Günümüz Batı toplumunda bireyi ve toplumu en doğru ve yetkin yorumluyan yazar hiç kuşku yok ki Kafka. Ama benim meramım Dostoyevsky’e dönmek .Gözlerimin önünde yeni bir ufuk açıldı Karamazov' hakkında ! Dostoyevsky konusunda bir eleştiri okumuştum :" Konularını ağır ceza mahkemelerindeki davalardan seçer" cümlesiyle vurgulanan bir eleştiri, üstü örtülü bir küçümseme. Dostoyevsky Sibirya'daki sürgünlük yıllarında " İncil" okur. Kimi zaman hayata direnmenin gücünü Dostoyevsky'nin eserleri sayesinde buldum. Dostoyevsky'de; inanç, inançsızlık şeklinde kendini gösteren düşünce yarılmasını, rahip adayı Alyoşa ile İnançsız İvan temsil ettiğini düşünüyorum.Yani ikiz bir kişilik söz konusu.
Dostoyevsky’nin en iyi romanı değil, ama en sevdiğim romanı küçük oylumlu, seksen sayfalık “ Beyaz Geceler” adlı romanıdır. Bir genç kız iki erkeğe aynı şiddette aşıktır. Gerçi ikinci erkek birinci erkek lehine feragatta da bulunur. Dostoyevsky’nin özel hayatında da benzer bir durum olduğunu söyleyen Selim İleri, bir anlatısında Dostoyevsky’i ‘pezevenklikle’ itham eder. Dostoyevsky'de, Rus halkında, mujiklerde olduğu gibi kiliseyi değil, saf ve yalın bir İsa sevgisini önceleyen bir inanç ve bağlanma söz konusu. Dinin sistematik yapısı ve ayrıntılarını içeren bir teoloji bilgisine sahip değildir halk. Halkta diğer semâvi dinlerde olduğu gibi, bir tür menkibe; İsa menkibesi dinin yerini alır.İncil’deki dilsel retorik halktan kişilerin İncil’i kavramasını imkansız kılar. İslam içinde benzer bir dinsel popüler kültürden söz edilebilir. Din önderine ve keramet sahibi velilere duyulan sevgi.
Freud'dan önce Oedipus karmaşasını da Dostoyevsky'nin Karamazov'ta bulguladığı iddia edilir. Oedipus karmaşası bağlamında anne figürünün yerini Gruşenka alır. Dimitri Guruşenka’ya sahip olabilmek için babayı öldürmek zorundadır. Zaten aşk için girilen rekabette Dimitri babasına ölçüsüz kin duymaktadır.
Devlet, aile, kilise, kurumlar çözülüp kokuşmakta. Başrahip Stareç Zozima'nın cesedinin kokması klise'nin çürümesine işaret eden bir sembol olgu diyebilir miyiz? Alyoşa için cesedin kokması yaşayabileceği en büyük hayâl kırıklığıdır. Zira Stareç Zosima; şöhretinin oluşmasında etkili olan, bir tür “ keramet” sahibi bir din büyüğüdür. Tesir edici bir telkin gücüne sahiptir ve bazı hastalara şifa verir. Bu husus onu bir din otoritesi haline getirir. Bu büyük din adamı” velinin” cesedinin kokması inanılmaz bir şeydir ve Alyoşa bunu kabullenemez . Çünkü inanışta “ mucize “ unsurunu geçersiz kılan bir olgudur cesedin kısa sürede kokması. Dinsel inancın mucizeye bağlantısı önemlidir . Mucize gerçekleşmezse inanç varlığını devam ettiremez bir bakıma. Romanın .daha önceki bölümlerden birinde Baba Karamazov, Stareç Zozimayla küstahça alay ederken: " cehennemdeki insanların asıldığı kasap çengellerine benzeyen çengellerden " söz eder.Galiba İncil’de cehennemin tanımlayan böyle bir fragman var.
