlatımıdır. Yani Kayserci algıda grotesk, tekinsiz, bilinmeyen, yabancılaştıran ve ürküten kavramlar üzerinde yoğunlaşarak karşımıza çıkar. Kayser bakış açısıyla grotesk kavramı fantastik kurgudan yabancılaşma kavramıyla ayrılır. Tanımlanamayan dünya yabancılaşmaya sebep olur. Tekinsiz olan, alışılmadık olan yabancılaştırır.
Yabancılaşma groteskin kendini var ettiği en önemli yansımadır. Grotesk yabancılaşma da birey ansızın ve kendi merkezli yabancılaşır. Grotesk algıdaki yabancılaşma kavramı, yaşama duyulan korku, ölüm korkusu, var olma çabası, kişinin kendine, bedene zihne, topluma, değerlere yabancılaşması, unutkanlık, belirsizlik ve inanç yitimi çerçevesinde değerlendirilmektedir.
Kayser’e göre grotesk yabancılaşmada bilinmezden gelen bir tedirginlik ve bireyin inandığı her şeyin yıkılması ile inancını kaybettirmekte ve bu yüzden de dünyaya yabancılaşma söz konusudur. Yabancılaşmanın temelini korkuya ve bilinmeze dayandırır. Onun vurguladığı dünya karanlık bir dünyadır. Bu karanlık dünya karşısında bireyin içerisinde bulunduğu durumu verir. Grotesk ölüm ile hayatı, korku ile korkusuzluğu, deliliği, sanrıları, sevinçleri bünyesinde birleştiren kavramdır.
Bireyin yabancılaştırılması modernizmin en önemli unsurudur. Yabancılaşma temelli yazılan tüm eserler, Kayserci algının grotesk unsurlarını barındırmaktadır. Kayser’e göre, grotesk “yabancılaşmış” dünyadır. Buradaki yabancılaşmış sözcüğü, yalnızca bilinen tanıdığımız dünyadan farklı olan anlamını taşımaz. Bu dünyanın grotesk olabilmesi için birdenbire değişen, yabancılaşan kendi dünyamız, başka bir deyişle, tanıdık bir dünya olması gerekir. Eğer sunulan dünya her anlamda yabancı bir dünya ise, o zaman grotesk değil, fantastik bir dünyaya girilmiş olunur. Kayser’e göre grotesk, yaşamın saçmalığını ve akıl dışılığını, insanın kendini fizik dünyada yönlendirememesini ifade eder.
McElroy ise modern groteksin doğuş nedenlerinden biri olarak, modern dünyanın din ve mitten uzaklaşması ve laik kültürün anlam veya değeri üstüne oturtacak herhangi bir benzer inanç sağlamadaki yetersizliğini gösterir.
Grotesk, Sigmund Freud açısından tekinsizlik kavramı ile birlikte açıklanabilir. Freud’un tekinsiz olarak tanımladığı rahatsız edici aşinalıkta korkuya sebep olunan duygular, öteki ya da dışarıda olan değil, tanıdık olan tehditkâr yapısıdır. Yani sevdiğimiz bir kişinin ölümü sonrası bedenindeki değişimlere karşı takındığımız tavrın kendisi tekinsizliğe işaret eder. Bu yönüyle de ölü beden artık grotesk olana dönüşür. Freud’un yabancı aşinalık olarak nitelediği tekinsiz durumlar kendi içinde grotesk bir durum yaratırken, Julia Kristeva Korkunun Güçleri: İğrençlik Üzerine Deneme adlı eserinde ise grotesk olanı iğrenç kavramı ile ilişkilendirir. Kişinin kendi bedeninden gelen ter, irin gözyaşı dışkı gibi her türlü dışarı atılan abject olan ile bağlantılıdır. Tüm bunları dışarı attığında rahatlayacağı ve temiz hissedeceği bedensel çöplerin kaynağı kendisidir ve abject bu yönüyle grotesktir.
Grotesk beden algısı ile kastedilen her türlü normalin karşısında olması durumudur. Bu da cücelikten devliğe, doğumdan, uzuvların farklı düzende olmasına kadar çeşitlilik göstermektedir. Böylelikle beden üzerinde yapılan değişiklikler hem korkutucu hem de güldürücü yönüyle zihindeki beden algısını yıkmıştır. Yaratılan bu yeni beden algısında beden gülünç veya korkunç olsa da esas olan okuyucuyu rahatsız etmesidir. Sonuçta bu şekilde grotesk beden yabancılaşmayı sağlamakta ve buna zemin hazırlamaktadır. Çünkü grotesk bedendeki absürtlük, normal dışılık, anormallik, bireyin var olduğu bedene ve karşısında gördüğü bedene karşı bir yabancılık çekmesine neden olmaktadır.
