Yazınsal türlerin içiçe geçmiş yapısının yadırganmadığı günümüzde yerele vurgu yapan ve bunu evrensel bir dil üzerinden gerçekleştiren yapıtlar çoğalmaya başladı. Doğu dünyasınınbitip tükenmez masal mirasının izleri yeni yeni sürülüyor ve kayıp hazine sandığından, her dokunana binlerce anlatı bulaşıyor. Büyülü bir dünyanın kapıları yeni kurmacalarla tam bir şölene dönüşerek açılıyor. Bu, bir yönüyle, modern biçemin geleneksel içeriklerle yeniden yorumlanmasıdır.
Bu şölene bizi davet edecek bir bilet var elimizde. 238 sayfalık, kurmaca içinde kurmacayla, düş, gerçek, rüya, hayal kavramlarına yolculuğa çıkacağımız bu bilet bizi, yüzyıllar boyunca kenara itip görmezden geldiğimiz, 'kocakarı masalları' diye küçümseyip dışladığımız o gizemli, muhteşem ve bitimsiz dünyaya yolculuğa çıkarıyor.
İhsan Oktay Anar'ın kitapları pek çok konu başlığı etrafında ele alınabilir. Yazar-anlatıcı-okuyucu üçgeninde romanların dili, rivayet anlatı dili, kahramanların adları ve tarihsel uzantılarının kurmaca metindeki izdüşümleri, düş-gerçek ikileminde kurgu ve buna benzer pek çok başlıkla incelenebilir. Konuyu ilgililere bırakarak biz başka bir pencereden bu anlatılara bakmak istedik.
Anar romanları, ilk insanın yaşam serüveninden bu yana insanların bir şeye inanma/tapınma/teslim olma güdülerinin somut nesnelerle giderildiği ve derin anlamlar yüklenerek zamanla mitolojinin ana konularını oluşturduğu dönemden günümüze dek, Doğu coğrafyasında hep zenginleşerek, birbiriyle bağını koparmadan ve bu eklemlenmeden anlatı geleneğini üreterek varolagelmiş 'harikulade' ya da popüler adıyla 'fantastik' unsurları fazlasıyla taşımaktadır.
Puslu Kıtlar Atlası, düş gören bekçi ile okuyucuyu yepyeni büyülü bir dünyaya uyandırır. Kitap bir romandır ama Anar, romanı evirip bir daireye dönüştürerek – ki daire yuvarlak değildir der Yağmuru Beklerken adlı film- Doğu'nun harikulade masal atlasına teğel yapar. Kopmuş ilmikleri tek tek romana bağlarken okuyucuyu da kurgular. Dolayısıyla daha en başında okuyucu, metin ve hikayenin bir parçası olarak türle bütünleşir. Kaderine razı okur, metin onu nereye sürüklerse gidecektir artık.
Anar, okuru kendi başına bırakmadan onun, 'inancını askıya almasına' yardım eder. İkiyüz küsur sayfa boyunca devam edecek bu 'askıya alma' cesaretini daha ilk sayfada, kurgu bitene kadar onu idare edecek aşıyı yapar.
Metin modern değildir. Mayası geleneksel, kutsala göndermeleri yoğun( mesela Kitab-ı Hiyel'deki anlatıların çoğu Taberi tarihiyle örtüşüyor), mitolojik uzantılara sahip pek çok tefsir, menkıbe anlatılarla doludur. Biçemi modern olan adına 'roman' dediğimiz bir masal anlatıdır. Bu yönü ile edebiyatımızdan kovulan cin ve periler, bu tür örneklerle yeniden aramıza teşrif etmiş görünmektedir.
Harita dolu sandığın içinde bir haritada kendine yer bulan dayı, yokluk-varlık ikileminde tasavvufi argümanlara gönderme yapar. Kubelik'e tercüme etmesi için verilen kitap, kurgunun bilinmezliğine ciddi bir atıfken, Uzun İhsan Efendi'nin, düşlerin, 'uyku esnasında, ruhun bedenden ayrılıp çeşitli yerlere gitmesinin bir eseri' olduğuna inanması, Bünyamin'in rüyasında tavana kadar yükselip tekrar yatağa girmesi, düş-gerçek geçişleri, rivayet dili, kutsal kitaplarda geçen peygamber adlarının ve sıfatlarının yaratıcı zekaya uğrayarak dönüşmesi, bilindik mitlerle bağ kurarak dini motiflere gönderme yapması, Anar'ın yapıtının fantastik olarak değerlendirilmesine katkı sağlar.
