-önce biraz ısınalım- benim adım tümen -ben nisa -ben beşir -ben fütuhat
kim ki güzel sürçer
şaşkınca tökezler peşinden gidenler
çünkü bendim fakları kuran, bilirim
o yaz büyükbaba avluya çıkamadı
biz de mevsimin bitmesini bekledik
haydi herkes yerini alsın korkan varsa şimdi çıksın
peşin uyarı: bir ceset manzarası baştan çıkarır beni
ben deliririm hazdan bir düşüş karşısında / hızla iniş
sıfıra yakın seyreden gafil avlanıp dibe vuran çıldırtır beni
arzu ne kadar çılgınsa o kadar farkında kendi hummalı yasasının
ama heyhat! köleliği azalmaz bağları gevşemez
almadığım varsa / yerdeyse kanım / bağışlamış değilimdir
bağışlamış değildi sevgilim halid ziya / simsiyah bir ruh tene / ye’sle çakılırken
simsiyah rıh bir tomar müsveddeye...
bana geri gelmekte gecikmez, atmadığım her tokadın ellerime işlemiş sancısı
görmedim, açılarak sadece bir el olmuş yumruk kadar zavallısını
böyle de teatraldir cömertliğim ama elhak yatışmış değilimdir
sanılanın aksine kazandığımdan fazlasını kaybettim
çünkü bu oyunda tek hatada bütün puanların geri alınır
ilk kural: seyret bak onlara gözlerin faltaşı olarak
bir sonraki iş için kendini hazırla bu defa sadece izleyeceksin
hayır yılmış değilim, iyi bilirsin
uzaksın içinden çıkılmaz bir beladır uzaklığın
kininden çınlıyor senden değil kulaklarım
şimdi limanlar dolup boşalıyor orası öyle
şehir terminallerinde neyse ki ışıklar hiç sönmüyor
çekip gidelim desek gidilmiyor razı olalım bari kazaya, değilse de kedere
senin evin mezarlıktır zincirler parçalanır ben düş görünce
kollarımız iyice morarır, görseniz, asla bulaşmak istemezsiniz bize
geçmiş öyle uzaktır şimdi içinden çıkılmaz duvarlar niçin kaygandır
inelim bakalım avluya büyükbaba hangi günler çıkmıştır
bak bu nihaî biçim kusursuz melodi ve sayıyla hesaplanmış heceler geçmez akçe şimdi
hiç uyunmamış soluya soluya koyu dumanı
hiç aktarmasız trenler mucizeyken burdur-ankara arası
derûnunda bir iptilaymış tarih
bu kanında var, affet hüsamettin albayı
ikinci kural: çevredeki her şeyin farkında ol nesneleri fark et... kapalı bir yere girince
küçük ve ağır bir şeyin yanında dur onu silaha dönüştüreceksin gerekince
tanımıyorsun bu konuşanı, belli
bir çizgiyle bölünmüş iki kaşının ortası, gittiğin o değildi geldiğin sen değilsin
inanıyor şiire de allaha inanır gibi iki enjeksiyon arası
bu yol eve gitmez bu yol sana gelmez
bu yol ucuca eklenmez başka yollarla
kavşaktan sola dönünce trafik artık milim ilerlemez
hiç kimse bir kez varım demişse gönüllü çıkmaz şerit dışına
hiç yoktan bir intihar ayarlar giderayak birkaç defter sabıkalı birkaç erkek
vay gözüpek yenilikçinin kutsal ayak izi
çiğnendi minik ayaklarla ve paspal ayaklarla ve korkusuz sanılan küstah ayaklarla
o kırıntısı bile mimetik kışkırtmanın hepsini birden uçuruma döküverdi
hepsini, o geri alınamaz jeste bağlanmış delileri
sanırsın koşarak tepelerden aşağı şehri basacak gerasanın cinleri
amaç ki ne kadar beyhude ve ölümcülse arzuyu esinlerdi
üçüncü kural: bırak harcasın sadakta son oku da
engel olma sakın vurmak ayrı zevktir silahsız kalmışa
bunca seneden sonra seni görmek güzeldi
sen busun sayın adalet adetin veçhile sanmıyorum ki bu tutumuna bir ara veresin
adlî görevlerini yerine getirirken / puronu yakarken ellerinle siperleyip
haydi otuz kamçı derken irikıyım bir milise, adilsindir hiç şüphen yoktur uyursun deliksizce
anılar gibi adaleti de kokular çıkarır yuvasından peki öyleyse where I go... where I sink...
geçtiğim bahçenizde ot bitmesin dedim ihtilal ihtimali suya düşünce
aşk göğsünde bitmesin burada şiir ağır ağır demlenir mahzende
ben kim miyim, adım tümen, çünkü sayımız çoktur
peki, ısınma faslını burda keselim