Fakat beni hala Stareç Zosima'nın, Alyoşa'ya söylediği sözler, kutsal kitaplardakinden farklı cehennem tanımı düşündürmekte: " Bak Alyoşa, cehennem ateşten ibaret değildir, cehennemde öylesine ruhsal azaplar vardır ki ateş onların yanında hiç kalır"
Stareç Zosima’nın bu cehennem tanımı, ondaki bir tinselliğin, vicdan azabının, günahlarının dışa yansıması mı? Zosima kendi kişisel deneyimi ile mi bu sonuca ulaştı? Zira Stareç Zosima karanlık bir maziye sahiptir kendini dine adamadan önce. Bu tespit aynı zamanda bir itiraf mı? Büyük bir ihtimalle, kişisel bir deneyim sonucu varmış olabilir bu yargıya.
Şöyle bir soru da temellendirmek mümkün : Dostoyevsky Sibirya’daki mahkûmluk yıllarında, ipten kazıktan kurtulmuş suçlular arasında bir Araf’ta idi.” Beyaz Geceler” insanlara cennetin yolunu gösteren bir harita .Cennet belki de sevgi ve aşk üzerine kurulu.Cenneti bu dünyada var etmek iddiasındaki pozitivist, rasyonalist modernite, ( Marksist modernite dahil ) aslında bu dünyada cennetin var olmasına imkan tanımıyor. İki dünya savaşı, toplama kampları, soykırımlar, cenneti cehenneme çeviren modernitenin sonucu. Genelleme yaptığımın farkındayım. Modernite’nin hiç mi iyi, olumlu yanı yok sorusu gelebilir akla? Fransız şairi ve roman yazarı Blaise Cendrars; gibi ben de özellikle teknolojik ilerlemenin insanın ve dünyanın aleyhine olduğunu düşünüyorum. Modernite, insanın yüceliği ve onuru pahasına, insanı yitik ve anlamsız bir boyutta, bir makine olarak, makinelerin tahakkümü altında yaşamaya zorlayan, rasyonellik iddiasına rağmen sonuçta irrasyonel bir aşama.
Belki de ilk günahın kefaretiyle yüklü Dostoyevsky kahramanları, günahlarından arınmayı sağlayacak iletişim yollarını bulmakta zorlanırlar. Bu iletişim zorluğu çekmeleri yüzünden, kahramanları birer “ tutunamayanlar “ olarak nitelendirmek mümkün. Yukarda da vurguladığım gibi; prestij sahibi bir din adamı olan başrahip Stareç Zosima, din adamı olmadan önce, gençliğinde criminal olarak nitelendirebileceğimiz bir sergüşezt yaşamıştır Belki geçmişteki bu ağır günahtan arınmak için dinsel bir seçimde bulunarak kendini Hristiyanlığa adar. Burada konuyla ilgisi olmamakla beraber, çok uzak bir çağrışıma dayalı olarak, kısası enbiyadan bir örnekte vermek mümkün; Hazreti Musa’da bir Mısırlıyı öldürmüştür peygamber olmadan önce.
Beyaz Geceler, kadar aşkın bu denli güzel yorumlandığı başka bir eser hatırlamıyorum. Dostoyevsky’nin romanları içinde patalojik öge içermeyen tek eseri. Karamazov’da; üstün bir zeka olan İvan delirerek, azap verici zihinsel cehenneminden belki de Araf’tan kurtulur. Çünkü delilik; dünyayı bütünsel olarak reddetmeye yönelik gerçek bir özgürlüktür. Bunun yanında üç özgürlük hali daha vardır: İntihar, sanat (şiir ) ve felsefe. Belki bu dört özgürlük alanı yanında dünyayı çileci (ascete ) olarak ta reddetmek mümkün. Rahip adayı ve çok güzel, tertemiz, kirlenmemiş bir gönüle sahip en küçük kardeş Alyoşa’nın çileciliği amaçlamasına rağmen, başrahip Stareç Zosima; Alyoşa’nın bir din adamı olarak manastıra kapanmasına garip bir şekilde engel olmak ister; Alyoşa’nın kiliseyi ve din adamlığını bırakarak hayata karışmasını emreder. Burda açık uçlu bir yoruma gitmek mümkün, belki de başrahip, Alyoşa’nın kilise ve manastıra kapanmaksızın da; insanlar arasında bir iyilik güneşi olarak çevresini ışıtacağını düşündü. Daha doğrusu Alyoşa’nın din adamı olması bir haksızlıktı. Olağanüstü bir haleye sahiptir Alyoşa. Hatta Stareç Zosima, Alyoşa’ya evlenmeyi de tavsiye eder.