Groteskin en temel özelliğinden birisi de değişim/dönüşümdür. Franz Kafka’nın Dönüşümromanı grotesk yabancılaşmayı bu değişim/dönüşüm ile vermektedir. Romanlarda değişim/dönüşümün, kılık kıyafette, zihnen, değerlerde, karakterlerde, başka bir canlıya, bir nesneye değişim/dönüşüm olarak yapıldığı görülür.
Grotesk beden algısının ikincisi tuhaf/şaşırtıcı biçimdir. Tuhaf/ şaşırtıcı biçimde karşımıza bedendeki uzuvların büyümesi, küçülmesi, değişmesi, yokluğu, farklı bedene girme unsurları çıkmaktadır. Grotesk beden algısında üçüncü unsur, bedenin parçalanması/deformasyondur. Bu noktada cüce, dev, farklı bedende farklı kişilik, hastalık sonucu bedenin farklılaşması, kişilik bölünmesi gibi unsurlardan söz edilir.
Grotesk edebiyatın en önemli özelliklerinden birisi de yıkmaktır. Var olan biçimi, içeriği yıkarak insanların genel algısını yok etmeye çalışır. Rahatsız eder, verili gerçekliğin standartlarını bozar, aklın sınırlarını zorlayarak nesneleri biçimsizleştirir.
Groteskten bahsedilen sanat ürünlerinde, var olanı yıkıp kendini yeniden inşa eder.Oluşturulan bu parçalanmış/yıkılmış metinle birlikte uyumsuzluk ortaya çıkar ki bu da groteskin özelliğidir. Groteskin işlediği yıkım çerçevesinde, metin yıkımı, kurgusal yıkım, dilin yıkımı, gerçekliğin yitimi-grotesk gerçeklik, kimliğin parçalanması gibi unsurlar bulunur.
Grotesk kavramında metin yıkımı değerlendirildiğinde, metni yıkmak için yazarların; metinde konu yıkımı, metnin akışını /bütünlüğünü bozma, tür içinde tür anlatma, parçalılık, karakterin parçalanması,/yıkımı, zamanın yıkımı, farklı metin kullanma gibi çeşitli yollar denedikleri görülür. Kurgusal yıkımda, yazar kurguda bir bütünlükten kaçar. Tamamen grotesk olan bu durum parçalı bütünlük oluşturur.
Gerçekliğin yitimi; Grotesk gerçekliğin temelinde görünen gerçekliğin değerini düşürmek, alaşağı etme durumu vardır. Grotesk gerçekliğin sağlanması için yazarlar, romanlarında çeşitli gerçeklik algısı yaratırlar. Ütopik gerçeklik, distopik gerçeklik, masal gerçekliği, mitolojik gerçeklik, hayali dünya gerçekliği, tarihi gerçeklik, öbür dünya/araf gerçekliği, fantastik dünya gerçekliği, tekinsiz yerler örnek verilebilir.
Kimliğin parçalanması; bu grotesk algıda, sonuçta bireyin kendisine ve dünyaya yabancılaşması söz konusudur. Kimliğin parçalanması çeşitli yollarla olabilir. Öteki olma, ikizleşme, zihnin parçalanması, çok kişilik gibi.
Grotesk romanlarda en önemli özelliklerden birisi de zıt kutupluluk yani karşıtlık olmasıdır. Bu da kaotik bir durum oluşturur. Zıtlıklardan vazgeçilirse grotesk imge yok olur ve metin parçalanır. Trajik olan ile komedinin birleşmesi ile oluşan trajikomedi groteskten beslenmektedir. Buradan da grotesk algının zıtlıkların uyumundan faydalandığını görürüz.
İki uçluluk bir yanıyla gülünç diğer yanıyla korkutucu unsurlar taşır. Bir yandan oyunsu olanla korkutucu olan, öte yandan tanıdık olanla tekinsiz olan arasındaki karşıtlığı sorgular. Yeri geldiğinde bu iki yanlış karşıtlığın bile çatışmalı ilişkiler ağında iç içe geçtiğini gösterir. Groteskin korkutucu ve neşeli yanları arasındaki ilişkinin belirsizliği trajikomediyle de ilişkilendirilmesine neden olmuştur. Grotesk mantıksal süreçleri bozguna uğrattığından, genellikle paradoksla ilişkilendirilir. Paradoks da, hem korkutucu hem mizahidir. Aynı zamanda rahatsız edicidir. Groteskin iki kutupluluğunda, özünde yaşamın çelişkili ve çift taraflı bütünlüğü sergilenir. Karşıt duygular ve güçler iç içe geçer. Gülünç/korkunç, bildik/tekinsiz, oyunsu olan/korkutucu olan, komik/uğursuz gibi çatışmalı gerilim barındıran kavramlar arasındaki karşıtlık sorgulanır.
