
Neler oluyor diye soruyorsun ya bana
Fazla bir şey olduğu yok
Şehir; hastalıklı bir kiralık kışa talim etmekte
Ben; hayatın kirlenmiş hamurunda dövüyorum dizlerimi;
sınırsız yalnızlığımı gösterdiler bana
bir de Aphidleri
Yalnızım ve hiç kimseyi tanımıyorum
Kimseyi tanımıyorum ve yalnızım
Ötekiler birbirlerine sarılıyorlar
Birbirlerine yapışıyorlar
Birbirlerini koruyorlar
Birbirlerine sokuluyorlar
Bir de Aphidler
Ben; ayak seslerinin çınladığı sokaklarda yalnızım
Yılanların soğuk ve hınzır ıslığını tanıyorum
Mühürlenmiş bir titreyiş eşlik ediyor bana
Rüzgârla yer değiştiriyorum
Yalnızlık yavaşça sızıyor üzerime
Saatlerime, musluktan damlayan suya
Çatlak tavana ve duvara
Sakinleştirici bulduğum saat sesi
Sinirimi bozuyor uyuyamıyorum
Gözümün saydam tabakasında ince
Siyah lekelerin yer değiştirmesini izliyorum
Son derece ağır bir bekleyiş içinde
Kimseyi görmüyorum
Kimseyi düşünmüyorum
Kimseyle konuşmuyorum
Dışarı çıkmıyorum
Kapatıyorum kendimi, kendi genişliğime
Sinsi bir hastalık gibi gırtlağımı sıkıyor yalnızlık
Gözlerimdeki sisi dağıtacak bir rüzgâr arıyorum
Şafaktan önceki amaçsız saatlerde adını koyamadığım
Şimdinin ve geleceğin tıkanmışlığı içimi kemiriyor
Neyi kaybettim / kaybettik sorusu tekrar uyumamı engelliyor
Duvara çarpan yağmurun sesini dinliyorum
Yangın yaraları içinde
Barınmaya alışıyorum suyla doldurarak yüreğimi
Yanmış yaşantıların yanık kalıntıları benimle
Biraz daha önce
Biraz daha sonra
Camlar kırılıyor
Camlar kırıldı
Asla dinmiyor içimde her daim sorgulayan sesler her zeminde
Çamurun süksesyonlarıyız biz
Bir balçıktan çıktı uyuyan ışık
Titredi başka başka ırmaklarda
Sudaymış gibi oynarken kanda
Ve dehşetin bağırsaklarında
Kalbin kanı kuruduğunda
Yırtık bir çığlık vardı dağların üzerinde
Yıkanmış zehirde
Döl yatağında gördüm yüzü olmayanı
Çürümüş kanla dolu
Dolu dar mezarda dar ölüm
acelesi olan herkes bir an gelecek boşluğun kıyısında duracak
önünde hiçbir şey olmayacak onu taşıyan
bir şey yoksa, o boşluğa hızla çakılacak
eğer varsa çok sınırlı bir hızla aşağı doğru inecek
yere ayak basacak ve sonra bitecek
yaşamın akışkanlığını başlatacak sınırı çizebilecek tek ölüm var
boşluğun geri kalanından daha büyük
insanın yüreğini ısıtan varoluş duygusu olacak
Sancımı çoğaltır gündüzün amansız kibri
Kangren kâbusunda pıhtılaşmış kandan
Acının çığlığı ile sesleniyorum
Siz eşikte duranlar çıkın benim sabahlarımdan dışarı
Yetişir ellerim cevherin ses veren köpüğünde derine
Ruhum uyanacak yeniden o derin uykusundan
Yeni bir iz kalacak dokunduğum camlarda
Akkor bir serinlik
Kestirilmesi güç bir sürenin sonunda
Kederimin karanlık unutkanlığını onaracak aydınlık
Sana tavsiyem
Duvara çevir bakışlarını
Deliliğinde yalnız kal, ahraz ol, o denli kuşların uçuşu misali
Bağlan sıkıca kıpırtısız kendiliğinin yalnızlığına
Çobanpüskülünün tatlı dikenleriyle birlikte
Tut dilini söylenmemiş şarkılar için
Duyulmamış özlemler için sakla yüreğini
Eğer ağaç değilsen
Yağmur ol
Şiddetli bir yağmur
Silkele gül yapraklarından tüm Aphidleri
Hacettepe Üniversitesi Almanca Biyoloji Öğretmenliği’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Fen Fakültesi Sistematik Zooloji Bölümü’nde yüksek lisans yaptı. TÜBİTAK Deniz Bilimleri Çevre Araştırma Grubu’nun projelerinde araştırmacı olarak çalıştı. Şiirleri halen Edebi Kültür Dergisi sitesinde yayınlanmakta.