KAHİRE MEKTUBU 1
Şimdi de ehramlar ülkesindeyiz
Sağda Musa’nın bayrağı dikili
Solda Firavun’un
( Sezai Karakoç, Hızırla Kırk Saat)
Bugün sütunlarının küskün ihtişâmıyle,
Ne ser-nigûn oluvermiş, aman bakın Nil’e!
‘Mehmet Âkif Ersoy, Fir’avun ile Yüz Yüze)
Kahire adı hep uzak ve sisli bir şehir imgesi çağrıştırmıştır bende.
Uzak ve sisli.
Şehri yakıp kavuran kızgın bir güneş.
Çölün ortasında kendi varlığının farkında olmadan yaşayan gizemli ehramlar.
Ve Nil.
Ve Mehmet Akif ( Mısır adını duyunca hep aklıma gelir)
Şimdi Mayıs ayının son günlerine doğru geldiğim Kahirede’yim işte.
Hiç düşünmediğim bir zamanda, plansız ve proğramsız bir şekilde sürüklendim buraya.
İtiraz etmedim Kahire’ye, edemedim, hiç zamanı değildi diyemedim.
Sen beni çağırıyorsan bir bildiğin vardır dedim ve geldim.
Çünkü Kahire bir bildiği olan şehirlerdendir diye düşündüm.
Musa (a.s)’nın ve Yusuf(a.s)’un şehridir.
Yeryüzünü yeryüzü yapan şehirlerdendir.
İnsanlığın yazgısında eli olan şehirlerdendir.
Ortadoğu’nun karmaşık kaderinin ilk ilmikleri dokunan şehirdir.
Şehre geldim ve Nil’i gördüm.
Nil’i hergün gördüm.
Şimdi de bu yazıyı yazdığım odadan çıksam, salona geçsem ve baksam Nil’e.
Sabah saatleri ve şehrin üzerinde yoğun bir sis var.
Irmağın üzerini ince bir tül gibi örten sis bir süre sonra dağılcak.
Sabahları serin ve sisli şimdilik.
Ama öğleye doğru sis dağılıyor ve gece yarısına kadar sıcak yakmaya başlıyor şehri.
Bu saatlerde balıkçı tekneleri dışında sessiz ve sakin Nil.
Akşamın ışıklarından ve gürültülü turist gemilerden iz yok.
Nehir derin bir sessizliğe gömülmüş; bir kaç balıkçıya rızık vermeye hazırlanıyor.
Tam karşıda bir balıkçı teknesi var.
Önce üç kişi görüyorum üzerinde; bir kadın, bir çocuk, bir adam.
Nil’de rızkını arayan bir aile diye düşünüyorum.
Kadın kürek çekiyor, erkek ağları nehre bırakıyor, yedi sekiz yaşlarında bir kız çocuğu da seyrediyor.
Kadının kürek çekme hızıyla adamın ağları nehre bırakma hızı uyumlu.
Sonra bir çocuk daha çıkıyor ortaya, bir daha çıkıyor; toplam beş kişi oluyorlar.
Kimbilir ne zaman çekecekler ağları, ne kadar balık çıkacak, bu gün karınları doyacak mı?
Ve Nil binlerce yıldır olduğu gibi sisler içinde sessiz ve derin akamaya devam ediyor.
Bu şehre ilişkin ilk izlenimlerim hiç de olumlu değil.
Yoğun bir trafik; kirli, gürültülü ve pahalı bir şehir, etrafta sürekli bahşiş isteyen insanlar.
Bir haftayı geçirdiğim ve altı ay kalacağım bu şehre ilişkin ilk izlenimler böyle.
Umarım bu altı ay boyunca gelirken yanıma yol arkadaşı olarak aldığım iki insan, Sezai Karakoç ve Mehmet Akif Ersoy beni yalnız bırakmazlar.
Ya da onlar beni buralara çağırdılar kimbilir.
Çağrıya uydum ve geldim.