2008 yılı başında Sezai Karakoç hakkında şu sorunun yanıtını öncelikli olarak önemsiyorum: Sezai Karakoç’un sanat deneyimi bir bütüncül deneyim olarak bizler için ne ifade etmektedir?
Sezai Karakoç, salt Sezai Karakoç olmakla ilgilenenler için içeriğini sızdırmaz bir bütüne dönüşmüştür. Karakoç olmanın içeriğini algılayabilmenin şartı, Karakoç olmanın bir şartı olmadığını, hatta Karakoç olmak diye bir şeyle bizzat Karakoç’un bile ilgilenmediğini bilmekten geçer. O hâlde Karakoç’un ilgilenmediği “olmak”la ilgilenmeyi biz de bırakıp onun yaptıklarının olmak’ının içini nasıl doldurduğuna bakalım. Bir diğer deyişle; Karakoç’u büyük yapan nedir? Onun bütüncül deneyiminden seçtiğim satırbaşları umarım bunlardan bazılarını aydınlatabilir.
Karakoç’u, evvela, Orta Doğu coğrafyası ve İslâm Tarihi düzlemlerinde oluşmuş bir bilinç olarak görmek doğrudur. Karakoç, insanı birçok düzleme bağlı olarak tanımlar. Onun çabasını uzun soluklu yapan şey bu zemindir. Dünyanın tamamına da bu açıdan bakar. Geniş zeminini insanî bir müşterekte birleştirmiştir: Zulüm coğrafyasında mazlum ve bunun yanı sıra ilâhî vazifeşinaslık. Bunu tamamlayan şey, mevcut olandan süreğen memnuniyetsizliği ve şairin canlandırıcı işlevini öne sürmesidir.
Şairi ise insan-ı kâmil olarak algıladığını söylemek abartı olmaz. Onun sözleriyle “veli, kahraman, önder, bilgin ya da sıradan adam”dır şair. Tek işi ise özetle “kelimelerdeki hayatı” bulmaktır. Dünya çapındaki bütün büyük şairler gibi evrensel temalar (aşk, ölüm, sonsuzluk vb.) hakkında düşünüp yazmıştır. Şiiri ve diğer eserleri de bu üç etken -zemin, insan algısı ve evrensel insanî temalar- tarafından yönlendirilmiştir.
Karakoç, epik tahayyüle sahiptir ve bir mücadeleci romantiktir. Blanchot’un “edimde bulunmayan kahraman bir hiçtir” sözüyle özetlediği durumu erken kavrar ve edimin eksik kalanını sözle ikame eder. Ulu değerler ile rabıtasının kuvvetine dayanan şiirini, modern epiğin tümlüğü açısından değerlendirirsek; Karakoç, büyük bir dünya yaratma edimini tahayyülde logos ile şekillendirmiştir diyebiliriz. Karakoç, trajedinin imkânsızlığına inanarak ve bundan hareketle modern epiğin imkânlarına açılır.
Şiiriyle veya şiirdeki epik vurguyla değil, Karakoç’un tüm eylemleri bir araya getirildiği zaman ve takdirde logosla yaratılmış bir kahraman portresi çıkar ortaya. Sezai Karakoç olmak, hayalen veya şiirle yazıyla değil bedeli şairce verilmiş olan, belki her günü ehven ve kolay olanı seçmekten feragat ederek doldurulmuş olan bir yaşam nedeniyle kahramancadır. Bu şiirde arzu henüz kuvve hâlde yani masum, aşk da suçtan arındırılmıştır.
Karakoç olmak, geçmişin yeniden yaratılmasına değil geçmişten yeninin yaratılmasına dikkat kesilmekle mümkün olmuştur. Karakoç, geçmişi hatırlama veya yorumlama nesnesi değil, sabitlenmeyen, dinamik ve yaşayan dekorun tamamı olarak görür. Modern epik bir şairden beklenebileceği üzere, esas eylemle (fıtrî olanın açığa çıkarılması) bağlantılı olup da esas eyleme katkıda bulunmayan epizodik oluşumlardan çekinmez. Bu onun şair özgüveni ile ilgilidir. Bu, aynı zamanda, onun zaman ve coğrafya algılarının küt bir doğrusallıkla sınırlanmamasından kaynaklanır.
Örneğin; Hızır’la ilgili şiirlerde Hızır’ın ait olduğu dünyanın semantik kararlılığını yer yer kararsızlaştırmak suretiyle şiirin dünyasını genişleterek yeniden kurar. Semantik kararsızlaştırma işlemi yürürlükte olduğu sürece, şair epikten çoksesliliğe kısa süreli geçişler yapar. Sezai Karakoç’un bu geçişlerinin anlamı nedir? Dünyadaki muhtelif düzgülerin ahlakî üst-kodda zaten bulunduğunun bilincinde olan teksesli yapıdan neden ayrılır?
Karakoç sadece şiirlerinde bu geçişleri yapar; çünkü mizacına işlemiş olan şairlik, onu genel politikasından yer yer ayrılmaya zorlayarak şiir-içi farklı bir politikleşme yolu açar. Bu yeni politika; liste, semantik kararsızlık, eşzamanlaştırma, özel isimlerin bile metonimik kullanımı ve şaire kendisini adeta zorla benimsetmiş olan eşya demokrasisi... ile özetleyebileceğim Karakoç’a has bir çoksesli şiir poetikasıdır. Keza tüm yazıları ve çabasıyla bir Diriliş amentüsü oluşturan şairin şiiri ise, o geçiş zamanlarına mahsus da olsa, özgür bir iç dünya cüreti taşır ve epizodik olmaktan imtina etmez.
İşte Karakoç’u büyük yapan unsur içini özenle doldurduğu Diriliş kavrayışı ise, şair yapan unsur da bu merkezkaç eşya çekimine kapılabilme yetisidir.