oradan oraya savrulan bir ömür bu, hamalların küfürlerle başladığı
günlerde kilise yortusuna geç kalan papazın telaşı olmazdı bende
-o telaşı sen dudaklarına harf dizerken bulurdum-
Buldum.buldum.buldum.
gözlerinden bir sağaltım almak için uğramıştım kapına
-var mı bir halin ya da dinin, yoksa seni öyle de sevebilirim-gibi bıçkın bir cümle
haykırıyordu, adının da olduğu sözcükler, içime, hep içime, hep içime…
günahkârlar yaşlanmaz diyen şu mülteci keder
halimin konukluğundan beslenir durur, ağlama duvarına abanan haham
halleşmek için dünyadan yüzünü dönenlerle…
boynunda ham ketenden, bursa ipeğinden, bakire kanlarından sözlerle…
hâlbuki ben zamanını ucuza kapatan bir pazar seyyahıydım…
bitmemiş bir şiir gibi seni düşlüyorum, alnımın hemen
altındaki pütürsüz gözbebeklerimin hınzır konukluğunda
Seni. seni. seni.
oysa kâhin bitmemiş şiirler için kötü kadınlardır
demişti, seni sevmenin günahında bir kuyu göstermişti yüzümün içinde
garip bir duaydın sen ve tanrı hariç, O’nun sevgisini kaybetmek öldürecek beni
kimse yakıştıramamıştı seni dilime
bir gelişin vardı benim gözlerime, bir gülüşün vardı, var hala cebimdeki mendilim işli
şimdi adresimi bulmayan haham ömrünün ağlama duvarını boyayacağım.
Kandan. kandan. kandan…