Menu
'GİDENLER GİDENLER'
Deneme/İnceleme/Eleştiri • 'GİDENLER GİDENLER'

'GİDENLER GİDENLER'

Cemal Şakar’ın ilk kitabı olan “ Gidenler Gidenler” ilk defa Yedi İklim yayınlarından okuyucuyla buluştu. Benim de Cemal Bey’i tanımam bu kitabı okumam vesilesiyledir. İlk acemilikler, ilk heyecanlarla bu incecik kitabı Ali Haydar Bey’den aldığımda anlatılan öykülerle kendi öyküm arasında bir yakınlık görerek daha bir heyecanla okumuştum. Sonraki kuşak olarak bizim yazdıklarımızı önemseyen, bize yol gösteren, yazın dünyasının üstten bakan, yargılayan havasına karşı hep ümit aşılayan bir dostlukla yıllardır görüşüyoruz. Cemal Şakar’ın öykü dünyası Gidenler Gidenler’den sonra derin ve kalıcı izler bırakarak devam ediyor.

Schopenhauer, “ İnsan tabiaten daima toplar. Çünkü o akıl sahibi varlıktır ve akıl daima birlik peşinde koşar. Ama aynı zamanda insan dağıtır da. O yeryüzü sakinleri arasındaki en büyük dağıtıcıdır. Ve dağıttıkları, bugün olduğu gibi, sonunda kendisini dağıtır: Bugün insan maddi-fiziki, hem de ruhi-manevi yapısı bakımından önüne geçilemeyen bir dağılmaya maruzdur” ifadesiyle, insanın bir çözülmenin ve dağılmanın ana öğesi olduğunu vurgular, Okumak Yazmak ve Yaşamak Üzerine adlı kitapta. İşte tam bu manada, Cemal Şakar, “ Bir insan etkinliğidir, benim eylemlerimden bir eylemdir’ diye adlandırdığı yazmanın kıyılarında, dağılmadan, dağıtmadan, sahip olduğu değerlere sıkı sıkıya bağlı kalarak dimdik durmakta ve yazma eylemini bu bağlamda Osman Bayraktar’ın deyimiyle, ‘ yazmak, hem iz bırakmak, hem de iz aramaktır ’düsturuyla gerçekleştirmektedir.

Yaklaşık otuz yıldır, yazın dünyasında ürünler veren yazar, çağdaşlarından ziyade öyküde kararlı olduğunu göstererek, sonraki kuşaklara izlek olabilecek zenginlikte bir öykü dünyası bırakmıştır şimdiden. Modern ve post modern yaklaşımlarla kendi kuşağından öykücüler, roman yazmaya, aktüaliteye, gazete yazarlığına soyunurken, O öyküyü ciddiye alarak, öykünün imkânlarını sonuna kadar kullanmış, sonraki kuşaklara, biçimsel manada olsun, içerik olarak olsun, çağa tanıklık etme noktasındaki duyarlılık anlamında olsun ilham yolları açmıştır.

Cemal Şakar’ın, kimliğini sahiplenen, mümin bir duyarlılıkla, şahitlik makamında kurguladığı öykü dünyası vardır. Sezai Karakoç, Yitik Cennet’te: “ Ey estetik! Ey sanat! Ey edebiyat ve şiir! Seni doğuran ana öze, yani dine, neden en kısa zamanda, yoz katkıların, yabancı duygu ve düşüncelerin yanlışların pencerelerini açıyorsun? Gerekli bir özgürlüğü sömürmüş olmuyor musun? Din ve medeniyetin bu dar kapıdan geçmesi gerekli diyeceksin. Evet doğru, fakat bir an önce dönmek üzere. Kendi özüne, samimiliğine dönmek üzere. Edebiyat sarhoşluğundan ve aldanışından Havva ve Adem tövbesine ve inanç özüne, dönmek şartıyla.” Diye edebiyatın özünün İlahi olana dayandığını belirtir. Tam da bu manada, kendisini tanımlarken Cemal Şakar, “ Bir yazar yazmadıklarıyla da yazardır. Tıpkı bir müminin yapmadıklarıyla, yapamayacaklarıyla da tanınması gibi.” Belli sınırlar dahilinde yazıyor olmanın duyarlılığını belirtir.Kalem onun için bir araçtır, yazı amaç değil ulaşılacak aşkın makamlara bir oldur.

İlk yazdığı öykülerden itibaren Şakar ‘yol’ ve ‘yolculuk’ imgesinin peşini bırakmaz. O’nun deyimiyle zaten, “ doğmakla ucu açık bir yolculuğa başlamış oluyoruz.” Gidenler Gidenlerdeki öykülerde genel olarak hissedilen, arayış ve sorgulama makamında kendine ait bir dil ve üslup bularak yazarın bu yolda ilerlemeye çalışmasıdır. Daha sonraki öykülerinde de görüldüğü gibi bu yolda artık kendi dilini oluşturmuş ve biçimsel manada yetkin öyküler kurgulayarak, sonraki kuşaklara, öncü bir izlek oluşturacaktır.

Gidenler Gidenler’lerdeki öyküler, çağdaşlarının işlediği, sosyal olaylar, göç olgusu, eskiye duyulan özlemler, yitirilen değerlerin bıraktığı içselleşmiş hüzünler, kaçışlar sonucu ulaşılan duru sevdalardır.

