Menu
BORGES: HAYATI İPLEMEYEN HUYSUZ DÜŞÜNÜR
Deneme/İnceleme/Eleştiri • BORGES: HAYATI İPLEMEYEN HUYSUZ DÜŞÜNÜR

BORGES: HAYATI İPLEMEYEN HUYSUZ DÜŞÜNÜR

Borges'i tanımlamaya hangi sözcüğün yeteceğini ya da yetmeyeceğini düşünenler için kaleme alınmış bu biyografi kitabı, Borges hayranlarını hayretler içinde bırakacak detaylara sahip. Biyografiyi okurken, Borges'in alışık olmadığımız hatta yer yer yadırgayacağımız yüzüyle karşılaşıyoruz.

Biyografi kitaplarının en güzel yanı, bize kişi hakkında bazı sırlar vermesidir. Böylece okuyucu bu sırların yolaçtığı merak hissiyle kitabı bir oturuşta okuyuverir.

Elimizdeki  Jorge Luis Borges biyaografisi, bu merakın katsayısını hayli fazlalaştıran bilgiler  taşıması ile dikkat çekiyor.

Bilindiği üzere Borges, Latin Amerika edebiyatının en iyi temsilcilerinden ve dünya edebiyatına malolmuş bir düşünürdür. Fakat onu bu klişe sözcüklere sığdıramıyor oluşumuzun altında, onun yaşam öyküsündeki düzensiz kesitler yer alır. Bu durum, okuyucuyu bir kez daha Borges'i gözden geçirmeye iten önemli bir neden olarak görülmelidir.

Bu çalışmada, Borges'in kişisel problemlerinin başında gelen ileri miyopluğunun onun yaşamında yolaçtığı dramları görmekteyiz. Hatta bütün bir biyografinin bu izden etkilendiğine şahitlik edebiliriz.

Borges: Başka Bir Yüz

Bizim tanıdığımız verimli, çalışkan sürekli üreten, düşünen, itirazlar yapan eleştiren ve sözcüklerle kıyasıya mücadele içinde olan Borges'in bir başka yüzü ile karşılaşırız bu biyografide.

Kör oluşuna neden olan ileri miyopluğu nedeni ile sürekli mızmız, huysuz, asabi, kendinden ve çevresindekilerden nefret eden, bunu söylemekten asla çekinmeyen, yazdığı hiç bir eseri önemsemeyen, yazar-okur denkleminin tamamen tesadüflerle kurulduğuna inanan tabiri caizse bu yapıyı 'iplemeyen' bir Borges görürüz.

Borges'in bu ruh halinde sanki Cemil Meriç'in hayat tecrübesine denk düşen bir 'eksik'lik vardır. Gözlerini kaybediş sürecinde yaşanan bıkkın ve umutsuzluk hali Cemil Meriç'i sürekli üretmeye, okumaya ve yazmaya iterken, hiçlik duygusundan ancak bu şekilde kurtulduğunu bize yansıtır. Borges'te ise, ürettiklerini hiçleştiren yorumlarla, umutsuzluğu evrensel bir dile bürüyen bir düşünür görürüz. Onun bu tavrı, Budizmi araştırırken bile yatışmış değildir.

En büyük hayranlarından olduğu Schpenhaur bile onun bu duygusunu törpüleyememiştir.

Biyografide ayrıca, Borges'i bir yazardan çok bir okur olarak görüyoruz. Yazdıklarının karşına geçip onları bir okur gibi gözlemlemesi şüphesizki bu önemli düşünürün düşünce yapıtaşlarında derin ivmeler oluşmasına neden olmuştur. Bu duruş nedeniyledirki kendisi: ''Çok fazla okumuş olsam da başımdan çok az şey geçti.'' der. Fakat bir başka yerde bunu düzelterek: '' Ben bol bol okurken, pek çok şey olup bitti.'' diyecektir. Onun, okur koltuğuna kurularak yazdıklarını eleştirmeye başlaması da bahsettiğimiz huzursuz kişiliğinin bir ara yansıması olarak görülebilir.

Onun,  El-Hacedor'da yayımlanan Borges ve Ben anlatısı kendisi hakkında enteresan ipuçları vermektedir.

Sıkıcı sıradan bir yaşantının ortasında bulunan Borges, macerayı sevmeyen, yenilikleri enteresan bulmayan, çift karekterli yapısını sürekli açık eden, kendisini küçümseyen ve insanların hiçliği üzerine sürekli yorum yapan, görüntüsüyle çelişen farklı bir karekter çizer. Bu bizim tanımadığımız enteresen bir Borges portresidir.

Ömrü Sayan Harfler

Öte yandan bütün bir dünya edebiyatına malolmuş, fikirleri ve vizyonu ile edebiyatın damarlarına sızmış, büyülü gerçekçiliğin dünya edebiyatındaki önemli temsilcilerinden, bir çok ödülü bulunan ve yazdığı her makale ile ses getiren zeki bir düşünür vardır karşımızda. Bu Borges'in aşağıladığı, küçümsediği ve 'hiç'leştirdiği bir karekterdir. Ömrü, harflerle sayılı hale getirişi de yine bu ruh halinden beslenir.

Borges'in biyografisinde, diğer biyografiler gibi gizli kalmış sırlar, evliliklere, aşklara malolmuş inatlar, mutsuzluklar, huysuzlukların perçinlediği terkedilişler ve daha bir çok dram ile örülmüş güçlü edebi bir kişilik bulunuyor. Bir türlü kendisini sevemeyen bu düşünürün yaşadığı içsel savaş, onun edebiyat dünyasına kazandırdığı vizyonla çelişse de, bıraktığı düşünce mirası, yarattığı 'hiç'lik duyugusu ile başabaş gitmeye and içmiş gibidir.

Belki de bundandırki her yazar, yıllarını edebiyata vermesine rağmen bir gün kendisine şu soruyu mutlaka sorar: ''Geçen bunca ömrüme ne sığdırdım? Koca bir hiç!''

Borges hayranlarını şaşırtacak bu biyografi, edebi kamunun her yerde geçerli olan sarsılmaz kurallarının da aslında ne kadar zayıf olduğunu göstermesi bakımından önemli bir çalışma olarak görülmelidir.

Jorge Luis Borges- Jason Wilson
çeviri: Tonguç Çulhaöz
YKY, Temmuz 2011- İst.