Sol omzu ağrıyor bazı adamların
Yol köprü köprü yol
Dağa uzak bir kavmi aşağılayan hayat
Tek boncuğu eksik imamesi yok
Otuz üç yaşında ölen divane
Dağları sırtında taşıyor
Şehrin gecesinde taşlanan adamlar
Vakte inandı aslında asr taşlıyor
Gökdelenler yıldızlara değerken
Büyük bir kusuru kanıtlamak için
Gösteriyor yargıca
Tek boncuğu eksik
İmamesiz tesbihi
Ama tesbihim dağılmadı sayın yargıç
Bir tansık korudu geceden
Dağılmadı benim gibi
Yolu emin bilmedi
Haramileri beklerken
Çakallar indi dağdan
Telaşa kapılmadı
Sepet ören garip
Köprü yıkılacak kemerleri lağım döşeli
Kaç milyon ölünün beklediği Lazarus
Diriltir alemi tek bir kelime
Cüzamlı kızları yanaklarından öpsün Mesih
Yeraltında
Dişleri asil tek bir köstebek yoktur
Muzuru kargışlar kara toprak
Yağmurlar yerden gökyüzüne yağdığın da
Elbet Tuba’nın dallarında açan çiçekler
Vadimize yepyeni bir bahar getirecek
Daralan ateş çemberinden kurtulan
Tek bir akrep yoktur
her günah yok ediyor karşılaştığı şehri
siyah flamalarıyla kibirle geçiyor korsanlar
yüzlerinde ellerinde
demir maske kör balta
her nazar saklanmış kendi içindeki kuyuya
yalnız bir yankı iki dünya arasında
bir veda bir son söz bile yok ayrılılıklarda
Son ip cambazı şehrin
Düştü ve öldü
Öldü ve düştü
O kadar fazla gelmeli ki
Sol omzundaki ağırlık
Siyah gözlük
Ve eşarp taktı bazı kadınlar
Şehir çürüdü
“ Şehrin insanı şehrin insanı şehrin
Kaypak ilgilerin insanı zarif ihanetlerin “ *
Masalsız bir kış istemez
Kandil gecelerinin
Çocuk havarileri
Onların alınlarına demirden dövmeler vuran
Haramiler
Komik bir vaftiz töreni gibi
Yaralarına kutsanmış şarap döküyor
Ateşe dayanmaz buz kütlesi
Birbirlerinin etlerini dişlesin köstebekler
Bu soytarı bir kez daha geçmişti buradan
Elinde eğri harflerle yazılı bir risale Zerdüşt’ten
Kara gölgesi kapladı bir zaman dünyayı güneş batarken
Hangi kaplan derisinden kasnağa gerili
Davulunu köstebekler dişlesin
Kaldırın yeryüzünden bu kara leşin gölgesini
Ya da atın yeraltına
Ne bir seda ne yankı
(*)İsmet Özel