Menu
ŞENAY BOSTANCI İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • ŞENAY BOSTANCI İLE SÖYLEŞİ

ŞENAY BOSTANCI İLE SÖYLEŞİ

Şenay Bostancı kimdir?
Sanat eğitimine Keskiner Atölyesinde Cahide Keskiner’den tezhip eğitimi alarak başlayan Şenay Bostancı, daha sonra Topkapı Sarayı Nakkaş hanesinde iki yıl eğitim almış ve mezun olmuştur. Cahide Keskiner ile Yıldız Sarayı Şale Köşkünde ekol çalışan Şenay Bostancı iki yıl Hikmet Barutçugil’den ebru eğitimi, üç yıl minyatür ustası Yakup Cemden minyatür dersleri almıştır. Sanatçımız, halen 2002 yılında kurduğu Simurg Art Gallery’de sanat çalışmalarını sürdürmektedir.

Suya Yolu Düşenlere

Ebruzen bir katre aşk idi
Ararken kendini bin yıldır suda.
Renk oldu, ebru oldu düştü suya
Bazen lale, bazen gül ve daha niceleri,
“Çay filizi” oldu yazgısı Şenay’ın fırçasında
“Sanatçı” seyrederken eserini
Ne ebruzen vardı, ne fırçası ne de su
Bir “çay filizi”ni gönlünüzde yeşerttiniz, sonra onu suya düşürdünüz, iradeniz, hayal gücünüz ve renklerle birleştirip tarihte ilk kez ebru sanatına dâhil ettiniz ve onu nesilden nesile kalacak bir kitabın kapağında ölümsüzleştirdiniz. Bunun sizce anlamı nedir? Ebru sanatında bir deseni ilk kez oluşturmak önemli mi?
Araştırmacı Muhammet Safi , Başbakan’ın soyuna da ışık tutan “Rize Tahrir-i Öşür Envanteri” adlı, içinde 150 yıl önceki orjinal öşür kayıtlarının da bulunduğu mükemmel bir eser meydana getirdi. Eserin kapağına da Rize’nin sembolü olan mavi yeşil renklerle bir “çay filizi”nin ebru olarak yapılması düşünüldü. Bu iş için seçtikleri kişi de ben oldum. Böylece vakti gelen tarihte bir “çay filizi” ebruya dâhil oldu ve bunu gerçekleştirmek de, Yüce Rabbimizin izniyle bana nasip oldu. Ebru sanatında ilk defa yapılan bir desen, sanatçısının adıyla anılır. “Çay filizi” de kaderin tecellisi olarak benim adımla anılan bir desen oldu.
-Gündemdeki bu konuyu öğrendikten sonra ebru ile ilgili sorularımıza başlayabiliriz. Ebru nedir? Bize kısaca tanıtır mısınız?
-Ebru, kitre ile yoğunlaştırılan suyun yüzüne toprak ve toz boyalarla resim yapma sanatıdır. Daha sonra bu resimler kâğıt veya başka zeminlere aktarılır. Ebru, ebruzenin duygu ve düşüncelerinin sudaki yansımasıdır. Geri dönüşü ve tekrarı olmayan gizemli bir ahenktir. Aynısı yapılamadığından eşsizdir. Ebruda su yüzüne düşen boyalarda, sanatçının iradesi belirli bir noktaya kadardır. O noktadan sonra sanatçının ebruya teslim olmaktan başka çaresi yoktur. Ahlaki bir öğretisi ve ilahî bir güzelliği vardır. Farsça ebri, bulut, Çağatayca ab-ru, su yüzü’den gelmektedir. En eski ebru’nun Topkapı Sarayı’nda Arifi’nin 1539 tarihli Guy-u Çevgen adlı eserinin sayfa kenarında olduğu söylenmektedir. Malzemeleri, su, kitre boya, öd, fırça, tekne, zamk, tel çubuk, kâğıt, nefttir. Battal, şal, gel git, bülbülyuvası, hatip, çiçek ebru gibi daha birçok çeşit ebru vardır.
-“Yaptığım her desende benim o an ki ruh halim hâkim… Dolayısıyla yaptığım her ebruda aslında yaşayan benim…” diyorsunuz. Buradan yola çıkarak ebru bir kendini ifade etme sanatı mıdır?