Okuyucu tarih-düş ekseninde inancını bir süreliğine -kitap bitene dek- askıya almaktan hoşnuttur. Mesela, Bünyamin canlı canlı toprağa verilir. Kendisi kendisini uykudan (düşten, ya da ölümden) uyandırır. Üstü başı topraktır. Bunun düş mü gerçek mi olduğuna karar veremez.
Bunun gibi iksirler, zehirler, panzehirler, uğursuz eşyalar, paralar, haplar, sihir, harita v.b. pek çok unsur fantastik dünyadaki temaların süs eşyaları gibi karşımıza çıkar.
Kitabın belki de tek demirbaşı 'yol gösterdiğine inanılan kitab'ın varlığıdır. Kitap Bünyamin'e babası tarafından verilmiştir. Baştan sona yaşanan bütün serüven ve olaylar Bünyamin'in kitabı rastgele açıp okumasıyla tek bir cümlede ete kemiğe bürünür. Bu yönü ile kitabın tamamına hakim olan 'irşad edici'lik söz konusudur. Geleneksel anlatılara bağlanan en güçlü bağ bu kitaptır.
Yine bu bağlamdan hareket ettiğimizde kitap bir kurgusal kitabı, kurgusal kitap ise bir düşü doğurur. Sarmalı oluşturan ya da devinimi sağlayan bu kitaptır aslında. Hem özne hem nesne olarak varlık gösterir. Ancak, kitabın sonunda onun da bir düş olup olmadığını sorduracak bir hayale bürünür.
Anar'ın bir felsefeci olması, kitaplarındaki fonun, folkloru bol tarih manzaralarına boğulmamış olmasını da beraberinde getiriyor. Bu gereklilik, bütün romanlarında fazlasıyla yer kaplar ve felsefi açılımlarla metinler zenginleştirilir.
Bilgi ve kaynağı, öznenin varlık alanı, sonsuzluk, karanlık, boşluk, evren, varlığın kökeni ve bitiş serüveni üzerindeki spekülasyonlar, insanın arayışı gibi ucu açık ve zengin felsefi konuların keyifle metne yerleştiğini görüyoruz.
Bu yönü ile Anar J.R.R. Tolkein'in tarzının Doğu verisyonu gibidir. Bir dil bilimcisi ve kültür tarihçisi olan Tolkein ilk yapıtlarından itibaren alanının bütün birikimini okuyucuya taşımada edebiyatın naif ve bakir olanaklarından faydalanmıştır. Bu az akademisyene nasip olan bir durumdur. Hem matematik bölümünde ihtisas yapacak hem de alandan edindiğiniz birikimi edebiyatın serin sularına salarak geniş kitlelere ulaşacaksınız. Tabiki burada edebiyatı besleyen önemli dalların tarih ve felsefe olduğunu da unutmamak gerekir. Anar, alanının bilgisini edebiyatın coşkusu ile birleştirebilmiştir.
Anar'ın bir felsefeci olarak taşıdığı bilginin onun bundan sonraki edebi serüveninde de belirleyici olacağını söylemek öngörü olmasa gerek. Bu yönü ile Anar, 'Türk edebiyatının yetiştirdiği' değil, felsefi özgünlüğün, kuralları yıkarak edebiyat gibi sonsuz, sevecen, naif, duygusal, hesapsız ve evrensel düzlemde kendini rüzgarın yönüne bırakmadan yerele tutunurken evrensele 'iz' bırakan bir akademisyendir.
Anar bu bakımdan yerel donelerin evrensel izdüşümüdür.
Diğer romanlarında da metafor anlatılar bulunur. O, masal dünyasının insanın özgürlüğünde önemli bir katman olduğuna hepimizi inandırmak azminde gibidir. Kitab'ül Hiyel'de mucitlerin dünyasına yolculuğa çıkarız, Efrasiyab'ın Hikayeleri'nde Cezzar Dede'ye kulak kabartırız. Amat ise başlıbaşına bir serüvendir.
İyi yönetmene emanet edilmeli.
Anar Doğu fantastiğinin Tolkeın'ı olur mu bilinmez. Fakat onun kurgu-romanlarına katkı sağlayacak bir sonraki aşamanın sinema olduğunu söyleyebiliriz. Son derece ince kurgulanmış, akıcı bir uslup taşıyan, teknolojik efektlere kurban edilmeyen bir sinema yapıtı ilginç olurdu. Kurguların beyaz perdedeki duruşu için yetkin yönetmenlerin harekete geçmesi halinde Tolkeın'in başarısını yakalamak hiçte zor görünmüyor.
(2009 Haziran)