Menu
YUNUS EMRE ÖZSARAY İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • YUNUS EMRE ÖZSARAY İLE SÖYLEŞİ

YUNUS EMRE ÖZSARAY İLE SÖYLEŞİ

"Distopik Cinnetten Kaçış" dördüncü hikâye kitabınız. İlk kitabınız "Kefendeki Misket"ten beri 12 sene geçmiş. Bu on iki senede yazarlığında neler değişti, neler aynı kaldı?

Her kitapta farklı bir tavırla okurun karşısına çıktım. Bu bir üslup arayışı değil daha çok o kitabın muhtevasının gerektirdiği biçimsel bir tercih oldu. Bir de ilk kitap masumiyeti diye bir şey var. Samimi oluyor insan. Pek lafı dolandırmıyorsunuz. Oyunlara girişmiyorsunuz. Beninizle işiniz bitiyor. Gözünüzü kendinize dair bir geçmişe değil ya toplumunuzun geçmişine ya şimdiye ve geleceğe döndürüyorsunuz. Benim de biraz öyle oldu. Muhteva açısından Mecnun’un Şehri Terk Edişi, bizim tarihsel serüvenimizin izlerini taşıyordu. Noksanlar, biraz şimdimizle ilgiliydi. Distopik Cinnetten Kaçış ise geleceği mesele edindi. 

Son yıllarda pek çok edebi metinde "distopya" teması yer alıyor? Sizce nedir bu yükselişin sebebi? Sizin "Distopik Cinneti"niz bu yükselişin içinde nasıl bir yerde duruyor?

Belki dünyanın bütünüyle distopik bir hal alması olabilir. Mesela size cevap yazmadan önce sosyal medya araçları zihnimizi okuyor olabilir mi diye bir forum tartışmasını okuyordum. Bu distopik bir durum değil mi? Oysa hiç de distopik değil, insanlar bunu tartışıyor, ciddi ciddi böyle bir şeye ikna olmuş durumdalar. Bu şimdinin gerçekliği olmuş durumda. O halde biraz  kendimizden kurtulup çevremizi gözlemlesek zaten kaçınılmaz şekilde bu distopik durumların içinde olduğumuzu göreceğiz sanırım bu durumlara yazarlar kayıtsız kalamıyor. 

Hikâye anlatma hep temel ihtiyaçlardan biri. Yapay zekâ çağında edebi bir metin olarak hikâye nasıl devam edecek? Devam edebilecek mi? 

Marshall Mcluhan’ın meşhur ettiği bir ifade var. Diyor ki “Araç amaçtır.” Bugün bizim edebiyatımızda ve dünya edebiyatında hâlen geçerli olan modern hikâye ve roman matbaanın çocuğu.  Bir de Walter Benjamin’e kulak verelim, diyor ki “…hikâye anlatıcılığının gerilemesiyle sonuçlanan sürecin ilk belirtisi, modern çağın başında romanın doğuşudur. Romanı hikâyeden ve daha dar anlamda destandan ayıran, esas olarak kitaba bağımlı olmasıdır. Romanın yaygınlaşması, ancak matbaanın icadıyla mümkün oldu.”  Şimdi soruya tekrar dönecek olursak, sözlü kültür çağından, basılı kültür çağına geçilmesi roman türünün ortaya çıkmasına sebep olmuşsa, dijital çağın şu günümüzdeki zirvesi olan yapay zekâ da mutlaka anlatıya etki edecektir. Matbaa ile destan, romans çağı kapanmış, roman, modern hikâye çağı açılmıştı. Bugün dijital araç neyi doğuracak. Hikâye devam edecek mi? İnsanlık var oldukça hikâye devam edecek ama dünya sürekli üzerine eklenerek devam etmiyor kanaatimce. Ortada bir döngü var, bu döngü dijital dünyanın yapay zekânın getirdiği imkânlarla yeni bir formda sözlü kültürü diriltecek görünüyor. 

Kitabınız "Alt" ve "Üst" başlıklı iki bölümden oluşuyor. Bu hikâyelerde alt üst olan nedir?

Zaman. Tarih. Toplum. 

Daha önce hiçbir kitabınızda yer vermediğiniz kadar kelime oyunları ve ironi var kitapta. "Bilin Çakışı", "Saatlerle Oynama Enstitüsü" gibi. Bu kelime oyunlarına, ironiye neden ihtiyaç duydunuz?

İroninin pek yeni olduğunu söyleyemem bende. Diğer kitaplarımda da vardı. Ama kelime oyunlarından sınırlı da olsa istifade ettim diğer kitaplarda olmadığı kadar. Bu da sanırım, okuduklarımın bir etkisi olsa gerek. İnsan değişiyor zamanla. 

Nazım Hikmet'ten Cemal Süreya'ya Tanpınar'dan Cortazar'a göndermelerle yüklü bir kitaba imza atmışsınız. Bu göndermelerin metne katkısı ve etkisi nedir?

Bunu her zaman sevdim. Metnin anlam dünyasını başka metinlerle ilişkiler kurarak genişletmek hoşuma gidiyor. Bu sayede bazen edebiyat tarihine, bazen daha önce okuduğum bir yazara hem borcumu ödediğimi düşünüyorum hem de onlarla hesaplaşmış oluyorum. Ama her şeyden önce hikâye bu sayede sınırlarından daha öte bir anlama uzanmış oluyor diye düşünüyorum.

Kitap henüz yeni. Yine de soralım. Yazı gündeminizde neler var?

Sürekli yeni gündemlerim oluyor. Şu sıralar Nurettin Topçu üzerine çalışıyorum. Ama daimî gündemim  uzun zamandır elli kuşağı hikâyecileri. Bitmeyen gündem oldu bu bende. Sürekli okumalar, yeni notlar. Yazıyla ilgili bütün sürpriz yazı gündemlerini bir yıllığına askıya alıp her gün düzenli olarak çalışmak istiyorum ama bir türlü olmuyor, sürekli araya başka şeyler giriyor. 

SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle
Diğer Yazıları