Sarılmak…
Sebeplere/sudan sebeplere sarılmak ve olması gerekenin dışındaki bir rotada devam etmek…
Sebepleri amaç haline getirmeden sarılmak…
İnançlarına sarılmak Aziz gibi.
Site sakinlerinin yaptığı gibi dünyaya dünyalıklara alışılmamış adetlerine sarılmak…
Cemile gibi sabra sarılmak.
Nergis gibi tahammül gücüne sarılmak…
Aziz gibi fedakârlığa sarılmak…
Kurtuluş olarak görüldüğünde ölüme, çaresizlik anında Allah’a…
Doyamadan göçüp gidenlerin hayaline, kanatlanıp uçanların toprağa…
İşin aslı, dünyanın geçiş noktasında olduğunu bilerek ahiret yolculuğunda yaratıcının bize gösterdiği yola sarılmak olsa gerek.
Hüzeyme Yeşim Koçak’ın “Sarılmak” isimli romanının okuyunca sarılmak kelimesinin nereler gidebileceğini, neler ifade ettiğini daha iyi anladığımı söyleyebilirim.
“Sarılmak” daha başlarken farklı bir yerde durduğunu hissettiriyor. Romanlarda başlarken okuyucuyu kendine çekebilmek ve bir bağ kurabilmek öyle kolay değildir. Bu roman bunu başarmış olmakla kendisini rahat okutturuyor.
Bir romanın kolay okunması çok önemlidir. Eğer bunu başarmışsa okuyucu ile aynı frekansı yakalamış demektir. Bu kitapta buna katkı sağlayan başka güzellikler de var. Mesela romanın 52 bölüme ayrılmış olması gibi. Kısa olan bölümler de romana ayrı bir güzellik ve okuma hızı katıveriyor.
Aziz, bir maden ocağında kömür çıkarma işlemleri ve bunlarla ilgili bilmediğimiz ama romanın bize öğrettiği kavramlar eşliğinde romanın derinliklerine doğru hareket etmeye başlıyor.
Arkadaşı Tarık’ın yemek eve için çağırdığı Aziz, Tarık’ın kız kardeşi Nergis’i görmesi ve o anda başlayan düşünce ufkundaki hareketlilik, romanın başında ancak bu kadar başarılı bir şekilde monte edilebilir. “İnce zarif kadının ince hastalığı” da iki çocuk sahibi oluşu da çok hızlı hatta yıldırım hızıyla geçişi de sizde bazı istifhamlarla birlikte romanın başında umduklarınızdan uzaklara fırlatıveriyor. Bu da romanın çok farklı ufuklarda yelken açabileceğini ve okuyucunun buna hazırlıklı olması gerektiğine zemin hazırlıyor.
Tabi ki ülkemizin geçtiği evreler ve yaşananlar romanda yer almış. Mesela Tunç BeyIn Aziz’in okuduğu dergiye bile karışıyor olması, yakın tarihimizdeki hepimizi yaralayan, düşüncelerimizi hırpalayan bir davranış halini yansıtıyor.
Kitabı okuduktan sonra şunu düşündüm:Denemelerini beğenerek okuduğum, öykülerindeki yolculuğunu takdir ettiğim yazar, roman alnında da iyi olduğunu “Sarılmak” ile ortaya koymuştur.
“Aziz, bütün ömrü boyunca hayatını, Allah emrinde yaşamanın mücadelesini buna benzer veya daha müfrit olanlarıyla yapmıştı. (s. 99)”
Aziz karakterindeki kişilik, örnek alacak mahiyette, “aziz” olabilmek kolay olamazdı elbette, çaba, sabır hoşgörü tahammül istiyordu…
“Aziz eşini Allaha yalvarışlarla sıvazladı durdu. Duaların hazin ahengi ayyuka çıkar, yıldızlara küpe olurdu. Ev, yakarışlarla yıkanır, güzelleşirdi. (s.105)”
“Nergis’e karşı sevecenliği, sabrı ve rikkati şaşırtıcıydı. Karı koca ağlamaklı, meraklı kulak kabartır, sonra da (kalp) duvarlarını açmış bir huzurla uyumaya çalışırdı.(s.105)”
Koçak’ın somut olayları, belirgin kişileri/kişilikleri hayal dünyası ya da düşsel ifadelerle okuyucuyu sürükleyen, bağ kurmaya zorlayan üslubu ile öyküdeki ayrıcalığını kelimeler ve cümle yapılarını romanlarına da taşıdığını görüyoruz.
