Menu
ERDEM NEREDE?
Deneme/İnceleme/Eleştiri • ERDEM NEREDE?

ERDEM NEREDE?

“Dini bütün bir adam dedi ki: “Bir avuç hilekâr, ölüm halindeki adamın yüzünü kıbleye döndürdüler. Hâlbuki o bîhaberin, bundan önce yüzünü hep oraya döndürmesi gerekirdi. Yaprağı dökülmüş, kurumaya yüz tutmuş ağaç dikiyorsun, ne fayda? Yüzünü kıbleye şimdi döndürüyorsun, ne fayda? Birisinin yüzünü, ölüm anında döndürüyorlarsa, o cünüp ölür, sen ondan temizlik umma.”

Gündelik hayatta karşılaştığım pek çok olay karşısında Mantıku’t-Tayr’daki bu nefis hikâyeyi hatırlar, üzerinde düşünürüm. İnsan ömrünün hâsılasının anlatıldığı bu hikâyenin verdiği mesajın ne kadar sarsıcı olduğunu düşünüyor musunuz? Reşit olunca üzerine tevdi edilen mesuliyetlerden kaçarak kurtulacağını sanan insan kendisini aldatmıyor mu? Ölümün mukadder olduğu sınırlı bir hayatı yaşayan insanın, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya yapışması insanın kendini kandırmasından başka ne işe yarar ki! Varlığımızı anlamlı kılan şeylerin neler olduğu üzerinde yeteri kadar düşünmüyoruz; bu yüzden sıkıntılı ve huzursuz insanlar olarak sürdürüyoruz hayatımızı.

Sağımıza solumuza baktığımızda gördüğümüz olumsuzluklar karşısında derin sarsıntılar yaşıyoruz. Hayatını yalan üzerine bina ederken doğruluğun adresi olarak kendisini gösterenler, ölçü ve tartıya hile karıştırırken beyaz sayfa gibi duranlar, haset ve kibir ile içi içini kemirirken tüm dişlerini göstererek gülenler, her türlü ilişkiyi menfaatlerine tahvil ederken melek rolüne bürünenler, zalimce insanları sömürürken merhamet maskesi takanlar, rahatı ve konforu her türlü idealin önüne geçirirken, Sokrat’tan daha fazla fikri çile çektiğini iddia edenler kendilerini hakikatin merkezi olarak görmektedirler... Mantıku’t—Tayr’da geçen hikâyede anlatıldığı gibi, her türlü kötülüğü irtikab etmekten çekinmeyen bir insanın yüzünü hangi yöne çevirseniz çevirin işe yaramaz! O, kalp gözünü kapatmış bir vaziyette tercihini yapmıştır ve varacağı yer hakkında cehaletinin sürüklediği çukura hızla yol almaktadır.
İnsan olmanın onurunu vicdanında yüceltmeyi asli vazifesi arasına katmayan bir insan nasıl erdem sahibi olabilir? Bu hayattan maksat yemek, içmek ve cinsel ilişkiye girmekse bunları hayvanlarda yapmaktadır. Bütün bunların dışında insanı hayvanlardan ayıran esas şey, hayatın anlamı üzerinde düşünmek değil midir? ‘Ben kimim?’ ‘hayatın anlamı nedir?’, ‘nereden geldim?’ , ‘nereye gideceğim?’. Hayatım, insanlığı aydınlatan bir fener midir, yoksa beni de örten karanlık şilte mi? Her konuşmadan haz duyan kulak, her münkerden hoşlanan bir göz, her kulağın duyduğunda hoşlanacağı bir dil olacaksak erdem bizden bîzar olacaktır. Herkesin kabul edebileceği bir kişilik olacağı savıyla sergilenen davranışların insanı nasıl kusurlu hale getirdiğini aklıselim her insan gözlemlemiştir. Bu bakımdan insana yakışan en önemli özelliğin onur olduğunu kabul etmek gerekmektedir.

Attığı adımlarında, aldığı kararlarında, yaptığı konuşmalarında daima onurlu hareket eden insanların hayatları sıradan ve gözden ırak olsa da saygıya layıktır. Vitrinde yaşamak adına onurunu ayaklar altına alanlar, herkese şirin gözükerek vakarını yitirenler, her türlü teveccühe mazhar olacağım diye muvazeneyi bozanlar neyi kaybettiklerini iyi düşünmelidirler. Bu bakımdan, hayatımızda her daim bizi diri tutacak bir bilince sahip olarak bir avuç hilekârın yüzümüzü sağa sola çevirmesine imkân vermeden kendi yönümüzü kendimizin belirlediği onurlu bir hayat yaşamak dünya servetine bedeldir. ‘Daha önceleri ruh kendi kutsal âleminde mutlu bir hayat sürerken nedir bu sufli âleme inip bayağı bir varlık olan bedenle ilişki kurmasını’ anlatan İbn Sina’nın nefis dörtlüğüyle yazımı noktalıyorum:

Durdursam dünyayı işe yarar mı?
Sorsam nedir hayat, kâr mı zarar mı?
Güvercin zirveden derin bir çukura
Neden düştü acep, bir bilen var mı?