Menu
BİZİM FİLİSTİN, BİZİM KUDÜS
Deneme/İnceleme/Eleştiri • BİZİM FİLİSTİN, BİZİM KUDÜS

BİZİM FİLİSTİN, BİZİM KUDÜS

İsrail işgalindeki Kudüs’ün çilekeş mukimlerinden biri olan Muhammet kardeşim (ki, el-Aksa’nın restorasyonundan sorumludur), her türlü dertten, şerlilerin şerrinden emin olması için dua ettiğim evinde gezi kafilemizden (benim de içlerinde yer aldığım) küçük bir guruba yemek ikram ettikten sonra, bir güzellik daha yapıp bizi Hz. Ömer’in (ra) Beytü’l-Makdis’e girebilmek için aştığı son dağa, Cebelü’l-Mükebber’e (Tekbir Dagı’na) götürdü.

Beni zamanlar değil mekanlar dînî istikamet üzre tutar.

Bu nedenle Mekke, Medine ve Kudüs’te darmadağın olurum. Çünkü hayretten, hassasiyetten ve mekana kazınmış anıların etkisinden adımlarım şaşar, ayaklarım birbirine dolaşır; yere basarken kıyım kıyım olur içim.

Felsefedeki ‘süreklilik ve eş-zamanlılık’ nazariyatı som bir pratiğe dönüşüp dün ile bugünün berzahında ve tanımı imkansız bir tereddütle ürkekliğin, uzak ile yakının kiyazmatik kesişimine oturuverir oralarda.

İşte Kudüs’te Tekbir Dağı’ndaydım ve halim yine buydu...

Bağlaçların hakimiyet kurduğu o iç-konuşmamda neler geliyordu dilime neler:

Ya ben Hz. Ömer’in (ra) durduğu yerde duruyorsam; ya ben onun mübarek ayaklarının izlerine basıyorsam tam; ya Bilal-i Habeşi el-Aksa’ya erişmenin mutluğuyla ağlamış ve onun mübarek göz yaşları tam da benim elimi koyduğum yerin üzerine düşmüşse...

Hz. Ömer’in (ra) Cebelü’l-Mükebber’den inerek Beytü’l-Makdis’e Peygamber Efendimizin (sav) girdiği ‘İsra Kapısı’ndan girişi; ve Hz.Davut’un (as) mescidinde namaz kılışı ve kendi adıyla inşa edilecek mescidin yerini işaretleyişi ve nesnelere kutsiyet atfedilmesine şiddetle karşı olduğu halde Hacer-i Muallak’ı temizletip açığa çıkarması…

Bilal-i Habeşi’nin (ra) Peygamber Efendimizin (sav) vefatından sonra okuduğu rivayet edilen son iki ezandan ilkini el-Aksa’da okuyuşu...

Sorular, bağlaçlar, anılar...

Soru kabul etmeyen ve Tevhid’e dahil anı olma değeri taşıyan hususlarla ilgili inancım ise şudur:

Kudüs’e (ve onun içinde yer alan Beytü’l-Makdis’e) Hz. Ömer’in (ra) baktığı gibi bakmak, ona Kur’an’la ve Hadislerle bakmak demektir.

Diğer bir söyleyişle Hz. Davut (as), Hz. Süleyman (as), Hz. Musa (as) ve Hz. İsa’ya (as) vd., mevcut Tevrat ve İncil’de Kuran’la da çelişmeyen bilgilerle anlatıldıkları için değil, Kur’an ve Peygamber Efendimiz (sav) onları zikrettiği, anılarını naklettiği için peygamber olarak inanıyor ve yine aynı nedenle anılarına (Muhammedi şeriatın verdiği bilgilerin sınırında durarak) hürmet ediyoruz...

Bu idrak üzere, Tekbir Dağı’nı Hz. Ömerce bakışın zarfı, Kur’an ve Hadislerdeki söz konusu bilgileri de onun mazrufu olarak görüyordum.

O dağda bulundurulmaktan, zamanın durduğu o mekanda geçmişle bugünün tekleşmesine tanık kılınmaktan mutlu olmalıydım. Çünkü o mekanın hükmü oydu; kendisinde geçmişe katılmak ve onun vesilesiyle Tevhidi bilgiyi ‘şimdide’ kendi özünce tanımak...

Başımı sağa, utanç duvarının kapattığı dünyaya çeviriverdiğimde ise zaman hareketleniyor ve mutlu olma düşüncesi yerini hemen hüzne, hınca, öfkeye bırakıyordu.

Utanç duvarının gerisinde tutsak olanlar, bu mekanların asıl sahibi olan dindaşlarımdı ve onlar yıllardır üç kilometre uzaklarındaki Beytü’l-Makdis’e hasrettiler.

Kapılara, geçitlere çöreklenmiş İsrail paryaları onların olan el-Aksa’dan onları uzak tutuyorlardı.

Dağılıştan sonra tekrar toparlanmak ve daralan kalbimi genişletmek için İlahi sözden başka neye tutunabilirdim:

‘Eğer siz (Uhud'da) bir acıya uğradınızsa, (Bedir'de de düşmanınız olan) o kavim de benzer bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz (zaferi bazen bir topluma bazen öteki topluma nasip ederiz.) Ta ki Allah, iman edenleri ortaya çıkarsın ve aranızdan şahitler edinsin. Allah zalimleri sevmez.’ (Âl-i İmrân, 3:140)

Özel olayla ilgili bir zikredişten, emir ile yasağı birlikte ihtiva eden genel İlahi hükme açılış…

Hüküm ‘iman edenlerin’ ortaya çıkarılmasıyla ‘şahitler’in edinilmesi şartına bağlı olduğuna ve inandığımız Allah’ın ‘zalimleri sevmeme niteliği’ni belirttiğine göre artık her söz, her yorum zait hale gelmez mi?

Hz. Ömer’in (ra) İslam toprağı haline getirdiği yer kıyamete kadar İslam toprağıdır. Dolayısıyla iman edenler için o topraklar ‘Bizim Filistin’ ve o  şehir ‘Bizim Kudüs’tür çünkü Allah’ın şartında, emir ve yasağında bir değişme olmaz.

Kudüs’e yolunuz düşerse, bunu yeniden ve yeniden idrak etmek için Tekbir Dağı’na siz de uğrayın.

O dağın sizi sevdiğini, sizin de onu sevdiğinizi görecek, Filistin davasına her şart ve durumda zafiyet, yorgunluk, korku, tembellik bulaştırmaksızın neden sahip çıkmanız gerektiğini çok daha iyi anlayacaksınız.

Zalimleri sevmeyen bizim Allahımız ‘her an yaratma halindedir’ (Rahman, 55:29), bunu sakın unutmayınız!

twitter.com/OmerLekesiz

(YENİ ŞAFAK, 20.07.2014)

ÖMER

Türk yazar, eleştirmen İlk ve orta öğrenimini Yozgat'ta tamamladı. Ankara Meslek Yüksekokulu Kamu Sevk ve İdaresi Bölümü'nü bitirdi.