Menu
FAKRIN FELSEFESİ
Deneme/İnceleme/Eleştiri • FAKRIN FELSEFESİ

FAKRIN FELSEFESİ



Bir tercihtir fakr. Bilinçli bir kendini alıkoyuştur. Kendini dünyaya teslim etmeyeceğinin ilânıdır. Dünya ile insan arasındaki ontolojik mesafeyi korumaktır. Sorumlu olmaktır. Nimetin izhârının sınırını kavramaktır. Kaygılı olmaktır. Sebâtkâr olmaktır. Toprak-tabiatlı olmaktır; mütevaziliktir. Varken de yokken de haddi/ni bilmektir. Öte-dünyalı olmaktır. Evet, fakrın kendine özgü bir felsefesi vardır.

Fakrın felsefesi, bu dünya ile ilgili ciddî bir kavrayış ve öte hayat eksenli oluştur. Herkesin gittiğini, gideninse dönmediğini anlamaktır. Hiçbir felsefenin elini uzat/a/madığı ölüm olgusuna yaklaşmaktır, onunla yüzleşmektir. Onu hayat bilmek, hayatın başlangıcı bilmek ve hayata onunla anlam katmaktır. Kefenin cebinin olmadığını, eşyanın gerçek ve mecâzi sahibini bilmektir. Bu biliş, kişinin kendisini bilmesi demektir. Kendini bilenin ulaştığı en büyük nimet ise, kendisini var edeni ve borçluluğunu bilmektir. İşte fakîr, Allah dışında herhangi bir şeyle zengin olmayan kimsedir. Eğer sahip olduğu bir zenginlik varsa, o da Gerçek Zengin’i tanıma hali, nimetidir.

Fakrın felsefesi, yaratıcı karşısındaki acizliğini bilmektir. Ne kadar varlıklı olunursa olunsun, Hakk katında yine de fakir olunabileceğini öğrenmektir. O’nun katındaki zenginliğin, O’nun bilincine varmakla olacağını gönlüne sindirmektir. Eksiğini, gediğini kendinden, kendi kibrinden değil; yaratıcıdan, her şeyin gerçek sahibinden tamamlamaya gayret etmektir. O’nun esmâsının tecellilerini kovalamak, O’nun sıfatları ile tezyin olmanın yollarını aramaktır. O’nun katındaki zenginliğin, sınırlı ve bitimli olmadığını; bu dünyada verilenlerin ise sıkı bir imtihanın parçası olduğunu bilmektir. Çünkü gerçek zengin O’dur; O’nun dışında her ne varsa O’na muhtaçtır.

Fakrın felsefesi, kendi ile aynı havayı soluyan, aynı güneşle ısınan, aynı suyu içen insanlarla kendisi arasında bir fark görmemektir. Statülere, mevkilere, gözlerdeki değerlere olabildiğince mesafeli durmaktır. Kendi kaygıları kadar ihtiyacı olanlar için de kaygılanmaktır. Ki bu, insan olmanın en vasat halini temsil etmektir. Onlar aç iken tok olmayı içine sindirememektir, bundan dolayı bunalmak, uykularını yitirmek, dua dua göklere yükselmek, secde secde gözyaşları ile zemini ıslamaktır. Elbisesi olmayanı görünce elbiseyi bırakmak, yemeği olmayanı görünce yemeği bırakmak, sevgisi olmayanı görünce sevgi bırakmak, zâlime karşı öfkesi olmayanı görünce öfke bırakmaktır. Kimin ne eksiği varsa, olabildiğince kendine verilenden onu tamam etmeye gayret göstermektir. Bu şekilde fakir olmaktır. Bu en karlı vazgeçiştir. Bu fakirliği istemektir, ona niyet etmektir. En büyük kıvanç, vererek zenginleşmektir. Zâhirde yoksun, bâtında zengin olmaktır. Sınırlı gözlerde fakirlemek, insanlardan müstağnî hale gelmek; hiçbir şeye ihtiyacı olmayanın katında ise kul olarak kabul görmek, zenginleşmektir.

Fakrın felsefesi, kimsenin yüzüne bakmadığı kuş gagası izlerini taşıyan yemişlere el uzatmaktır. Çünkü paylaşmak esastır. Onların en tatlı yemişler ve paylaşmanın en büyük nimet olduğunu bilerek nimete ermektir. Sadece hemcinslerine değil, O’nun ruhundan izler taşıyan ve yaşam pınarından içen her bir canlıya aynı oranda kucak açmaktır. Yaralı, bereli olanlara, dertli, tasalı olanlara gönül vermektir. Gönül kazanarak zenginleşmektir. Serçenin, kırlangıcın, kumrunun nasıl da kendilerine yetecek kadarına talip olduklarını ve gerçek fakr sahipleri olarak yaşamlarını idâme ettirdiklerini, buna mukabil insanın gözünün kendinin olmayan her şeye takıldığını, bundan dolayı insanlıktan fakir hale geldiğini görmektir. Her paylaşmanın bir nimet kapısı açtığını hakka’l-yakîn yaşamaktır.

Fakrın felsefesi, insanı insan yapan şeyin, mal, mülk, marka, makam, şöhret değil, ıstırap olduğunu kavramaktır. Değer aranıyorsa bu değerin O’nun katında, kabul aranıyorsa bu kabulün O’nun rızâsında, huzur aranıyorsa bu huzurun O’nun nezdinde olduğunu gönle sindirmektir. Rol yapmamaktır. Rol yapanlardan tiksinmektir. Maskeli olmamaktır, maskeli olanlardan kaçmaktır. Bî edeb olmamaktır, edepsiz olanlarla aynı ortamı paylaşmamaktır. Gerçek edebin Rabb Teâla’nın terbiyesi ile olduğunu, kul olma şuuru ile kazanıldığını anlamaktır. O’ndan habersiz olanın ise hangi din, mezhep, meşrebe sahip olursa olsun edebin künhüne vâkıf olamayacağını bilmektir. Fakrın felsefesi, sadece kendi olmanın davasını gütmek, sadece “kul” olarak yapabileceklerini sebât ile yapmaktır.

Evet, fakrın felsefesi, kibirden yana, kinden yana, gönül kırmaktan yana fakir olmaktır. Her türlü ahlâk-ı mezmûmeden kaçınmak, her türlü ahlâk-ı mahmûdeyi kucaklamaktır. Maldan, mülkten, makamdan yana zengin olunsa da, fakr sahibi olmanın en büyük nimet olduğunu yüksek sesle dile getirebilmektir. Sözün özü fakrın felsefesi, kul olmaktır.