Karşıtlıklara bakıldığında, yazarlar karşıt görüntü, karikatürleşme, sınırsızlık- aşırılık unsurları kullanılarak vurgulanmak istenen durumu ortaya koymuşlardır.
Grotesk, birbiriyle uyuşmaz görünen karşıtların kendilerine özgü bir dünya yarattıkları yerde ortaya çıkar. Normalin anormalle, kutsalın insanla, insanın insanüstüyle, yücenin bayağıyla ilişkisinde ortak olarak duran, aynı anda çoğul ve karşılıklı olarak özel yorumları doğrulayan bir tamlığın, bütünlüğün bulunması olarak algılanabilir. Karşıtlıklar arasındaki çatışma iyi, yararlı ve üretkendir. Grotesk dünya tam bu çatışmanın orta yerinde, henüz kazananın ya da yitirenin olmadığı noktada görülür.
Eşikte, geçiş noktasında, dönüşüm anında gösterir insanı. Çatışmaya konu olan güçlerin ya da çatışanların kendilerinden başka bir şeyi temsil edip etmedikleri ise, groteskin ortaya çıktığı esere göre değişim göstermektedir. İster zihinsel ister bedensel olsun (soyut veya somut) karşıtlar arasındaki mücadele gerçekliğin bütünleyici parçasıdır hatta kendisidir.
Groteskin bileşenlerinden diğeri, çok dilliliktir. Grotesk dilin mutlak bir gerçekliğe delalet etmediği sınırlarda ortaya çıkar. Sözcüklerle taşıdıkları anlam arasında bir karşıtlık yaratılır, yeni sözcükler kullanılarak ya da başka alanlardaki sözcükler alınarak melezleşmiş bir dil üretilir. Bu dil muğlâk, çok çağrışımlı ve güçlü imgeler yaratan bir dildir. Groteskin çok dilli, yani çok sesli özelliğinin olmasının nedeni içerisinde karşıtlıkları barındırıyor olmasıdır. Belirli sınırlara ve kalıplara karşı olan, var olan düzeni, dili yıkmayı hedefleyen grotesk yapı kendine yeni ve çok sesli bir dil inşa etmesi kendi yapısındandır. Sanatçı bunu yaparken imge ve sembollerin gücüne dayanır. Dilin yıkımında, yazar, dil düzenini yıkarak, kendi kurgusal metnine uygun bir dil yapısı inşa edebilir. Bunlar, dilin yazım kurallarının yıkımı, ,gramer yapısının bozulması, anlamsız dil kullanımı, yeni kelime üretimi gibi unsurlardır.
Groteskin önemli unsurlarından biri de ihlaldir. Form/biçim, norm/tabu ihlali şeklinde olabilir. Grotesk, sanatsal bir etkinlik olarak, üretimin en yoğun olduğu tekniklerdendir. Sosyal yaşantıda, normlar açısından, estetik alanda kategoriler açısından, görsel açıdan mutlaka bir ihlale karşılık gelmektedir. Grotesk, resim heykel, yazın dil alanında hep bir şok etkisi yaratarak görünür olur. Bir biçimi ya da ahlakî kodu, normu, bir görüntüyü yasal olmayan bir biçimde sınırlarını bozarak ya da aşarak ihlal etmekte, biçimsizleştirmekte, yasağı ya da tabuyu alaşağı etmekte, insan algılarını, aklın sınırlarını zorlamaktadır ve bu şekilde kendi içinde yeniyi barındırır.
Groteskin güçlü unsurlarından biri oyun ya da çocuksuluktur. Oyun olarak grotesk içinde yer aldığı yapıtın yapısını bozması, kaosa neden olması dışında özel bir amaca hizmet etmez.