-Ebru bir aşktır ebruzen için. Bu aşkta suya yazılan da sanatçının duygu ve düşünceleridir. Sanatçı, kitreli suyun başına geçtiğinde dünyadan, nefs’ten kopar, bir arınmışlık haline girer. O andan itibaren ruhun bedene hükmü başlar, ebruzenin iç dünyası suya yansır ve ebru olarak ortaya çıkar.
-Ebruyu bildik sanat dallarından ayıran özellikleri nelerdir?
-Ebrunun boyası topraktan, fırçası gül dalındandır. Tekneye düşürülen bir damlayla başlar her şey. Bazen bir çiçek olur bazen bir dal, bazen de yazgısı değişir Şenay’ın elinde bir “çay filizi” olur. Ebruda suya atılan renklere ve desenlere bir noktadan sonra müdahale biter, su, hâkimiyeti ele alır ve siz ona teslim olursunuz. Su, sizin istediğinizi değil kendi istediğini verir size. Bu teslimiyette ebru, size her seferinde tek bir eser verir ve asla onun benzeri yapılamaz.
-Ebruculukta “klasik çalışmak” önemli midir? Çağdaş yorumlar getirme konusunda ne düşünüyorsunuz?
-Çok önemlidir. Geleneği yaşatma adına ben klasiği tercih ediyorum. Malzemelerimi ve boyalarımı dönemin şartlarına göre hazırlıyorum. Öğrencilerimle de bu tarz bir çalışma yapıyorum. Ebru sanatı fazla yoruma açık bir sanat değildir. Belirli bir inancın, kültürün, dönemin suya yansımasıdır. Üzerinde fazla oynanamaz. Değiştirilemez. Çağdaşlık adına olsa bile ebrunun çıkış noktasına ters düşen yorumlar onun özgünlüğünü zedeler.
-Ebru genellikle tasavvufla birlikte anılan bir sanat dalıdır. Siz bu konuda neler söyleyeceksiniz?
-İslam sanatlarının hepsinin çıkış noktası aslında tasavvuf ilmidir. Ebru, cüzi iradeyle külli iradenin birleşmesinden meydana gelir. Ebruzen, teknesinin başında tefekkür halindedir. Sudaki desenlerin oluşumu ona Allah’ı hatırlatır. Su nakışında her şey bir damladan başlar, bir noktadan sonra damla ne kadar büyür nasıl şekil alır bilinmez. Ebruzen, teknesinin başında külli iradeye teslim olur, gönlü benlikten uzaklaşır. Her ebrunun tek oluşu, insanın yaradılışına benzer.
-Genellikle ebru ustalarının kendilerine simge olarak seçtikleri bir renk, bir desen vardır? Sizin böyle bir simgeniz var mı?
-Herhangi bir simgem yoktu, “bıraktığım örneklerle anılırım” diye düşünüyordum. Fakat bazen her şey düşündüğünüz gibi olmuyor. Bir şeyler kaderin tecellisiyle değişiyor. Benim de simgem böyle bir tecelliyle oluştu ve bir “çay filizi”nin bahtına da bana simge olmak düştü.
-Ebrunun sizce bir sırrı var mı? Varsa nedir?
-Su yüzüne nakış atmanın sırrı kendi içinde saklıdır. Bu sırrı çözebilen var mı bilinmez. Ebruzen, ömrünü bu sırrı çözmeye çalışmakla geçirir.
-Ebru sanatı zor ve sabır isteyen bir sanat dalı mıdır?
-Evet, fakat zorluklar aşılmak için vardır ve sabrı beraberinde getiren sevgidir. Ebruzen, bir teknenin önünde diz çöktükten sonra yüreğine sevgi düşmüştür artık. İstese de ebru’dan vazgeçemez. Su alır götürür onu ruhunun derinliklerine. Ne yorulduğunu hisseder, ne de sabrettiğini…
