Menu
biraz yalnızlık, biraz can sıkıntısı ya Rab!
Deneme/İnceleme/Eleştiri • biraz yalnızlık, biraz can sıkıntısı ya Rab!

biraz yalnızlık, biraz can sıkıntısı ya Rab!


Sıkıldım sizden, hepinizden… Yanınızda olmaktan habire; yo-rul-dum. Böyle uzak kalsak birbirimize, siz olmadan sizi daha mutlu edebilirim belki de! Ötekileşmek iyi bir fikirdir hani; kim bilir! Biraz da kendimle empati kursam diyorum… Zihnime, inatla büyüttüğüm farkındalığıma dayattığınız tüm sınav streslerinden, ötede, ruhuma kısa bir dönem tatili sunabilsem!

Öğrenmemi telkin ederek, öğrenmemi zorunlu kılarak ve bir de neyi nasıl öğreneceğimi, sınırlayarak, zamanımı kendi tasarrufunuzda kullanıyorken, buna karşın yaşamam için gerekli tüm ihtiyaçlarımda başımın çaresine bakmamı istiyorsunuz! Daha neler! Beni insan yapan tek aidiyetime, düşünebilme yeteneğime sahip çıktıktan sonra, bir hayvan gibi, içgüdülerimle devletlerinizde var olmamı, otlamamı, tenimi yalayarak temizlenmemi, düşüncelerinizi üç öğün geviş getirmemi, her gün beş vakit, olmadı her pazar işaret ettiğiniz uçurumlardan saf saf atlamamı istiyorsunuz. Ve siz aslında kendinizin bile umurunda değilsiniz; öyle garip ki!

Tüm seçenekler sizin kaleminizden çıkmışken, benim seçim yapma özgürlüğümün olması hiçbir şey ifade etmiyor. İşte bu yüzden nefret ediyorum sizden! Bunu söylemeye bayılıyorum. Olur da günün birinde sadece kendi sesimi duyabileceğim bir ütopyada uyanırsam güne, haykırmak istediğim ilk şey bu, sizden nefret ediyorum! Devletlerinizde doğmamış olsaydım, bir katil olabilirdim mesela. İnsan öldürmekten sonsuz haz alabilirdim. Bir imam olabilirdim örneğin, bir papaz, bir haham. Reenkarne olduğuma, önceki yaşamımda bir pilot olduğuma, yeniden doğduğumda bir yılanın bedeninde soluklanacağıma hem kendimi hem sizi inandırabilirdim pek âlâ. Sizin yerinizde olmaya bile azmedebilirdim; inanılmaz, değil mi? Çok saçma, değil mi?

O’nunla arama girmeseniz artık. Ben, sadece onun sesini duysam… Ya Rab, sen, bana yalnız kendini dost kılsan!

İnsanları bu kadar severken, onlardan her geçen gün bu kadar nefret etmeye dayanamıyorum… Kendime bu kadar inanıyorken, kendime her yeni gün lanet etmek beni yokluğa itiyor… Etrafımda anbean kurulan hayallerden, yapılan planlardan tiksiniyorum! İnsanlıktan öylesine uzaklaşıyoruz ki… Bazen asla geri dönemeyeceğimizi düşünüyorum.

Çocuk kalmamız, sonraki yirmi yıl boyunca konuşmak için parmak kaldırmak zorunda kalıp, bizi suale çekmekten hoşlanan, senin sınayışına özenen öğretmenlere cevap yetiştirmemiz, sadece karnımızı doyurabilmemiz için okullu olmamız, para kazanmamız, çiftleşmemiz, çoğalmamız, yaşlanmamız, vücudumuzdaki su oranının gitgide azaldığını, kuruduğumuzu fark etmemiz için seksen yıllık bir ömrü bize vermiş olamazsın! Hayatın her anında, attığımız her adımda hatırlamamız gereken şeyleri vicdanımıza sen kaydetmedin mi? Nefes aldığımız her an, her nefesimiz için sana şükretmemiz gerektiğini, her nefesin hediyesini yeni bir şey öğrenerek, gerçekliğimizin, yaradılışımızın farkına vararak ödememiz gerektiğini unuttuk!

Sana bu kadar ihtiyaç duyuyorken, tüm yolları sana varacak şekilde çizmemiz gerekiyorken, sahip olduğumuz bu unutabilme yeteneği…

Sırr-ı imtihan bu mudur ya Rab?

26.09.2009 / İstanbul

[email protected]

http://edebiyatuniversitesi.ning.com

Diğer Yazıları