“Beyazların yöresinde nasibim kalmadı
yerlilerin topraklarına karşı suç işledim
zorbaların arasında tehlikeli bir nifak
uyrukların arasında uygunsuz biriyim”
İsmet Özel
“Sevilen- Beloved” Toni Morrison’un 1988 yılında Pulitzer ödülünü aldığı romanıdır. Yazar, köle Margaret Garner’in 1850 köle kanununun ardından yakalanıp tekrar köleliğe mahkûm edilmelerini önlemek için çocuklarını öldürdüğü gerçek yaşam hikâyesini konu etmiş ve köle ticaretinde yaşamını yitiren altmış milyondan fazla insana atıfta bulunmuştur.
Kölelik, eskiçağlardan 19. yüzyıla kadar çeşitli biçimlerde var olmuştur. İnsanlar tarih boyunca, içinde yaşadıkları topluma ve döneme göre çeşitli yollardan köleleştirildiler.
Klasik anlamdaki kölelik; bir insanın bir başkasının malı ya da mülkü olması ve bugün evrilmiş haliyle modern kölelik. Sonuçta ikisi de insan onurunu ayaklar altına alan ve yüzyıllardır insan ırkının kişiliğinde derin yaralar açan haksız uygulamalardır.
Eserde işlenen kölelik kavramının tamamen tarihe dayanması onu daha etkili ve gerçekçi kılmaktadır. Kendisi de Afrika kökenli bir Amerikalı olan yazar, Margaret Garner’ın şahsında kişileştirdiği “Sethe” rolü ile zencilerin yaşamlarına hükmeden karanlık geçmişi, kölelikten kurtulmak için verdikleri mücadeleyi, bu savaşın en acı izlerinin görüldüğü kadın ve çocukları anlatır. “Öteki” sıfatıyla yalnızlaştırılan ırkının kölelikle mücadelesinde geçmişini sorgulaması ve bu süreçte yaşadıklarını ortaya koymasıyla aslında politik bir eser sunar ilgililere.
Sethe öz kızını öldürür. Masumiyeti korumak adına masumiyetin katli sonucu eyleminin ağırlığını omuzlarından yıllar sonra dahi indiremez. Onun hayaletiyle boğuşur; annelik vicdanıyla, kadınlığıyla ve ait olduğu toplumla hesaplaşır. Morrison, anlatımda çoğu zaman göze çarpan geri dönüşler, şiirsel zarif tarzı ve vurucu diliyle bunun insan ruhunu ne denli zedelediğini açıkça koyar ortaya.
Kitabı okurken Amerika’da bulunduğum süre zarfında yaşadığım bir takım olaylar yeniden canlandı hafızamda. Kaldığım apartmanda zenciler de yaşıyordu. İçlerinden biri, otuzlu yaşlarda zenci bir kadın, ne zaman karşılaşsak benimle göz göze gelmeye dikkat ediyor, şahadet parmağını kaldırıp “La ilahe illallah” diyerek sloganik bir şekilde bağırıyordu; parkta, markette, üniversitede, sokakta… Giyim tarzımdan Müslüman olduğum sonucunu çıkarmış olmalıydı. Ben de ona selam veriyordum, aynı şekilde şahadet parmağımı kaldırıp “La ilahe illallah “ diye de ekliyordum. Bir keresinde asansörde karşılaştığımız zaman Fatiha suresini okumaya başladı aksanlı Arapçasıyla. Gözlerim doldu, bitirdiğinde tepkimi ölçmek için dikkatlice yüzüme baktı.“Sadakallahül azim” dedim. Sarıldık aniden, kardeşime sarılıyor gibi hissettim. Çok tehlikeli olduğu ve asla gitmemem gerektiği yolunda ikazlar alsam da defalarca zenci mahallesine gittim. Güneyde zencilere karşı yürütülen tarihi dışlayıcı tutum etkisini devam ettiriyordu. Hala beyazların gittiği kiliseye dahi gidemeyen tecrit edilmiş bu ırkın, Amerika’da ve tüm dünyada yerleştirilmeye çalışılan yanlış İslam olgusu ve İslamofobi oyunlarıyla çok da ilgilenmediği ortadadır. Çünkü onlar, Malcom Little olarak doğan, Malcom X * adıyla köleliğe ve ırkçılığa karşı savaş veren, müslüman olup Malik Şabaz ismiyle asıl kimliğini tamamlayan bir hafızaya sahipler.