-Ebru sanatının tamamen usta çırak yöntemiyle öğrenildiğini biliyoruz. Bu sanatı yaşatmak için yeterli sayıda hoca var mı? Varsa bu değerli hocalarmız sanatlarını nerelerde icra ediyorlar?
-Yeterli sayıda olmasa da bu sanata gerçekten gönül vermiş çok büyük gelenek ustaları ve hocalarımız var. Onların hepsi, o kadar kıymetli ki burada birini anmayı unutabilirim kaygısıyla isim zikretmekten imtina ediyorum. Bu değerli hocalarımız, devlet destekli, özel ve derneklerin bünyesindeki kurslarda veya kendi atölyelerinde çalışmalarına devam etmektedirler.
-Klasik sanatlarımızı yaşatmak ve insanlığa sanat diliyle ulaşmak için Simurg Art Gallery’i kurdunuz. Burada çalışmalar nasıl gidiyor? Hedefinize ulaştınız mı? Klasik sanatlara ilgi nasıl?
-Simurg Art Gallery’de ebrunun yanısıra tezhip minyatür gibi çalışmalarımız da var. Burada bu sanata gönül vermiş değerli hocalarımızla, geleneksel Türk sanatlarını gelecek kuşaklara taşımaya çalışıyoruz. Her yaştan ve meslekten öğrencilerimiz var ve bu sayı artarak devam ediyor. Tabi ki, amacımız öğrencilerimizi birer tezhipçi, minyatürcü, hattat, ebruzen olarak yetiştirmektir. Öğrencilerimiz arasında çok başarılı olanlar var. Bu kursları tamamlayan herkes bir ebruzen, bir tezhipçi veya bir hattat olamıyorsa da en azından bu sanatları derinliğiyle tanıyor, bir gönül bağı oluşturuyor ve takipçisi oluyor. Bu da sanatın sürekliliği için son derece önemli bir husustur. Çünkü tüketilmeyen hiçbir şey üretilmez.
-Geçmiş yıllarda birçok önemli karma ve kişisel sergiye imza attığınızı biliyoruz. Bu sergileri nerelerde açtınız? Bu yıl ve gelecek yıllarda da böyle sergi projeleri var mı?
-Greenpark Hotel, Kastamonu Rıfat Ilgaz Kültür Merkezi, İstanbul Basın Müzesi, Koska Sanat Galerisi, Cevahir Kongre Merkezi ve birçok yerde karma ve kişisel sergiler açtım. Bugünlerde Simurg Art Gallery olarak Dolmabahçe Sarayı’nda yeni bir sergiye hazırlanıyoruz. Bunun yanı sıra yeni bir proje olarak da Çırağan Sarayı’nın iki geçişi ebru desenleri ile süslenecek. Bunun için de çalışmalarımız devam ediyor.
-Ebru sanatının kişiliğinize yansımaları nelerdir?
-Ebru, sanatçıya teslimiyeti öğretir. Sudaki nakış bir noktadan sonra başına buyruktur. Sanatçı ona boyun eğmek zorundadır. Ebruzen, kitreli suyun başında öncelikle kendinin neden bu âlemde var olduğunun farkına varır. Sonra bir çeşit arayış içine girer, iç gözlem yapar, kendini sorgular, eğitir, biçimlendirir, nefsini terbiye eder. Ebruzen, ebru ile sabrı, sevgiyi, huzuru, neşeyi, sükûnu, ilahî aşkı ve teslimiyeti öğrenir. Ayrıca ebru, kişinin tekâmülüne zemin hazırlayan bir sanat dalıdır.
-Ebru sanatıyla uğraşmak isteyenlerde ne gibi kişisel özellikler olmalıdır?
-Ebru, sabır işidir. Aşama aşama öğrenilir. Birini öğrenmeden diğerine geçemezsiniz. Ebruyu sevmeniz şarttır. Eğer siz teknenin başına sevgiyle geçmezseniz, su size hiç bir şey vermez. Çünkü suya düşen sizin duygu ve düşüncelerinizdir. Sabır ve sevgiye sahip olan herkes ebru yapabilir. Bundan fazlasını da zaten ebru öğretir ebruzene...

Diğer Yazıları