Gidenler Gidenler’in ilk öyküsü kitapla aynı adı taşır. İsmiyle müsemma öyküde giden ağabeydir. “ Sen daha küçüksün, yirmi yaşına erdiğinde beni anlayacak ve tükürmelerden utanacaksın.” Diyerek düşer şehrin yoluna genç adam. Geride düş kırıklıkları yaşayan bir kardeş ve felçli bir anne bırakır. Şakar’ın kahramanları, ince hüzünler taşıyan, kırılgan, tepkisel, hayatı ciddiye alan ve hep arayan kişilerdir. Ağabeyde bu arayışlarla yollara düşer, setleri yıkar. Sosyal ve kültürel değerlerin değişimine şahitlik eden sokakta, “ ne zaman ki apartmanlar yapıldı, asfaltlar döküldü, bu hayat da güzelliğini orada noktaladı.’diyerek yazarın anlatmaya çalıştığı, değişen değerlerle bocalamaların eşiğine gelen modern insanın öz hikâyesidir aslında. Mezkûr hikâyede, güzel ve doğru olan tek şey, annenin oyalarına ince hüzünler katmasıdır.

Kahraman Maraş öykü günlerindeki bildisinin sonunda Cemal Şakar; fildişi kulesinde öyküsünü icra eden sanatçıya, kardeş coğrafyalarda patlayan bombaların, çocuk çığlıklarının sesi ulaşmamıştır, anlamında açılımlı ses getiren bir eleştiri yapmıştı. Gidenler Gidenlerdeki ikinci öykü, ‘ Bir Savaştan Slaytlar’ adını taşıyor. Yazar’ın bu öyküyü kurguladığı zamanlarda da, “ Asker, denizaşırı ülkeden uçaklara doldurup getirilen askerlerden biri; sevinçle, kahraman olmak umuduyla, ...Şarjör boşaltıyor.” Çocukların üzerine... İlk öykü kitabında yazarın duyarlı anlatımıyla karşımıza çıkan öyküdeki fragmanlar, çağdaş dünyanın, halkları yok etmek için en masum yanına, yanı çocuklarına çevrilen silahları ve bu silahları kullananları anlatır. Yazarın bu duyarlılığı, Har, Tekasür, Fragmanlar gibi sonradan yazdığı öykülerinde devam edecek ve bu manada geriden gelen kuşaklara, sorumluluk bilinci ve çağa tanıklık etme noktasında aynel yakın bir şahitliğin bilinciyle örneklik teşkil edecektir.

Ora Özlemleri, kitabın üçüncü öyküsüdür. Öykünün ana teması yine ‘gitmek ‘ üzerine kurgulanmıştır. Arayışların eşiğindeki kahramanlar vardır. Herkesin gitmek için bir sebebi vardır. Baba “ Mutluluk, sevgi ve sevinçten başka hiçbir duygunun barınamadığı, etrafı güzelliklerle, inceliklerle çevrili aşkların yaşandığı o yerleri ve beni hayata yeniden bağlayacak bir aşkı düşledim.” Diyerek düşecektir yollara... Yetinmeyen, arayan hep arayan bir kahramandır baba. Şehrin büyülü dünyasına akıp gittiğinde, geride bu gidişe bir anlam veremeyen bir oğul ve ‘yüce aşkına ve sevgiyle dolu yarınlarına ilişkin tüm düşleri kırılıp dökülmüş’ bir anne kalır. Şark odalarında mutlululuğu yakalamaya çalışan anne de bir bakıma geçmişte bıraktıklarına gitmektedir.

İnşirah son öyküdür. Kitabın başından sonuna kadar imgesel anlamda “gitmenin” kahramanlara yüklediği kaçışlar, zamansız sancılar, sanrılar, yıpratan, örseleyen anlar bu öyküde yoktur.

“Sorular, yüzlerce. Bir tek yanıt bile yok..

. Artık soru yok. Sussun artık...( Sükut-ı istifham)”

Bundan önceki öykülerde gidenler aradıklarına kavuşamamış, kalanlarda anlamlı bir zamanı yakalayamadan bocalamalardan kurtulamamışlardır. Gerçek dönüşün toprağa olduğunu imgesel ifadeler ve tasavvufi dille bize anlatmaya çalışır yazar. Her ne kadar ileriki zamanlarda terk etse de, bu öyküyle tasavvufi öğeleri kullanarak yeni bir dil oluşturmaya başlayacaktır.

Artık; “ Tüm kapılar sonuna kadar açıktı.” Diyerek öyküyü bitiren yazar, kendine açılan kapılardan geçerek, Gidenler Gidenler’ den sonra, ateşin, toprağın, suyun ve havanın sırrına vakıf öykülerin durağında soluklanacaktır...

(TASFİYE DERGİSİ, AĞUSTO 2011)

SELVİGÜL

1971 Reşadiye Tokat doğumlu yazar Lise ve Üniversiteyi İstanbul’da bitirdi . Kısa süre muhabirlik ve öğretmenlik yaptı. Bağcılar ve Bahçelievler Kültür Mdlüklerinde görev aldı . Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Edebistan Sitesi’nin söyleşi editörlüğünü bir süre sürdüren yazar İstanbul Yazarlar Birliği Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu.

Daha fazla görüntüle