Bir ramazanı daha bitirdik... Gerçekten biz mi ramazanı bitirdik, tükettik, yoksa ramazan mı bizim kötülüklerimizi sonlandırdı, olumsuzluklarımızı bitirdi? Acaba Rabbin arzu ettiği bir şekilde on bir ayın sultanını değerlendirebildik mi? Manen derinleşebildik, meleki yönümüzü biraz daha kuvvetlendirebildik mi? Veyahut başka bir deyişle: “bu aydan bize ne kaldı/ kalacak?”
Çabuk geçiyor, ağır gelmesine rağmen... Tadı damakta kalıyor, aşsızlığı, susuzluğu öğretmesine rağmen... Bayram sabahı yapılan ilk kahvaltıda buruk bir yürek bırakıyor ardında… Tam alışmaya başladığımız bir anda, arkasında hicranlı yürekler koyarak ayrılıyor “hafiften ramazanlaşmış” hayatlarımızdan...
Acaba ne gibi duygular ile hemhaliz? Ramazanın hayatımızdan bir kere daha çekilmesiyle içimizde bir yerlerde bir sızı duyuyor muyuz? Yoksa biz de “hoş geldiniz ey mübarek on bir aylar” mı demekteyiz?
Ramazan bize bir ahlak mirası bırakmalı değil mi? Hani oruç tutmuştuk; her zaman harama karşı hassastık ama ramazanda daha bir dikkatli olmuştuk… Hani oruç tutmuştuk; zaten her zaman gıybetten uzak duruyorduk ama ramazan bu hasleti iyice yerleştirmişti bize... Hani oruç tutmuştuk; her zaman dilimizi kötü sözden arındırmaya çalışıyorduk ama ramazan daha bir destek olmuştu bize…
“Hem nefse, hem zihninin kötülüklerine, hem de bedene oruç tutturmaktı asıl olan,” bir ay boyunca bunun için didindik durduk... Ve iste bu bereket kaynağı ayın da sonu geldi… İçinde yılları saklayan rahmet ayı da terk edip gitti bizleri…
Arkamıza dönüp baktığımızda ramazandan bir iz bulabilmek ne kadar iyi olurdu... Artık kötü söz söylememeye söz vermiş, yanlışa yürümemeye ahd etmiş, harama bakmamaya azmetmiş bir kul olarak ayın sonuna ulaşmak ne kadar şahane olurdu... Ve buradan başlayarak hayatı “ramazanlaştırma”ya ant içmek ne büyük bir erdem olurdu...
İşte amaç böyle bir şeydi bu ayın arzusu... Ahlak haline gelmiş bir ramazan ve ramazan haline dönüşmüş bir kul... Bir ömrü bu şekilde geçirerek ahireti bayram etmeye namzet bir dertli gönül... Çünkü gayet iyi bilinir ki; dünyasını ramazana çevirenin ahireti bayram olur… Dünyası sürekli sahte bayramlarla/ oyun-eğlencelerle/ umarsız-dertsiz zevklerle dolu olan bir insanın ebedi bir bayram beklentisi içinde olması gerçekçi olmasa gerek… Evet, görece bir sevinç ve sürur vardır, bir gönül yumuşaması, bir rikkat artışı, manevi bir atmosfere giriş dikkat çekmektedir. Ama hayat haline gelen ramazanlarla ebed bayramların hakiki lezzetine eri(şi)lir…
“Gerçekten oruç tutanların ve orucun tuttuklarının bayramıdır ramazan bayramı…” ömrünü ramazanlaştıran bireyin bayramı ise, elbette cennet olacaktır… Ve elbette bu kul her an geçip giden ramazanı arayacak, her an gerçek kul olmanın hazzını yaşayacaktır...
Gerçek bayrama gelince, (malumdur ki) Rabbimizin bizleri affedeceği gün bayram olacaktır... Hepimizin bildiği bir beyiti de burada bir kez daha yineleyelim: “Mevla bizi affede, bayram, o bayram ola; cümle/cürm-ü hatalar gide, bayram, o bayram ola” (Alvarlı Efe) bu yaşamaya/ anlamaya çalıştığımız bayram günleri ise o müthiş ani sembolize eden bir tür tasvirdirler…
Kuran’da inananların bu sevincini resmeden birçok pasaj bulunmaktadır… İnanan insanların nurlar içinde bulunacakları (Hadîd, 57/ 12-13), eşleriyle birlikte güvenlik ve esenlik içinde cennete girecekleri (Zuhruf, 43/ 70), aydınlık suretlere sahip olacakları ve Rablerine nazar edecekleri (Kıyamet, 75/ 22-23), Rablerinin rızasını kazanmış olacakları (Ali İmran, 3/ 15), merhametli Rabbin selamı ile hemhal olacakları (Yasin, 36/ 58) ve daha önce hiçbir gözün görmediği nimetlere/ sürprizlere (Secde, 32/ 17) erişecekleri bildirilmektedir...
Bu son ayetle alakalı olarak Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Daha önce hiçbir kulağın işitmediği, hiçbir gözün görmediği, hiçbir beşerin aklının ucundan geçemeyecek nimetler…” </span>
Anlaşıldığı kadarıyla bu dünyada tattığımız bu kısıtlı bayram sevinçleri, ahirette iyi işler yapanlar için tam bir huzura dönüşmektedir... Ve gerçek keyfiyetini ancak orada bulabilmektedir... Ve bu bayramın adı da, ramazan veya kurban bayramı değil, Rabbe vasıl olmanın verdiği mutluluğun bayramıdır...
Ramazan’a veda ve on bir ay boyunca sürecek bir hasrete başlama(k)…