Anneanne Cemile karakteri okuyucuya çok şey söylüyor aslında; geniş aile. Annenin hastalığı sebebiyle çocukları görüp gözeten, kollayıp kuşatan anneanne. Geçmişi, gelenekleri öğreten, bağlılığı artıran asli unsurlar. Günümüzde büyüklerin aile üzerindeki eksikliğini, tesirinin yokluğunu yaşayarak tecrübe ediyor ve çoğu zaman üzülüyoruz. Toplumuzdaki bu sıkıntıyı iyice gün yüzüne çıkaran bir rol ile romanda kendisine yer bulmuş Cemile. Sessiz sedasız toprağa dönüşü de Nur gibi beklenmedik şekilde olmuş
Cahide’nin genç kızlık duygularıyla gelgitler yaşadığı iç dünyası, roman formatı içinde oldukça güzel anlatılmış. İki kardeşteki zıtlıklar dünyasında olan biten, fıtratı anlatmaya yetiyor.
Nur, içine kapanık, iç dünyasında fazla kişiye yer olmayan Nur… Nur, romanın beklenmedik anında kendini çekiverince ölümün ne kadar bize yakın olduğu hissini soluklanmasına sebep oluyor. Bu kadar bahtsızlık, sıkıntıları kaldırabilmek kolay olmasa gerek. Ama insanın yaratılışı en ağır şartlara uyum sağlayabilecek kadar güçlü olduğunu anlamamız güç olmuyor.
“Kızlarsa sadece ine çıka yaşamaya çalışıyorlardı.
Dallar tuzak olup, batağa mı düşürecekti; kızılcık dalları gibi sırtlarında mı kırılacaktı, yoksa birilerinin uzattığınca düzlüğe mi çıkaracaktı? (s.123)”
Okuyucuyu olaya bağlayan, bir an önce okumaya sevk eden, merak uyandıran cümlelerle okuyucu-kitap bağı kurulmuş. Bu da kitabın rahatça okunmasını sağlamış durumda.
Çok yönlü, çok sesli, çoklu bir anlatım var. Bazen şiir gibi, bazen bir tiyatro eserinin sahneleneceği bir ortamdaki görünmesi gereken dekor gibi, bazen filmlerdeki sessizlik ve o sessizliğin sesi olan iç ses gibi…
Mehmet Efendi karakteri romana ayrı bir lezzet katmış. Gönlü işleyen/zenginleştiren/genişleten bir gönül ustası… Günümüz insanına ağır gelse de kültürümüzün içinde nadide bir yere sahip kişiliğiyle okuyucuyu romana bağlamasını başarmış…
İşin aslı bir sefer yaşanan/romanda yaşatılan… Herkesin yaptığı gibi roman kahramanı ailenin de ıstıraplı ve bir o kadar da ikircikli yaşam şekli anlatılmış. Sancılı, acı dolu günlerin, duyguları hallaç pamuğu gibi attığı belirli mekanlara hasredilmiş zaman çilesiyle dolu bir yaşam öyküsü… İnsanın toprağa kadar olan kısmı…
Bu süreçte insanlardaki gönül çeşitlemeleri, davranış değişimleri veya zihinsel değişim faaliyetleri… Roman bu konu üzerinde seyri sefer ederken, seyri sülük noktasında farklı düşüncelere sevk etmesi de ayrı bir güzellik...
İLESAM’ın Akçağ yayınevi ile birlikte düzenlediği roman yarışmasının birincisi olan “Sarılmak” Yazar Hüzeyme Yeşim Koçak’ın 13. Kitabı. Akçağ Yayınlarından 293 sayfa olarak çıkmış.