Karamazov Kardeşler’in önemli bir temel izleği ise cinsel içgüdü yani şehvettir. Bunu göz ardı etmemek lazım. Zira “ Kadın Arzın Kraliçesidir”... Baba Karamazov açısından çirkin kadın yoktur. Nitekim, arkadaşlarıyla sarhoş döndüğü bir gecede rastladığı, yarı deli, zavallı bir kadına tecavüz etmekten çekinmez. Pis Kokulu Lizavetta diye çağrılan bu kadından doğan Smeryedkov, yani “ meşru olmayan evlat” Baba Karamazov’u öldürecektir.
Burada romanı temellendiren ana izlek şudur: Dostoyevsky Babaya ( Devlete ) karşı cinayeti; ondan ( Baba/DEVLET ) en çok nefret eden, kin duyan( Dimitriye / HALKA) yani meşru evlada işletmez... Belki Çar’a karşı şu ya da bu şekilde bağlılığından , düşüncelerine kısa devre yaptırarak çözüme ulaşmayı yeğler.
Şehvet, eserin öylesine belirleyici bir izleğidir ki, nerdeyse Alyoşa bile bir tereddüt yaşar.
İvan ise, Baba Karamazov’un öldürülmesi için takip edilecek yolu, edilgen psikopat ( aslında İdiyot) üvey kardeş Smeryedkov’a gösterir; Smeryedkov’da babayı öldürür. Ama suç Dimitri’nin üstüne kalır. İvan, Smeryedkov’un baba Karamazov’u öldürmesinin yol göstericisidir ve İvan’ın gerçek katil kimliğinden delirerek kurtulduğu iddia edilebilir. Eylemi gerçekleştiren değil ama, taammüdü zihinsel olarak hazırlayan gerçek fail olduğu için, bir yerde zihinsel bir cezaya çarptırıldığı da düşünülebilir. Belki de Dostoyevsky, İvan’ın tanrısal bir yargıya muhatap olduğunu göstermek istedi. Zihinsel cürme zihinsel bir cezayı yükleyen ilahi yargı. Diğer yandan delilik, özgün bir felsefedir. Burada çelişkiye düştüğümün farkındayım İvan Karamazov’un delirmesini özgürlük ve ceza zıtlığıyla yorumladığım için.
İvan’ı; başta belirttiğim gibi inançsızlığa ve tanrı tanımazlığa yönelten ana neden; bir şekilde Tanrı’nın küçük bir çocuğun öldürülmesine engel olmaması.
Günümüz post liberal toplumu içinde” vicdan “dediğimiz yüce bir değere yer yok. Bu mutasyonu onayladığımı söyleyemem. Günümüzde " psikolojiden arındırılmış bir insan ve toplum " inşasına yönelik küresel bir toplum mühendisliği söz konusu. “ Tanrı olmadığı için her şey mübah.”
Lenin, Çar ve ailesini öldürtür. Lenin Dostoyevsky'i de eleştirir; roman kahramanlarını ruh hastası, meczup, sabıkalı, criminal kişilerden seçmiştir. Lenin; Rus halkını bu hasta kişilerin temsil etmediğini ya da temsil etmemesi gerektiğini, yeni Sovyet insanı çalışkan ve sağlıklı bireylerden oluşmalıdır düşüncesindedir. Bu nedenle Dostoyevsky’nin eserlerinin yasaklanmasını savunur. Bir başka bağlamda biliyoruz ki; Oblomovluğu reddeden Lenin'i anlamak mümkün.
