İki sihirli sözcük: Değişim ve dönüşüm.
Herkes değişimden bahsediyor ağzını doldura doldura. Kanıt söz de hazır nasılsa: “Değişmeyen tek şey, değişimin kendisi.”
Elbette süreğen bir değişimi yaşıyoruz. Çünküinsan olmanın gereği bu. Değişmediğini söyleyenler bile, karşı konulmaz bir değişimin içindedir. Yoksa öğrenmenin bitmiş olması gerekir. Zira öğrenme, başlı başına bir değişimdir. Mesele, durumun farkında olup olmama meselesidir. Aynı kaldığını, değişmediğini söyleyenler, kendilerinden haberdar olmayanlardır. Kendinden haberdar olmayanın bir başkasını bilmesi mümkün mü? Algı duyargaları kapalıyken üstelik. İkide bir değiştiğini söylemek de marifet değildir. Malûmu ilâm etmenin ne önemi olabilir ki?Ya değişime inanmayanlara ne demeli? Hani, ben değiştim, diyenlere; inanmıyorum senin değiştiğine, diyenler var ya, işte onlara. Onların durumu dahabir vahim; tastamam klinik vak’a. Onlar için değişim, kendi zihniyetleri ve hafsalaları kapsamında gerçekleşirse ne alâ. Başka türlüsünü hiçbir şekilde tatminkâr bulmazlar. Değişim, bir oyundan bir başka oyuna geçivermekten farksız onlar için. Ya da, aynı oyuncakla oynamaktan sıkılan çocuğun oyuncak değiştirmesi gibi bir şey.Böyleleri sadece kendilerinin değil ,hayatın da farkında değiller. Hatta bitmez tükenmez bir kandırmaca burgacındalar.
Değişimin farkında olmayanları kendi halleriyle bir kenara bırakalım da, neden karşı konulmaz bir değişimin içinde olduğumuza dönelim.
Değişim-dönüşüm diyoruz, daha pek çok şey… Her ne söylüyor, her ne düşünüyorsak dil ile söylüyor, dil ile düşünüyoruz. Dil, insanoğlu için en önemli donanım. Çünkü insanoğlu, yaşadıklarından edindiği tecrübeyi dil ile aktarır, dil ile paylaşır. Sembolik bir aktarım ve paylaşımdır bu. Zira anlam’ı, işaret olmaktan çıkaran sembollerdir. Aslında insan ile hayvanı ayrıştıran da dilden başkası değildir. Nihayetinde düşünmek, dille gerçekleşir. Sembol varsa düşünme vardır. İnsanı da sembol üreten ve sembol kullanan, böylelikle soyutlamayı keşfe yönelten dilden gayrı nedir? İşte, yaşantının dille paylaşılması, öğrenmeyi gerçek kılar. Öğrendikçe nesilden nesile, zamandan zamana değişiriz. Oysa hayvanlarda böylesi bir değişime tanık olmak olası değildir. Çünkü onların dille ilişkileri, işaret ötesine geçemez. İşaretin değişmez bir karşılığı vardır onlar için. Halbuki insan değişmez bir karşılıkla yetinmez; yeni semboller, semboller vasıtasıyla da yeni yeni anlamlar üretir. Ürettiği anlamları kendisiyle ve başkalarıyla paylaşır. Böylelikle biteviye değişir.
Bu değişim sürüp giderken bir yandan da dönüşme imkânı vardır insanın önünde. Ancak herkese açık bir kapı değildir bu. Dıştaki döngünün, içi kendiliğinden dönüştürmesini beklemek saf dillik olur. Değişim ne kadar dışsal ise dönüşüm de bir o kadar içseldir. Dışsal olanın etkisine açık bir içsel süreç, dönüşümün sağlıklı gerçekleşebilmesi için zorunludur. Elbette tersi süreç de. Değişim ile dönüşüm eşsüremli ise anlamlıdır; yani aynı anda, hem dıştan içe hem de içten dışa dönük olduğu sürece. Zira dönüşümsüz değişim hal farklılaşmasını doğurur. Bu da olumlu bir farklılaşma değildir maalesef. Ne oldum delisine dönenler böyleleridir işte. Döner koltuklarıyla yahut başka oyuncaklarıyla öyle özdeşleşirler ki, dön(üş)mek eyleminin içsel bir olgunlaşmayı imlediğini fark etmezler bile.
Evet, değişim… Bu kaçınılmaz. Fakat dönüşümle uyumlu bir değişim. Olması gereken bu: İnsan olmanın zorunlu farkındalığı. Gerisi mi? Gerisi işaretlerin peşinden gidenlerin acınası halleri…