girilmemiş ormanları düşlüyorum,
bazen uzun saatler kalacağım bir gemi.
bir resmin ortasını düşünüyorum,
bağırsam resmin neresine çizerler ki sesimi,
dağların üstüne,
denizin dibine?
günlerdir neden dişlerimi sıktığımı düşünüyorum.
şimdi anlıyorum,
mecbur kaldığım ne varsa
sesime yüklüyormuşum.
konuştukça geçecek,
belki konuşamadıkça.
hafife alamıyorum,
neresinden tartsam
altında kalıyorum resmin.
ve resim seni anlatıyorsa
her şeyden önce sen bir yerin adıysan
uzak, bütün caddelerin.
zaman göbek bağımızı kesiyor
her göz kırptığımızda.
ayrılıyorsun hep sana ait bir tarafından.
hem normalmiş gibi geliyor,
hem de 'zamanla olan'a itiraz ettikçe sen oluyorsun.
bu da normalmiş gibi oluyor zamanla.
insan ya hiç yetmiyor kendine,
ya da bir türlü sığamıyor bedenine.
şimdi okuyorsun ya bunu,
ruhun gözlerinden sızıntı yapıyor.
nefes aldıkça zamandan malzeme çalıyorsun.
göz altlarından başladık çökmeye.
mor.
gökyüzü gibi,
güzel turuncular henüz gitmişken
bir gece çökmezden önce.
ağlamaklı bulutlar çığlıklarını henüz atmışken ya da.
kimse ağlamıyor aslında,
gözlerimize dünya malı kaçtı.
belki de doğarken emrivaki bir hüzne karşı gelmiştik,
yıllardır bu zamansız sağnakların önünü alamıyoruz.
ve bir yaş kaç yıl eder ki.
günlerimin huysuz ihtiyarıyım,
yüzümün buruşmasına ne gerek var.