Menu
BİR HÜLYA ADAMININ ROMANI: AHMET HAMDİ TANPINAR
Haberler • BİR HÜLYA ADAMININ ROMANI: AHMET HAMDİ TANPINAR

BİR HÜLYA ADAMININ ROMANI: AHMET HAMDİ TANPINAR

Ahmed Hamdi Tanpınar pek çok yönüyle farklı bir adam. Bakışı ve duyuşu oldukça çok boyutlu ve bu durum tek düzeleşen her şeyden sıkılan kimseler için iyi bir imkân. Ondaki bu çok boyutluluk birbiriyle tezat arz eder bir şekilde hayatının her alanında rahatlıkla gözlemlenebiliyor. Dağınık bir hayat, dağınık bir ev, dağınık notlar, düzensiz bir hayat, zikzağı bol düşünceler, çelişkiler, çevresiyle ilişkilerindeki gitme-gelmeler, siyasî olarak, zaman zaman yaslandığı düşünce çizgisinin çok dışında aşırı temayüller vs. Ancak her şeye rağmen Tanpınar, karışık olmaktan ziyade karmaşık olmayı yeğleyecek biriymiş gibi gelir bana daima. Nisbî de olsa fikrî dönüşümü, bir terkip fikri üzerine düşünceleri, iki kadim algının kendisindeki iz düşümleri, plastik sanatlara ilgi, müzikte değişik dikkatler ve bir yandan her şeye rağmen kadîm medeniyete karşı sonraları neşv-ü nemâ bulan bir muhabbet…

Gülmenin, kendisine gerçekten yakıştığı ender insanlardan biri olan Orhan Okay Hoca’nın Bir Hülya Adamının Romanı: Ahmed Hamdi Tanpınar (İstanbul 2010, 379 s.) adlı eserini okumak için ne kadar geç kaldığımı anladım kitabı okuduktan sonra. Tanpınar hakkında on beş kadar çalışma olmasına rağmen, onun etrafında hakiki bir gezintiyi yaptırabilecek muhtemel tek kişinin hem Tanpınar’a hem de onun talebesi Mehmet Kaplan’a öğrencilik yapan Orhan hoca olabileceği hissine kapıldım. Orhan hocanın üslubunun nezahet ve nezaketinin -ki aynı hassasiyet Tanpınar’da da çok dikkat çekicidir-, “en hurde teferruat” üzerindeki inanılmaz mesaisinin yanı sıra İsmail Kara arşivinden alınıp sayfa aralarına serpilen görsel malzeme ve belgeler eseri oldukça cazip bir hale getirmiş. Öyle ki insanın “keşke şu kitap hiç bitmese” diyeceği geliyor.

Eser birbirini tamamlayan üç ana bölümde tasarlanmış. İlk bölümde Tanpınar’ın çevre, aile ve mekanı; ikinci bölümde hayatı üzerinde yoğunlaşılmış. Son bölüm ise Orhan Hoca’nın Tanpınar ile ilgili muhtelif zamanlarda kaleme aldığı ve eserin genelini tamamlayıcı bir karakter eden yazılardan oluşmakta. Çalışma Tanpınar gibi bir karakter üzerinde yoğunlaşınca doğal olarak çeşitli vadilerde dolaşmak bir tür zorunluluk halini alıyor. Bu durum, bazı tekrarlara sebebiyet vermiş ve eseri zaman zaman katı akademik yazım tarzının dışına da çekmiş görünüyor. Ancak bu durumun, eserin artı hanesine yazılması gerektiği de belirtilmeli.

Bilhassa Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa adlı eserin ince bir işçilikle yayınlanmasının ardından (İstanbul 2007) Orhan Hoca gibi pek çokları Tanpınar için “tahayyülümüzde kalsın eski haliyle” demek durumunda kaldı. Ancak Bir Hülya Adamının Romanı adlı eser, artısı ve eksisi ile dört başı mamur bir Tanpınar tasviri görmek isteyenler için birebir. Kitaptan sonra Tanpınar eski ve yeni veya bilinen ya da bildirmediği halleri ile tahayyülde kalıyor gerçekten. İster sürekli olarak hayatından dert yanan, sıkıntılarla, insanlarla boğuşan ve kalemini gündelik tartışmalardan olabildiğince uzak tutmaya çalışan, kadîm miras ile hayatının belli bir döneminden sonra da olsa irtibata geçmiş erdemli bir Tanpınar; isterse daha Erzurum yıllarından başlayarak, sanki ara ara zihnine hücum etse de sürekli olarak bastırdığı ancak meclise girmenin gerekleri ve/veya tezyinatı kabilinden olan saplantılara kendini bırakan ve bilhassa günlüklerinde insanın ağzını bir karış açıkta bırakacak ifadeler serdeden ve insan ilişkileri sorunlu, hedeflerini gerçekleştirememiş, mutsuz, öfkeli, tutarsız Tanpınar. Belki de bardağa belli zamanlarda belli açılardan bakmak gerek. Tabii ki ille de boş ya da dolu görmek gibi bir takıntımız yoksa.

Oldukça iyi bir biyografik tasvir sunan eserin en dikkat çekici yönü ise, Tanpınar’ı sadece mektup, günlük, resmi evraklar gibi bir bağlamda değil -ki bunlar büyük bir hassasiyet ve ustalıkla istimal ediliyor-, bizatihi roman ve hikayelerindeki karakterler bağlamında da anlama çabasını gütmüş olması. Böylece satır aralarından hareketle Tanpınar’ın düşünce dünyasına girme imkanı buluyor okuyucu. Bu haliyle Bir Hülya Adamının Romanı, Tanpınar’ın iç dünyasının dışa yansımayan bazı yönlerine de kapı aralıyor. Sonuç olarak eser, Tanpınar’la ilgili son sözler için acele etmemek gerektiğini yeni araştırmacılara göstermekle kalmıyor, ustalıklı ve ciddi bir yazım tekniği açısından da örnek teşkil ediyor.

Diğer Yazıları