Menu
BETÜL NURATA İLE SÖYLEŞİ
Söyleşi • BETÜL NURATA İLE SÖYLEŞİ

BETÜL NURATA İLE SÖYLEŞİ

Farklı bir dil anlayışınız var. Konuşma diline yakın diyebiliriz ama tam konuşma dili de değil. Siz nasıl tanımlıyorsunuz? Nasıl ve hangi kaygılarla inşa ettiniz bu dili?

Sinema gibi. Kamerayla çekilen, ekranda izlenen bir film. Görüntü ve sesin aktığı canlı dinamik neşeli bir dil. Öyle diyorlar. Bazıları cıvıl cıvıl öykülerin yazarı diyor. Teşekkür ederim. 

Öykülerinizde kendinize ait bir atmosfer var. Bu atmosferi nasıl mümkün kılıyorsunuz?

Güçlü hızlı bir giriş. Seviyorum böylesini. Sonra müzik. Sonra renkler. Işık. Hissetmek. Hissetmek ve hissettirmeye yönelik bir niyet, arayış, çaba. Cevabım kısaca böyle olabilir. Kullanılan her enstrüman atmosferi besler. Betimlemeler, diyaloglar, sesler, kokular. Bütün enstrümanların elden geldiğince vaktinde ve güzel çalınmasını sağlamak yazarın işi. Bazen susarak bazen çok konuşarak bazen de seyrederek. 

Ahmet Murat sizin için “Cebinde sakladığı boks eldivenlerini görmüyorsunuz ama hissediyorsunuz”. Bu cümle ironinizle de ilgili sanki. İroni mevzuunun sizin için anlamı nedir?

İroni karşılaştığımız saçmalık ve tutarsızlıklardan doğuyor. Mizacın etkisi de kaçınılmaz. Yumruklarını sıkıyorsun işte. Bunun hissedilmesi sevindirici. İyi ki ironi var. Yaşasın ironi. Gereğince kullanıldığında zengin ve neşeli metinler çıkıyor.  Daha katmanlı daha anlamlı öyküler okuyoruz. Yoksa dayanamazdık, katlanamazdık olan bitene. Sadece olan bitene değil, kendimize de.

İlk kitaba aldığınız tepkiler ve ödül ikinci kitabınızı etkiledi mi?

Allah bilir, ben bilemiyorum gerçekten. Ölçemiyorum.  Ama muhakkak etkisi olmuştur. Hemen her şey gibi.  Hava gibi su gibi. Yaşadıklarımızın hemen hepsi gibi. Her şeyin birbirine az ya da çok bir etkisi var. Karşılaştığımız her şey, her şeyle ilişkili. Bunu kabul ediyoruz.  Ödül ikinci kitabı etkilemiş midir? Düşünüyorum… İstanbul’dan uzak kalmaktan daha çok değil. Ödül olmasaydı nasıl olurdu bunu bilmek de mümkün değil. Belki de yola devam etmenin işareti, başka süreçlerden kaçınmamın sebebi olmuştur. Ne olursa olsun Necip Fazıl’ın yanında adımın yazılması çok güzel.  

Kitabınızı “Düşenler’e” ithaf ettiniz. Düşmenin anlamı ne sizce? Niçin düşenler ithafı hak ediyorlar?

İrtifa kaybı diyebiliriz. Bulunduğun mevkiden gerilere düşmek. Tuğla üstüne tuğla koyamamak. Parça parça dağınık bir hayat. Amaçtan yoksunluk, hedefsizlik, büyük çok büyük bir boşluk. Hareketsizlik ve durgunluk. Sonra gerilere, gerilere daha gerilere düşmek. Derin, can yakıcı bir mesele bu. İçsel neşeni kaybetmek, derin bir kırgınlık, küskünlük. Düşmenin anlamı bu benim için. Karanlıkta kalmak. Hakikaten karanlıkta ve çıkışsız kalmak. Tam da Kitap’ta bahsedildiği gibi. Karanlıklar üstüne karanlık. Şimdi bu insan için üzülmemek, bu halden kurtulsun diye dua etmemek, ümit vermemek, “senin yerin burası değil, ha gayret” dememek ne mümkün.

İnsan ancak etrafından ümidi kestiğinde, evet ancak böyle olduğunda göğe bakmayı aklediyor. Çoğu zaman böyle. Sormaya ve konuşmaya başlıyor. Yıldızların ayın gökyüzünün ötesini görmeye çalışıyor, oradan bir ses gelsin diye yana yakıla bekliyor. Aslında ses hep geliyor. O sesi duyacak kalp nerede? Ne zaman ki ben yenildim, ne zamanki ben yenildim diyor evet, ihtiyaç duyduğu kapılar da aralanmaya, eli kalbi çevresi aydınlanmaya başlıyor. Yavaş yavaş yeşermeye çiçeklenmeye neşelenmeye başlıyor. Bu anlar çok özel. Sadece yaratıcısının kuluna baktığı an. Ne güzel bir an. Başkalarının değil sadece yaratıcısının onu gördüğü an, paha biçilmez.

İşte nihayetinde göğe bakmayı akleden, bu garip yalnız varlık, ne kadar bozulmuş olursa olsun umulur ki ithafa da layıktır, arınmaya da. Muradımız odur ki, sadece düştüğünde değil, her anında aşkın olanı hatırlasın.  

Kitap taze sayılır ama yine de soralım. Tezgahta neler var?

Ooo… Zor soru, sır soru, kilit soru. Kısaca göz atıp kaçalım. Yalan yok:

Evgeny Grinko; Valse, Nazende Sevgilim; hicaz. Biraz domates biraz patlıcan ve keskin bir bıçak. Bilinçsiz ebeveyn, dominant öğretmen. Hepsine selamet dilerim. “Kırk Hadis” ihya ediyor. Kanaviçe rahatlatıyor. Tavsiye ederim. Çayımla kahvemle kalemimle ümidimle her gün tezgahın başındayım. Allah Kerim. 


SUAVİ

1972 İstanbul doğumlu. İlk şiiri 1991 ekim ayında Türk Edebiyatı dergisi okur mektupları sayfasında yayınlandı. Pek çok dergide dergi ve gazetede yazı, şiir ve röportajlarıyla yer aldı. Sebepsiz Serçe, Taş Suya Değince, Heves ve Tövbe Gölgeliği isminde dört şiir kitabına, Kırk Gri Hırka ve Dünyanın Çekmeceleri isminde iki hikaye kitabına imza attı. Ayrıca Pierre Karton namı-ı müstearıyla Horkhaymır’dan Alzhaymır’a Türk Aydını isimli bir de mizah kitabı mevcut.

Daha fazla görüntüle