Grotesk, romantiklerce kullanımda, kelimenin en geniş anlamında gotikle ilişkisi nedeniyle özel bir anlam kazanır; doğadışı, bozulmuş biçim, çarpıtılmış figür, karşılıklarının yanında, korkunç ve dehşetli anlamında da kullanılmıştır. Edgar Allan Poe da, özellikle Morg Sokağı Cinayeti adlı öyküsünde groteskin korkutucu yanına vurgu yapar. Groteski kullanan yazarların çoğu parçalanmakta olan geçmiş ve henüz şekillenmemiş gelecekle dolu tamamlanmamış ve değişmekte olan bir dünyayla uğraşırlar. Eserlerin doğasında özgün, olumlu ve nesnel olduğu söylenebilecek bir tamamlanmışlık bulunur. Grotesk bir eserin, genellikle izleyen, okuyan, görenlerde yarattığı ilk izlenim ,”iğrenç”, ”anlaşılmaz”, ”saçma” , ”abuk sabuk” sözcükleriyle ancak ifade edilebilen ama bu durumda bile tam yerine oturmayan zihinsel bir karmaşa olduğu görülür. Belki bir kısım okuyucu açısından “matrak” olan bir şeyler de vardır. Hatta okurken arada bir korkularını bastırmak için çekinerek gülmüşler ya da gülerken içlerinde hafif de olsa bir ürperti hissetmişlerdir. Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında kitabında olduğu gibi birden bire yeryüzü/yeraltı, insan/hayvan, küçük/büyük, akıllı/deli gibi bir çok karşıtlığın anlamsız hale geldiği masal dünyası bizi etkileyebilir ve zihnimizi yorarak tedirginlik duygusuna neden olabilir.
Edebiyatta hiciv ve trajikomedi ile ilişkili olan grotesk, ilk kez Montaigne’in Denemeleri’nde bir edebi tür olarak anılmıştır. Sonrasında Alman Romantikler kavrama bir tanım ve sınırlama getirmeye çalışmışlardır. Sonuç olarak da grotesk kavramını komiğin bir türü olarak gördüklerini, oyunsuluk özelliğinin olduğunu ve aklın kuralcılığına karşı çıktıklarını belirtmişlerdir.
19.yüzyılda Fransız romantiklerden Victor Hugo ve onun Cromwell adlı tiyatro eserinin önsözünde grotesk ile ilgili yaptığı tanımlamada groteskin kendi içerisinde bir gerçekliği olduğunu belirterek, kavramın korkunç yanına dikkat çekerken aynı zamanda onun birleştirici yönünü de belirtir. Victor Hugo grotesk kavramının bireyi yabancılaştırması yönünün üzerinde durmuş ve yirminci yüzyılda Wolfgang Kayser grotesk’in yabancılaşma /yabancılaştırma durumunu daha ileriye taşımıştır. Hugo’ya göre yüce olanla aşağı olanın aynı potada eritilmesi groteski oluşturur. Bu bakımdan ona göre grotesk her an her yerdedir.
Notre Dame’ın Kambur’u adlı eseri grotesk öğeler taşıması açısından örnek verilebilir. Genelolarak tiyatro eserlerinde görülen grotesk anlatım batı edebiyatında birçok romanda da yer almaktadır. Montaigne ile başlayıp, Victor Hugo’nun Cromwell önsözünde ele aldığı grotesk Franz Kafka’nın Dönüşüm, Edgar Allan Poe’nun Grotesk ve Arabesk Öyküleri, Morg Sokağı Cinayeti, Joyce Carol Qaetes’in Can Ateşi, Truman Capote’nin Soğukkanlılıkla, James Joyce’un Ulysses, Bertolt Brecht’in Kafkas Tebeşir Dairesi Albert Camus’un Yabancı, Max Frisch’in Homo Faber adlı eserlerinde de göze çarpar. Umberto Eco, Chuck Palahniuk ve Amerikan ‘nın güneyinden gelen William Faulkner, Carson McCullers, Flannery O’Connor, Silvina Ocampo, Eodora Welty gibi yazarların kurmacalarında da groteski ustalıkla kullandıklarını görebiliriz. Ayrıca Ambrose Bierce’nin, Karanlığın Kahkahası adıyla Türkçeye çevrilen Fantastic Fables isimli eseri ironik bir grotesk barındırır ve zamanı için öncü bir stile –biçime sahip olması açısından dikkat çekicidir. Yine 1929 da Gustave Leopold Van Roosbroeck’in J. Matulka’nın çizimleriyle, içinde yarının çocukları için yazdığı altı hikâye ve üç masaldan oluşan ”Grotesques” adlı 104 sayfalık kitabında grotesk kurgu hâkimdir.
Türk edebiyatında groteskin yansımalarını Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Gulyabani romanında görmek mümkündür. Bu romanda Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın sezgisel olarak groteskin hem komik hem ürkütücü yanından faydalandığını görmekteyiz. Türk edebiyatı tarihinde grotesk kavramı 1950’li yılarda karşımıza çıkar. Tanzimat Edebiyatı, Servet-i Fünun Edebiyatı ve Millî Edebiyat dönemlerinde yazılan romanlarda grotesk algıya rastlanmamaktadır. Fakat bu dönemde edebiyatımızın mizah ve hiciv kanalı oldukça ileridir. Bu dönemde Refik Halit Karay ‘ın “Kirpi”imzasıyla yazmış olduğu yazıları Kirpi’nin Dedikleri, Faruk Nafiz’in “Tatlı Sert” başlığı altında topladığı mizahi şiirleri görebiliriz.
