Menu
OLAY YERİ
Öykü • OLAY YERİ

OLAY YERİ

1. AŞTİ

Gitmeleri gerekiyor. Navigasyona POI’yi yazdı. İçlerinden birisi yolu çok iyi biliyor. Dört mezhepten birine niçin inanmadığını anlatırken diş dolgusuna biri cevaz veriyormuş diğeri vermiyormuş gibi konuşmalar arasında araba bir anda Etimesgut’a sapıyor. Ankara avuç içi kadar yerdir. İki yanda bariyerler, üç şerit, dur durak yok, ilerliyor araba. Sağda kalınız. Kalıyorlar. 100 metre sonra sola keskince dönünüz. Dönüyorlar. Ankara tanınacak halde değil o gece. Gözlük yok, lens yok sürücüde. 800 metre sona hafifçe sağa dönünüz. Saatlerce debeleniyorlar yolda. Ay bile yok. Yollar karanlık. Hız sınırını aştınız. Yasak yollara girip amaçsız u’lar çekiliyor. Çıkış yok. Konya yoluna bir inseler tamamdır. Buket’in sağ ayağı zangır zangır titriyor, pedal ayarsız şekilde inip çıkıyor, korkuyor, bir halt olacak, bariyerlere çarpabilir her an. Mezhepsizlere sapık gözüyle bakan çocukluğundaki yetişkinler geldi aklına. İşte çarpıyorlar. Şia’da taşa secde etmenin nedeni topraktan olduğumuzu anımsamak içinmiş. Gülümsüyor. Ercep sordu: Gülünecek hal mi? Denizli otobüsü bu gece yakalanamayacak. Orası belli. AŞTİ için yeni bir isim teklifi düşündüler: Şato. Şehirlerarası amansız tedbirsiz odunsu. Şato’nun şanlı efendisi Ercep kirli sakallarını yanağa sürsün. Buket yine gülümsedi. Ercep bu defa düşünceli. Ankara büyük bir mezar gibi oldukça karanlık. Yoldaki buzlanmadan dolayı tekerler dans ediyor. Su yok ki düşsünler, Buket sinsice espri yapıyor içinden. Önce can simidi at, bir sopa uzat, bir ip. Yoksa yüz, kazazedeye asla önden yaklaşma. Ercep çoktan ölü kahramanlar hayat kurtarmaz demiştir. Buket güya bu yolları avcunun içi gibi bilir. “–Allahın işi, hayret!” AŞTİ’nin zayıf ışıkları uzaktan görünüyor. Fakat yol o yol değil. 4.8 km sürün dedi kaltak. Sinem koydulardı bunun adını. Sinem’i kocasından kıskanan sağ koltuk kadınları varmış, “-ahahah!” 4 km sürünce AŞTİ arkada kalıyor. Küfretti Ercep. “–Çok ayıp!” Otobüs zaten kaçtı ya, belki gece yarısını geçince de vardır. Yoksa oracıkta sabahlanacak. Ercep’in amansız paniği karşısında Buket “-dizimde biraz uyursun, beklerim ben senle”, boşa giden bir sakinleştirme çabası! “-Sen AŞTİ’ye var da bir”. Ciddi ciddi Buket’in cadı olduğunu sanıyor, deli. Otobüslerin girdiği yerden giriş yasak, ilerden dönüş yapıp varış noktasından yine uzaklaşıyorlar. Ercep, Sinem’i susturuyor, Buket sağa çekiyor. Son çaresiz hamleyle AŞTİ’nin 2 km açığındalar.


  1. ODA


Beyoğlu’nda bir evi satın almak üzere yolda. Zaten üzgün. Evde kiracı varmış. Merdivenleri düzgün değilmiş. Bulunduğu sokak tekin değilmiş, ayrıca gürültüsü ziyade imiş. Zaten telefonda verilen bu bilgileri bir yere koyacak durumda değil. Konumunun merkezîliği nedeniyle uçmuş fiyatı caydıracak mı onu? Peki, anlatmaya değer miydi Savaş? Bilebilse. Zaten odayı bozmuşlar Savaş. Odayı adam etmişler. Ona söz vermiştin, ona bir şey yapmayacaktın. Bir şey yapmak! Odayı adam etmişler. Oda tüyü düzmüş. Mobilya kondurmuşlar odaya. Oda Exupéry’nin uzayında dönüyor. Zaten birkaç küçük eşya uzay boşluğunda. Duvarda bir pano bile. Odayı alacak. İçinde bulunduğu evle birlikte. Zaten anıların içine edilmelidir. Öyle mi anlaştıydılar. İçine kusulmamış odalar uzayda dolaşan modüllerdir. Zaten bir oda boşluktan başka ne verir insana? İddiaya var mısın: Modül araçtan uzaklaşırken paniğe kapılan sizden değildir. Pişmanlık sürdükçe Savaş, ithamlar da sürer. Modül görülemeyecek kadar uzaklaşmış. Bu oda üç boyutludur. Duvarlar tavan ve zemin. Kasıt bir davranışa dönüşmüştür. Fail kaçış yönünde ilerlerken mağdur henüz belli değildir. Hazır bulunanların arasındaki ilişki ve maddi deliller hakkında bilgiler yetersizdir.

(Olay Yeri kısa öyküleri sürecek)