Menu
YORULAN DÜŞLERİN PASİFLORASI
Öykü • YORULAN DÜŞLERİN PASİFLORASI

YORULAN DÜŞLERİN PASİFLORASI



Hasip: Nasılsın bakalım bu gece?
Nasip: Oymalı gonklu duvar saatinin çınlayan sesiyle uyanmayı bekleyen sallanan bir sandalye gibiyim. Daha saat başına bir saat var!
Hasip: Halinden şikâyetçi mi yoksa memnun musun? Zira sallanan sandalye olmak her zaman iyi bir alternatif olmayabilir.
Nasip: Çok fazla seceneği olmayan bir sallanan sandalye..
Hasip: Bu seni teskin etmiş görünüyor...
Nasip: Sen öyle diyorsan öyledir
Hasip: Beni derin düşüncelere itiyor bu sözlerin ama...
Nasip: Bir işe yarıyorsa ne âlâ sözlerim.
Hasip: Ya öyle değilse diye sesler yükseliyor içimde. Bu kez diğer olasılıkları düşünmeye başlıyorum.
Nasip: Düşün düşün sonu çıkmazdır bu işin. Bir hikaye yazmaya çalışıyorum ama zorlanacağa benziyorum.
Hasip: Gibi gibi... Sen mi? Şaka olmalı... Zorlanacağın şey hikaye yazmak mı?
Nasip: Girdiler bir türlü çıkmıyor.
Hasip: İnanılır gibi değil...
Nasip: Neyim ben Buda Heykeli mi?
Hasip: Bazı zamanlar olmayı beceriyorsun...
Nasip: Maket yapmayı becerebilseydim kendime bir Buda biblosundan sonra içinde çorek otları kaynatan bir kazan yapardım.
Hasip: Başka bişey yapmayı istemelisin belki... Ben maket yapmayı becerebilseydim, gece deniz kıyısında kumsalda oturmuş elinde çayı, cebinde yıldızları olan masum bir çocuk yapardım... Yıldızları çayına batırıp yıldızların tadına bakan, gözleri düşünceleri kadar uzaklara dalan yüzünde biraz endişe, biraz umut, büyük bir parça da mutluluk olan bir çocuk yapardım.
Nasip: Bu saatte kaynayan sıcak bir denize aşk gemileri batırıp bir lokmada yutan bir deniz feneri olmakta güzel...
Hasip: Yine mi aşk?
Nasip: Denizlerin olmazsa olmazı değil mi balıklar? Geceler deniz olsa aşk yüklü balıklarım olurdu.
Hasip: Ümitsizlik pınarından kana kana soğuk sular içtim ben... Aşka ne inancım ne umudum var...
Nasip: İnanç çoğu zaman tek başına yeterlidir. Ancak mukabelesiz olanı müstesna...
Hasip: Deniz feneri dalgalar ile kayaların aşkını kıskanmış olmalı... Geceler deniz olsa dalgaların köpükleri kadar hüznüm olurdu....
Nasip: Bu gece bendensin, dilediğin kadar ikram edebilrim.
Hasip: Bir fincan acı kahve gibi yudumlayıp dalgaların sesini bir sigara gibi yakmalı. Duman duman savurmalı rüzgara aşkı bu gece... Unutmalı varlığını yokluğunu...
Nasip: Kematoryumlar dolusu aşk var elimde. Kül denizinde kulaç atıyorum. Bu gece yüklü bir dere akıyor denizime. Dalgalarım kabardıkça kabarıyor...
Hasip: Kabaran dalgaların bana getirdiği hep hüznün koynundaki gözyaşları oluyor...
Nasip: Nedense bana getirdiği saçıma düşen aklar. Bir de kucak dolusu 'yine mi sen karanlık' sözleri...
Hasip: Karanlık dediğin kimine göre aydınlık olabilir kimi zaman...
Nasip: Ama oldukça mesutum aynı zamanda. En azından külden de olsa hala boğulmadan yüzebildiğim bir deniz var karşımda.
Hasip: Kimi zaman düşlerimi karanlıkta boğmak isterim... Kimi zaman karanlıkta içimde beni boğan karanlığın ellerini kelepçelemek isterim...
Nasip: Yorulan düşlerin pasiflorası ne demek?
Hasip: Pasiflora var ya hocam. Sakinleştirici bir şurup... Despresyon ilacı gibi... Doktorum bana da ondan yazdı iç diye... Şimdi içerken düşündüm de asıl benim değil de düşlerimin pasifloraya ihtiyacı var.
Nasip: Doktor olsan benim reçeteme ne yazardın?
Hasip: Sadece aşk... Perinin biri seni dizine yatırsın sana sevda türküleri okusun...
Nasip: Periler masallarda, aşk göklerdedir. Ben ise rüyada ve yerin dibindeyim. Daha gerçekçi ol lütfen.
Hasip: Rüyada ve yerin dibinde olmak ne kadar gerçekçi tartışılır... Sen oturduğun sandalyeyi yerin dibi sanıyorsun... Baktığın pencereler gökdelenlere açılsa da görduğun tablo hep etrafı çevrili duvarlar.
Nasip: Umut gülü bahçelerde kızarır, saksılarda solar. Sandalyeye çöreklenmiş umutsuz bir gül dikeniyim.
Hasip: Neden gül yerine dikeni seçiyorsun hemen... İşte senin yerinin dibi bu...
Nasip: Çok sivriyim, batıyorum, ya da bazen batırıyorum.
Hasip: Kasıtlı mı?