Türk edebiyatında groteskin ilk örneği sayılabilecek eser Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanıdır. Tanpınar bu romanda groteskin güldürü, ironi unsurlarından yararlanarak eleştirel bir roman yazmıştır ve bu roman groteskin Türk edebiyatındaki ilk ve önemli örneklerindendir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü modern dünyaya, moderniteye karşılık geldiği için Türk edebiyatında başvurulan ilk kaynaklardan olması nedeniyle de önemlidir.
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar romanı modernizmin başarılı örneklerinden olup grotesk özellikler de barındırmaktadır. Romandaki eleştiri; güldürü, parodi, alay, yıkım ile verilmiştir. Bu doğrultuda bakıldığında roman grotesk özellikler barındıran romandır diyebiliriz. İhsan Oktay Anar groteskin karnaval havasını romanlarında en iyi hissettiren yazarlardandır.
Puslu Kıtalar Atlası ve Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri’nde karnaval, ironi ve komedi havası hissedilir. Postmodern romanda grotesk yabancılaşmanın en tipik örnekleri Vüs’at O.Bener, Adalet Ağaoğlu, Bilge Karasu, Alev Alatlı, Ayfer Tunç gibi yazarların romanlarında rastlanır.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın sağlığında yayımlanmış son romanıdır. Bu eser, roman olarak yabancılaşma sorununu tüm yönleriyle inceler. Saatleri Ayarlama Enstitüsü (SAE), yabancılaşmayı işleyiş noktasında aynı kulvardaki türdeşlerinden farklı bir özellik taşır. Yabancılaşma, birey-toplum/hayat uyumsuzluğu, absürt tiyatronun başlıca konularıdır. Beklenmedik durumlar, tuhaf olaylar, ürkünç figürler, zıtlıkların birlikteliğinden doğan gülünçlükler gibi öğeler, anılan konuların işlenişinde başatlık taşır ve bütün bunlar genelde grotesk bir yapıyı yaratır. SAE, bütün bu öğeleri yabancılaşma zemininde roman sanatına aktarmasıyla dikkati çekmektedir. SAE, ürkünçlüğe, karşıtlığa, abartıya, absürde dayalı yapısıyla grotesk bir nitelik taşımaktadır. Dolayısıyla, SAE yabancılaşmayı işleyiş tarzı bakımından absürt tiyatronun izlerini taşır. Ayrıca eserin kütlesini oluşturan mizahiliğin derinlerinde, onu absürt sanat ekolüne bağlayan temel tarz olarak grotesk bulunmaktadır. Romanın ilk evresini oluşturan enstitü öncesindeki grotesk öğeler çoğunlukla ürkünç ve gizemli iken enstitü evresinde komik ve absürt bir hale dönüşür. Tanpınar, bu özgün yapı içerisinde yabancılaşma içindeki bir kişinin macerasını anlatır. Eserde kişinin, topluma belirgin bir mesafede kalması durumu, romanın temel sorunudur ve eserin ana konusu topluma ve bir ölçüde hayata karşı yabancılaşmadır. Bu yönü eseri Türk edebiyatında oldukça cılız kalmış bir kulvar olan modernist roman veriminin bir parçası kılar. SAE adlı eseri dönemin diğer modernist romanlarından ayıran en önemli özelliği grotesk bir eser olmasıdır. Bu eser için söz konusu olan ironi uygulaması grotesk yapının bir iç öğesidir yani bu tarzın bir alt tekniği olma işlevini görür. Eser bu yönüyle Türk edebiyatında özgün bir yere sahiptir. Eserin hemen her pasajını, ürkünçten komiğe kadar bütün türleriyle dolduran grotesk öğeler, romanın genelinde o dağınık çeşitliliklerin ötesine geçerek iki karşıt bütüne ulaşırlar. Eser böylelikle hem mikro hem de makro ölçekte pekiştirilmiş bir grotesk yapıya kavuşur. Bu grotesk eserde normalin ötesinde bir yaşantı süren insanların yoğunlukla bulunduğunu ve bu yaşantının çoğunlukla gizemli, garip ya da parapsikolojik sahneler, durumlar yer almaktadır. Bu tespitlerin yanı sıra böylesi kişilerin vücutça anormal, çirkin; yaşayışça da tekinsiz özelliklerle donatılmıştır. Enstitü evresindeki grotesk öğeler, genellikle dünyevi ve komik özellikler taşır. Böylelikle groteskin temelini oluşturan ana öğeler kurmaca içerikteki iki çevreye dağıtılır. Bu, groteskin, absürt sanat anlayışı kapsamında başlıca içerik öğesi kıldığı yabancılaşmanın eski-yeni, ve birey-toplum şeklindeki iki başat argümanını derin yapı boyutunda eserin iki kısmının içine yerleştirmiş olur.
