Menu
ASTERYA
Şiir • ASTERYA

ASTERYA


I
Sussan da susmasan da; çok şey anlatır sonrasızlığım. Dipsiz bir kuyuya inmek
değilmiş gibi eksikliğim... Hançerine muktedir yaram, Asterya! Maharetin alttan alta
kanatmaksa, senden yana ne varsa düş/sün arsız cümlelerimin bitimine...
Yıkık kentlerde düşler "heba" olur Asterya.
Gözlerini kıyısına iliştir göğün...
Ahd edip nara düşerken sesim, kanıksanıyor acı bile. İsimsizliğim,
kimsesizliğimden değil, bilmiyorsun. Usulca yumuyorum gözlerimi, karanlığı zehre
bulanmış gecemin...
-İntiharından dönme!-
Yüzüme çiseleyen bu hazan, içine dirilmek için Asterya , belki de emanet bir sızı
bu,
nerden bilebilirsin? Ama eksiltilmişse umut günlerim ve gecelerime, inanmaktan geliyorum
sana, yorgunluğumu alınma üstüne.
-Her yanı yamalı bir bekleyiş bu!-
Narıbeyza; cehennemine sunduğum baharım. Körükle aşkı! Ekle namına Asterya,
ki; sen gözlerimde biriken yangı, kırılgan bir bulut gibi ağarken karanlığıma. Yüzündeki
boşlukta,
bakışlarının puslu ardında, sessiz bir uğultu alırken aklımı, aklım yitik...
Kalkıp kalkıp devrilen yüreğim, harap...
Ve ben, korkuyorum, ölmek değilse de yanmaktır her gün adını sayıklamak
bitimsiz
bir uykuda. Devrik olmak çok şey anlatır Asterya! Ve vurgun yemiş bir cüsseden bana kalan
kimsesizliğimse sırılsıklam, üstelik henüz uğurlamışken seni, benliğim intihara meyilli, mor
bir gül bırakıyorum ardımda.
Sana hangi fecrin sabahından ağlamaklı sözlerimi fısıldamalıyım?
Nerden bitmeliyim acizliğime? Bu kadar mı kahırlanmış dilimdeki hece?
Söyle! Ömrüme bahşedilmiş bir armağandır kutsanmış ellerin, yaşaman için
ölmeliyim
Asterya! Bütün varlığımı yokluğumun ufkuna gömmeliyim.
Ölmeliyim!
Ölmeliyim!
Sen de ağlayacaksın Asterya! Belki de yanılıyorum... Sana gelen, senden gelen bütün
kasırgaları kucaklıyorum... Başucumda kadim bir çığlık yokluğun. Zararı- ziyanı tüm hebayı
kuytuma iliştir...

II
“Sicim gibi boşalıyorken feza, yurtsuzluğumda efganı yağmurun... “
Sana kan/ıyorum, alaimisema diyorum yüzüne Asterya.  Dokunduğun her yer kadim mekanı gözlerimin, işte bu yüzden,  senden alabilmek için beni bir daha körelecek bakışlarımdaki muamma... Dalgakıranlar yetiremedi felaketine dingin baharları.  Sızlıyor yaram!
-Yaram senden Asterya-

Yıllanmış hüzünler oturuyor şakağıma, bilindik gecelerin kursandığında her yanımız kımıltısız.  Sen aşikarısın yalnızlığımın sahici nar’ına... Ölme Asterya! Hissetme ölümün soğuk yüzünü.  Senli anlara öykülenip avutuyorken düşlerimi, öksüz bir çocuğu kucaklıyorum sabahı etmek için, içimdeki boşlukta kızıl naraları şafağın, sancıyor yüreğim Asterya,
oysa senden geliyorum;
dönmek için sana...
Umutsuz umutlar düşürürken rahmine, umursamaz oldun ellerimi. Kim inandıracak beni sensizliğin dilsizliğim olmadığına? Belkide suskunluğumun bedeliydi ebedi kefaletim, paramparçayım; çirkef bir uçurumun uğultusu örtüyor tenimi...

-Nedendi kirpiğimdeki uykusuzluğun?
Nedendi saçlarıma pinekleyen kırağan?-

Ölüm çağrılı kıyılarım var benim, keşke gözlerine yol alabilseydim kırık kanatlarımla, sakar bir düşte... Çünkü aşk dediğin; Penthos’un kederinde, Ate’nin günahına soyunmaktır belkide!
-Yine de ölmeli misin Asterya, sırtlayıp yarınımı?-

Yitirilmişliklerden  kalan yalanlara mı sığınmalıydı benliğim? Sus pus oldu yüreğim, dilimde Kürdîli Hicâzkâr bir efkar...  Karanlık kentlerden geçiyorum, yağmalanmış iremi bağları cennet-i ömrümün. Ah Asterya... Seni arıyorum yüreğimdeki yalnızlıkta, adına sığınıyorum ki; adında anlamlanıyor, içime sığdıramadığım bu talan.

-Hoşçakal Asterya, kalmalıyım ben kanatmak için ardını-

Diğer Yazıları