Her ne kadar bazı sosyal araştırmalar öyle olduğunu iddia etse de bugün zencilerin yaşadığı sorun iktisadi veya sosyal değil kültüreldir. Amerika'da zenciler bir kimlik bunalımı yaşıyorlar ve bu sorunu aşmak için özne olduklarının farkına varmaları gerekiyor. Özne olabilmeleri için ise kim olduklarının cevabını vermek zorundalar. Bugün Amerika’nın idari koltuğunda oturan siyahî başkanın kimilerince Uncle Sam’in isteklerine hizmet eden Uncle Tom olarak kabul edilmesi manidardır; Beyaz Saray’a gelen siyah adam, o koltuğun farklı bir konuğu olarak kalacaktır sadece.
Toni Morrison’un “Sevilen” adlı kitabını okuyuşum beni bu gerçekle yeniden yüzleştirdi. Sözde özgürlüklerini kazanmış görünseler de ruhlarına sirayet eden köleliğin izlerini her zaman taşıyacaklarını şu sözlerle vurguluyor yazar:
“Bir zamanlar köle olan bir kadının herhangi bir şeyi bu kadar çok sevmesi tehlikeliydi; özellikle bağlandığı şey kendi çocuklarından biriyse”. Çünkü kölenin çocuğu otomatik olarak köle sayılır ve efendinin malıdır. Bugün zencilerin unutmak istedikleri kâbus, değişen dünyaya rağmen hala onların uykularını ziyaret etmektedir.Kitapta, karakterlerin geçmiş-şimdiki zaman, kuzey-güney ve siyah-beyaz arasında uzlaşmaya varmaları gerektiği, zenci kahramanların parçalanmış kimlikleri gözler önüne serilerek anlatma yoluna gidilmiştir. Geçmişin acı olayları hem ruhumda hem bedeninde izler bırakmıştır Sethe’nin. Sık aldığı kırbaç cezalarının sonucunda sırtında kalıcı izler bulunan Sethe, sırtında bir kiraz ağacı taşıdığına inanmaktadır. O ağaç hep yeşildir ve meyve verebilecek potansiyeldedir; bu çeşit bir alegori siyah ırkın yaralarının her zaman taze kalacağına belki de sorunların gerçekçi çözülmeyeceğine bir gönderme olarak algılanabilir. Zenci ırkı, annelik ve kadın erkek ilişkilerini aynı zamanda Afro-Amerikan tarihini ve kültürünü ele alan Sevilen, köleliği arkasında bırakamayanların hikâyesidir. Yok edilemeyen geçmişin hem bireyin hem de toplumun hafızasındaki yerine işaret eden bir başyapıt olarak tanımlayabiliriz kitabı.
Yazımızın başlığı olarak seçtiğimiz Martin Luther King’in hayaline gerçek anlamıyla ulaşılması dileğiyle:
"Bir hayalim var benim. Gün gelecek, bir zamanlar köle olanların evlatlarıyla yine bir zamanlar köle sahiplerinin evlatları, Georgia'nın kızıl tepelerinde, birlikte kardeşlik sofrasına oturabilecekler. Bir hayalim var benim. Gün gelecek, dört büyük çocuğum, derilerinin rengine göre değil, karakterlerinin yapısına göre değerlendirilecekleri bir ülkede yaşayacaklar. "
*X, onun Afrikalı atalarının artık kimse tarafından bilinmediği anlamını taşıyordu.
Tokat, Zile’de doğdu. Birinci lisans eğitimini Selçuk Üniversitesi İ.İ.B.F Kamu Yönetimi Bölümü’nde tamamladı. Tunus Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Kamu Yönetimi alanında master yaptı. Daha sonra, bir yıl süreyle bulunduğu Amerika Birleşik Devletleri’nde dil eğitimi aldı. İkinci lisans eğitimini İnönü Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde bitirdi. Üçüncü lisans eğitimini yine İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamladı.Öyküleri ve çevirileri Post Öykü, Hece, Heceöykü, Muhayyel, İtibar, Muhit, Dergâh, Temmuz, Tahrir ve Karabatak dergilerinde yayımlandı.
Ölmek İçin İyi Bir Gün Değil adlı ilk öykü kitabı 2018 yılında İz Yayıncılık’tan çıkmıştır. 2021 yılında Muhit Kitap’tan çıkan ikinci öykü kitabı Aynı Yağmur, Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Hikâye ödülüne layık görülmüştür. Edgar Allan Poe’dan çevirisini yaptığı Kuyu ve Sarkaç, Şehrazat’ın Bin İkinci Gece Masalı ve Çalınan Mektup adlı üç kitaplık çeviri serisiyle James Joyce’dan çevirisini yaptığı Dublinliler ve Sanatçının Genç Bir Adam Olarak Portresi Ketebe Yayınevi’nden; Henry David Thoreau’dan çevirdiği Yürümek adlı kitap Kapı Yayınları’ndan çıkmıştır.
Hâlen İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Arap Dili ve Belâgati Bölümü’nde doktora eğitimine devam etmektedir.