SAE, absürt tiyatroyla özdeşleşen grotesk yapının romana uyarlanmış halidir. Bu anlamda bakıldığında iki tür arasındaki geçişi net bir şekilde gözler önüne serer. Eserde Tanpınar, bireyin ve toplumun yaşamındaki saçmalık ve tutarsızlıklar ile kurumların işlevselliğimdeki aksaklıkları derin bir bakış açısı ile ortaya koymaktadır. Toplumun hatalı yönlerini ironik bir yaklaşımla dile getirmektedir. Bu nedenle Tanpınar bu eseriyle göz kamaştırıcı bir ironiyle karşımıza çıkar. Tanpınar’ın bu eserinde dikkati çeken önemli noktalardan biri de eleştiri, yergi, ironi ve trajedinin iç içe geçmiş bir şekilde işlenmesidir. Başarısı da ironi ile hüznü aynı düzlemde kullanabilmesindedir.
Tanpınar’da ironi hem komik hem de trajik boyut içermektedir. Bununla birlikte romanda olayların trajik yönü ağırlığını hissettirse de komik boyutu okurun ilgisini çekecek şekilde çarpıcıdır. Bu iki zıt ucu birbirine girişik olarak sunan yazar, eserinde absürt tiyatronun saçmalık ve tuhaflıklarının traji- komik öyküsünü ironik bir yaklaşımla sergilemektedir.
Romanın grotesk temelini, Hayri İrdal’ın, enstitü öncesi yaşantısından kesitler verirken söylediği sözler belirginleştirir.”Bunlar o cins şeylerdir ki, ne hakikatini, ne de gülünç tarafını bugünün insanı anlayamaz”.Romandaki grotesk yapı, Hayri İrdal’ın çevresinde örülür. Bu yapının dış çerçevesi, yabancılaşmış kişinin bütün bir hayatını oluşturan iki ana çevrenin birbirine olan karşıtlığı aracılığıyla çizilir. Grotesk aslında insanın çaresizliğini vurgulamaktadır. Birey yaşadığı dünyada çaresizlik içindedir. Birey içinde bulunduğu durumu, dünyayı tanımlayamaz hale gelmiştir. SAE adlı eserde hemen her pasajını dolduran grotesk öğeleri görebiliriz. Burada eserden küçük bir örnek alıntı verebiliyorum, eserin tamamı okunduğunda grotesk yapı daha anlaşılır olacaktır.
“Yüzü ter içindeydi, elleriyle durmadan işaretler yapıyor, sanki yirmi ağızdan birden üzerine hücum eden horlamaları iterek, kakarak kendisine yol açmaya çalışıyor, kelimeler, dudaklarından kırbaç şakırtılarıyla çıkıyor, ateşli ökseler gibi dört yana fırlıyor, itfaiye hortumları gibi sağa sola uzanıyordu. Fakat bir insan tek başına bu kadar çok, bu kadar terbiyeli, kaçmasını, değişmesini, sinmesini bu kadar iyi bilen bir düşmanla nasıl mücadele edebilirdi.”
İhsan Oktay Anar’ın romanlarında Mihail Bakhtin’in “Karnavalesk" kuramının öğeleri bulunur. Postmodern romanın temsilcilerimden olan İhsan Oktay Anar’ın Efrâsiyab’ın Hikâyeleri adlı eserinde; tezat, parodi, biçim ihlali, norm ihlali, ironi, aşırı övgü, abartı gibi teknikler, grotesk bir tavır oluşturur. İhsan Oktay Anar’ın üslubunun vazgeçilmez taktiklerinden biri olan grotesk, övülecek ve yerilecek durum ve olgular karşısında takındığı bilinçli tutumda kendini gösterir. Anar’ın dili kullanım biçimi; anlattıkları ve roman kişileri kimi zaman abartılı, tuhaf ve tiksindiricidir. Bu tuhaflık üslup olarak groteski karşılar. Efrâsiyab’ın Hikâyeleri’nde gerçekle masal, ölümle yaşam, iyiyle kötü, güzelle çirkin, kutsal olanla ahlâksız olan bir aradadır. Roman grotesk anlatımın kullanılması bakımından oldukça zengindir. Yazar, groteski bir eleştiri aracı olarak kullanır. Ayrıca bu anlatımı, alay ve yergi amaçlı aşırı övgü ile harmanlayarak metnini okuyucu için zevkli bir anlatı haline getirir. Efrâsiyab’ın Hikâyeleri, tahkiye biçimi açısından genelde Bin Bir Gece Masalları’nın parodik bir okuması olarak görülebilir. Abartılı bir dil kullanan yazar, karşıtlık, aşırı övgü ve tarizle zenginleştirdiği diliyle, en çok alaya başvurur. Anar, parodinin alay etmek, daha doğrusu eğlenmek amacından faydalanarak, ironik anlatımını metnin tamamına yayar. Yazarın bu tutumu, metinlerin fantastik ve akıcı olmasını sağlar. Karşıtlık ile abartının bir sonucu olarak grotesk anlatım görülür. Efrâsiyab’ın Hikâyeleri’nde yoğunlaşan grotesk, metindeki hareketli ve ironik yapıyı pekiştirir. Anar’ın romanlarında kullandığı grotesk anlatım biçimleri: İki uçluluk/tezat, ironi, aşırı övgü ve anımsatma, ihlal (form / biçim ihlali, norm/tabu ihlali), oyunsuluk. Özetle Anar Efrâsiyab’ın Hikâyeleri’nde grotesk anlatımı bir soyutlama, eleştiri ve belirginleştirme aracı olarak kullanır.