Nasip: Bazen kasten bazen bilmeden... Ama ortada kesilmiş bir kurbandan akan kanların olduğu muhakkak. Allah’a kurban olmuş olsa keşke. ‘Ne şehit ne gazi... Pisi pisine gitti bizim Niyazi’ de olabilir Sana ne anlattığımın farkında bile değilsin değil mi?
Hasip: Bir amaç var besbelli ama yine de karmaşık olduğunu düşünüyorum... Gerisini bilemem....
Nasip: Evet her şey bir amaca hizmet ediyor. Zaman ölüme, ölüm yeniden dirilmeye.
Hasip: Bunu karşılıklı mukayese etmeden anlamak zor gibi.
Nasip: Aslından uzakta yaşayan 'gibi gibi'yim hep... ‘Mavi bir ışık vardı. Ben işte onu kaybettim’ diyor Attilâ İlhan. Her ne kadar tekrar dinlemeyeceğim demiş olsam da bu ilk tutamadığım söz değil..
Hasip: Burada da ‘sarmaşıkları duyuyor musun rüzgarda’ diyor...
Nasip: Biliyor musun, bugün içimden Türkiye’ye dönüp kuzeyde küçük bir köye yerleşme fikri belirdi içimde.
Hasip: Buna neden olan neydi?
Nasip: Hayatımın bundan sonrasını kendimi eğiterek geçirmek istiyorum.
Hasip: Manyak mısın ya da deli falan mı? Artık eğitme vakti senin için...
Nasip: İnsanların bir eğitici olduğumu düşünmeleri.tepkisel olan hiçbir şey özgürlük değildir ama şimdiye kadar özgür olduğumu kim söylemiş.
Hasip: Eğitilme zamanın bitti...
Nasip: Sen de güldürebiliyormuşsun insanı.
Hasip: Özgür olmak neye yarar ki? Önceden uğrunda her şeyi verebileceğim özgürlüğüm şimdi kafese kapattığım kuşlarım gibi...
Nasip: Öyle deme. Rengini belli eder insanın özgürlük... Suya batırılmış turnusol kâğıdına döner insan özgürken. Suya batınca kararıyorum.
Hasip: O kadar renk değişikliğine uğratacağını sanmam...
Nasip: Denemesi bedava.
Hasip: Deneyebildiğin ve sınırını zorlayabildiğin kadar....
Nasip: Zincirlerini çöz elindeki çay bardağını bir kenara bırak ve cebindeki yıldızlar yerine izlediğin denizin içine ayaklarını bandır.
Hasip: Aslında bunu yaptım denebilir...
Nasip: Çoraplarını çıkarmayı unutmuşsun sanırım. Bu yüzden mi gökkuşağı gibiler...
Hasip: Çoraplarım neden dikkatini bu kadar çok çekti? Hala çoraplarım o şekilde...
Nasip: Ben de hala dolunayı seyrediyorum ama gökyüzü alacakaranlık. İşin ilginç kısmı şuanda aya ayak bassam orası da karanlık. Güneş olmasa bu ışık nerden gelecek. İnsanın kendini bir yansımayla da olsa teselli edip romantizme bahane bulması ne güzel. Yaratıcı zekâ,parlak beyin...
Hasip: En güzeli en eğlencelisi kendine yalanlar söyleyebilmek. Ama ne kadar inandırabilirsen kendini...
Nasip: Hayatı yaşanılabilir kılmak için beyaz yalanlar gerekli bazen
Hasip: Kesinlikle...
Nasip: İnanmak için var olduğunu kabullenmek yeterli.
Hasip: Bu varoluşluk aşka olan inancı da destekler mi?
Nasip: Güneş te ay da yıldızlar da gökyüzünde... Bir bilene sormak gerek. Neil Armstrong değilim ki sana aşktan bahsedeyim.
Hasip: Aşktan bahsetmek için Neil Amstrong olmak mı gerek?
Nasip: Mevlâna ya da Yunus olmakta çözüm olabilir. Ancak en yakın yıldız insan ömründen daha uzak mesafede. Bu yaşamda olmadı bir başka ömürde belki kapımızı çalar.
Hasip: Burada da tatmak hoş olurdu.
Nasip: Şartlı reflekslerim var kabul ediyorum. Yaşlanmamış olsam belki Kuzey Yıldızı'na doğru yol alabilirdim ama kuzeyde beni bekleyen o küçük köyü tercih ediyorum.
Hasip: Yaşlanmak mı?
Nasip: Yeşilin etimolojisine ‘yaşıl’ kelimesi sperm olmuş. Yeşillenmek yaşlanmaktan türeme kanımca.
Hasip: Yorumsuzum buna.
Nasip: Gitmesem de görmesem de o köy benim köyümdür.
Hasip: Belki sana o köye Brezilya’nın acı kahvesinden içmeye gelirim ellerimde beyaz lilyumlarla...
Nasip: Gelene kapımız açıktır her zaman. Ancak kahve özlemi çekeceğimden emin değilim.
Hasip: O özlemi ben çekerim her zaman. Yaz kış içmek istediğim o kahvenin aşığıyım ben.
Nasip: Bir konteyner sipariş verebilirsin. Bir ömür yeter sana...
Hasip: Kokusu bile başımı döndürecek kadar güzel o kahvenin.
Nasip: Ben mevsimlik içecekleri tercih ediyorum. Kışın ısıtsın yazın serinletsin...
Hasip: Üçü bir arada olanlarını sevmiyorum ama.
Nasip: Üçü bir arada olmaz zaten; hem korku hem kararsızlık hem aşk...
Hasip: Ve yine her yere bir kırıntı sıkıştırılan aşk....
Nasip: Bilmem, çok düşünmemek lazım sandalyeye oturan sallanır işte... Vadesi dolan sandalye de bir gün kilere sallanır. Gayet âdil gözüküyor...

Diğer Yazıları