Dostoyevsky; Turgenyev gibi Batılı olamaz. Bazarof ‘a değil Alyoşa ve elbet İvan'a sevgi duymam bundan. Küçük bir çocuğun, soylu taylarından birine taş attı diye, serfin çocuğunu kışın çırılçıplak soydurup, köpeklerine parçalatan beyin, bu vahşi eylemini Tanrı'nın engel olması lazımdı. Aynı şekilde Auschwitz, Srebrenica, Ceningrat'a engel olması !
Romanda bir de “ tutunamayanlar”ın trajik öyküsü saklıdır. Açıkçası günümüz post liberal toplumunda tutunmak bir, statü ve iktidar sahibi olmak yerine bir " tutunamayan" olmayı tercih etmek daha doğru. Orhan Pamuk’un belirttiği gibi yüzyılın en büyük romanı “ Karamazov Kardeşler “. Bir soru daha akla gelebilir: Karamazov’daki baba devlet ise Kafka’nın babası da devlet, yorumunu yapmak pekala mümkün.
Hasan Ali Toptaş’ın Bin Hüzünlü Haz adlı romanıyla ilgili yazdığım ve Cumhuriyet KİTAP’ın 30 Ağustos 2001 tarihinde yayınlanan 602. sayısında Dostoyevsky hakkında aşağıdaki düşüncelere yer vermiştim: “Suçluyu kutsar Dostoyevsky. Suçlu, bizim tasarladığımız suçun failidir. Dolayısıyla, bizim amacımıza uygun hareket etmiştir. Dostoyevsky’nin ‘Karamazov Kardeşler’ adlı romanında, oğul Dimitri Baba Karamazov’u öldürmeyi ister, ama eylemi uygulayamaz. Cinayeti, ‘Pis Kokulu Lizavetta’ diye çağrılan yarı deli, zavallı ve Baba Karamazov’’un sarhoşken tecavüz ettiği kadından olma, gayrimeşru üvey kardeş gerçekleştirir. Ama Dimitri babasını öldürmek istediği için, bir vicdan hesaplaşması sonucu kendini yargılayacaktır: ‘Öldürmedim, ama öldürmek istedim’
Freud, Dostoyevsky üzerine yazdığı bir denemede, Dostoyevsky’nin babasının da tıpkı baba Karamazov gibi korkunç bir cinayete kurban gittiğini ve Dostoyevsky’nin bilinçaltında baba katli duygusu yaşadığı için yıllar sonra siyasal nedenler öne sürülerek, suçlu olmadığı hâlde Çar tarafından Sibirya’da çarptırıldığı sürgün (hapis) cezasına itiraz etmeyip, bu ikame cezayı kabullendiğini belirtir”
Freud ‘un bu yargısının en azından Dostoyevsky için geçerliliği tartışılabilir düşüncesindeyim şimdi. Bir roman yazarının yaşam öyküsüne bağlı kalınarak ve yazarın tinselliğiyle açıklamak ne kadar doğru? Dostoyevsky yüzyılın bu en büyük romanında, yapıtının sosyoloji diline çevrileceğini uman ve dar bir psikolojizimden uzak bir bakış açısına sahipti. Çarlık ( Devlet ) üç kesim tarafından kuşatılmış can çekişiyordu: Din ,Halk ve Aydınlar...Yukarda vurguladığım gibi Babanın çevresindeki üç kardeşten Alyoşa Din kurumunu, Dimitri Halkı, İvan Aydınları simgeliyordu. Dolayısıyla üç kesim tarafından kuşatılan Çarlık yıkılacak yani Baba öldürülecektir.