Anar’ın romanlarında betimlediği karakterlerin eksik, abartılı, deformasyona uğramış ve karikatürize edilerek anlatılmış bedenleri; tüm ahlâk ve görgü kurallarının askıya alınarak yaşamla farklı temas noktaları kurmayı sağlayan gülme(ce) unsurları ve kullanılan dilin resmî dilin ölçülerinin dışına taşarak dilin kabuğunu yarmayı ve yeni anlamlar üretmeyi amaçlayan dinamik yapısı, tarihsel ve kültürel bilgi yoğunluğu eserlerinin karnaval teorisi ışığında okunmasını sağlamıştır.
Anar, güzelliğin uyumun, orantının ve kusursuzluğun tekdüzeliğine karşı çıkarak çirkinliğin, uyumsuzluğun, orantısızlığın ve kusurluluğun oluşturduğu zengin özgürlük alanından faydalanır. Eserlerinde gerçeküstü öğeler ve her an eşikte duran karakterlerin skandallar ve tuhaflıklarla oluşturduğu norm dışı davranışlar estetik açıdan yaşamla, tarihle ve sanatla farklı temas noktaları kurulmasına imkân verir. Görgü kurallarının, ahlâkî normların ve hiyerarşik otoritelerin insan davranışlarını belirlemeye ve çeşitli kurallarla sabitlemeye çalıştığı tüm katı yasalar “altüst” edilir. Bu tür tarihsel olgu ve inançların romanlarda parodileştirilerek gülünç unsurlara dönüştürülmüş olması onun poetikasının en önemli unsurlarından biridir. Ayrıca romanlarında kullandığı dilin zenginliği ve farklılığı, işlediği tarihsel art alanın kültürel kodlarının da metinler içerisinde var olmasına imkân tanımaktadır. Üstelik bu kadar çok tarihsel ve kültürel kodu olduğu gibi değil; dönüştürerek, eğip bükerek ve yeni anlam katmanları oluşturmaya imkân tanıyacak formda bir araya getirir. Eserdeki grotesk okuyucusundan dinamik ve etkin bir süreç talep eder. Efrâsiyab’ın Hikâyeleri adlı eserden örnek alıntılar:
“Cesaretini topladıktan sonra bu kitabı alıp inceleyen Aptülzeyyat, onun Dünya Tarihi adlı bir eser olduğunu gördü. Bir kitaptaki metafizik uykusundan uyanan hayalet, aynı uykuyu bir başka kitapta sürdürmeyi uygun görmüş olmalıydı. Atlattığı onca vartadan sonra harap ve bitap düşmüş olan Aptülzeyyat, o sıcak odada döşeğine kıvrılarak sızdığı vakit, rüyasında kendisini, tıpkı o hayalet gibi Dünya Tarihi içinde, ama aç bir kitap kurdu olarak gördü. Daha ilk sayfanın üzerinde, iri puntolu,”yasak meyve” kelimesini ısırarak eseri yemeğe başladı, ikinci sayfada “düşüşün azabı”nı tattı. Mesih’in eti”ni yedi,” O’nun kanı”nın lezzetine vardı. “Veba”yı, “Savaşlar”ı,”Felaketler”i ve daha bir nicesini geçtikten sonra son sayfaya geldi. Bir sapiens olarak artık kozasını örebilirdi. Kozanın içindeki Minerva’nın karanlığında kurtuluşunu bekledi. Zaman geldiğinde, tattığı her güzellikle kanatları süslü bir kelebek olarak karanlıktan ışığa çıktı; artık cennete uçabilirdi.”
