Çocuk, şekeri çamura düştüğü için ağlamalı.
Çocuğun oyun oynarken diz üstü kapaklanıp dizini kanattığı an kadar yanmalı canı.
Çocuk, gök gürültüsüyle irkilmeli.
Toprağın altını değil, üstünü mesken tutmalı çocuk.
Oysa ki, bombalar yağıyor,irkiliyor çocuk.
Çatıları başlarına uçuyor.
Feryadına ses verecek anne, baba kalmıyor.
Yaralarının acısıyla gözlerindeki dehşeti, dilindeki vaveylayı bırakıyor semaya.
En derin bir âh kalıyor geriye ondan.
Çocuğun kimliği Müslüman, mekânı Ortadoğu olunca yazgısı en çok ortada kalmak oluyor, kan oluyor, acı oluyor.
O yüzden mi orada çocuklar çabuk büyür, o yüzden mi oyunlarına hep silah eşlik eder?
Hilal ağlıyor mazlumlara. Haç, hilali yendi mi yoksa? Herhangi bir Hıristiyan toplumuna böylesi zulümler reva görülse onlar hemen yaptırım uygularlar; çünkü onların haç etrafında ayin yapan Birleşmiş Milletleri var.
Yoksa bu asırda Kur’an’ın dili mitolojik boyutta mı algılanıyor sadece? Peygamberler döneminde değiliz, onların mucizelerinden de nasiplenemeyiz. Ebrehe’nin fillerle dolu güçlü ordusunu ebabil kuşları taşlarıyla nasıl da dağıtmıştı. Şimdi ebabil kuşları misali bir araya gelip kanat çırpacak, kol kanat gerecek İslam birliği yok maalesef. Birlik yok,haliyle dirlik yok. O yüzden mazlum çocukların başlarına bomba yağarken zalimlerin başına taş yağdıracaklar yok. Acziyet, uyuşukluk, kayıtsızlık, üç maymunu oynama diz boyu. Avrupa’nın ortasında Müslümanca duruş sergileyip Bosna’nın sesini dünyaya duyuran Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç “ Özgürlüğe Kaçışım “ adlı zindan notlarından birinde ne güzel demiş: “ Hüzün ile kayıtsızlık arasındaki tercihim hep hüzünden yana olacaktır.”
Ben ki garip Süheyla. Ebabil'i ansam ne çare?..
Büyük makamlar zalim ve küçük insanlar tarafından yönetildikçe hep çocuklar ölecek ve bu âh hiç bitmeyecek.
“ Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste “ deyip yavaş davranılmamalı. Taşın altına eller sokulmalı. Tarihsel zamana “birlik”damgası vurulmalı. Yoksa o çocukların iki eli yakasında olur kayıtsız kalanların.