Grotesk beden imgesinin en yaygın formlarından biri “ dev” figürüdür. Dede Korkut Kitabı’nda “Tepegöz” isimli bir dev figürü vardır. Yine dünya edebiyatının en önemli destanlarından biri sayılan “Ramayana Destanı’nda” insan eti yiyen dev figürü yine destanda Ravana adında devin on başlı olduğu beden figürü vardır. Anar’ın, Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri adlı romanında bir dev beden figürü vardır. “Artık ete kemiğe bürünen sultanın eski cazibesi gitmiş, hortlaklar gibi başının üzerine kaldırıp, avını yakalamak istercesine açtığı uzun tırnaklı, kemikli pençeleriyle neredeyse bir canavar olup çıkmıştı. Üstelik asırlar sonra da olsa hayata dönmenin getirdiği sevinçle adamın çehresine kan hücum ettiğinden gözleri kırmızı kırmızı olmuş dişetleri morarmış, dili ise kapkara kesilmişti. Her şey bir yana, iki insanoğlunun ağzını sulandırdığı için olsa gerek sarı dudağının kıyısından bir salya huzmesi sarkıyordu. Bu tüyler ürpertici manzara karşısında Gallaoğlu kendini tutamayıp,”Aneey! Aneey! Aney!” diye feryat etti. Derken hortlak, sivri tırnaklı, pençeleri havada, kızıl gözlerinde hain ve zalim parıltılar olduğu halde, kapıdan onların üzerine üzerine gelmeye başladı”.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’si, Firdevsi’nin Şehnâme’si, Binbir Gece Masalları, Nasrettin Hoca Fıkraları, Hacivat-Karagöz, Keloğlan masalları gibi birçok tuhaflığı ve grotesk temayı barındıran metinlerin incelenmesi Türk edebiyatının kendi kültürel normlarıyla grotesk edebiyatının inşasına, şekillenmesine katkıda bulunabilir.
Türk masalları, grotesk öğeler ve bunların eğitsel işlevleri açısından incelenebilir. Örneğin, grotesk öğelere sahip masallar, çocuğun kendi iç dünyasını anlamaya yardımcı olabilir mi, korkularının kaynağını bulup bunlarla mücadele etmesi için işlevsel rol oynayabilir mi şeklindeki soruların cevabını içinde barındırabilir.
Grotesk kavramı ile ilgili, muhatabının bilgi dünyasını zenginleştireceğini düşündüğüm ve bu makaleyi besleyen kaynaklar:
Aktulum, Kubilay. Sanatsal Bir Biçim Olarak Grotesk Nedir? Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Uluslararası Filoloji ve Çeviribilim Dergisi,2020, Cilt:2,sayı:1, s1-35
Nurdan, Gülçin Tuğba. Postmodern Türk Romanında Grotesk, Doktora Tezi,2020,233s
Günay, Burcu. Grotesk imge Üzerine Yapıt Çözümlemeleri Uluslararası Sanat ve Estetik Dergisi, Yıl:3,Sayı:5,Aralık 2020,s 37-55
Günday, Rıfat. Saatleri Ayarlama Enstitüsü”nde Toplumsal –Kuramsal Eleştiri ve İroni. İlmi Araştırmalar,2007,sayı:24,s 79-102
Koçyiğit, Mesut. İhsan Oktay Anar’ın Romanlarında”Karnaval”ın İzleri. Yüksek Lisans Tezi.2017,125s.
Ankay, Nurcan. İhsan Oktay Anar’ın Efrâsiyab’ın Hikâyeleri adlı Eserinde Bir Eleştiri Aracı Olarak Grotesk Anlatım. Türkbilig,2020/40: s 205-216
Ünlüaycıl, Nil. Grotesk Anlatım Ve Türk Oyun Yazarlığında Kullanımı. Tiyatro Araştırmaları Dergisi, 2003,C:16,Sayı:16,s 68-83
Sazyek, Hakan. Grotesk-Yabancılaşma İlişkisi Bağlamında Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü. İnternational Periodical For The Languages Literature And History Of Turkish Or Turkic. Volume 8/ 4 Spring 2013,p.1243-1267
Yalçınkaya, Zerrin. Tiyatroda Grotesk Bir Örnek Olarak Fernando Arrabal Tiyatrosu. Doktora Tezi.2003 250 s.
Bakhtin, Mikhael. Çev. Cem Soydemir. Karnavaldan Romana.2001,398 s
Hacettepe Üniversitesi Almanca Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Fen Fakültesi Sistematik Zooloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. TÜBİTAK Deniz Bilimleri Çevre Araştırma Grubu’nun projelerinde araştırmacı olarak çalıştı. Şiirleri halen Edebi Kültür Dergisi sitesinde yayınlanmakta.