Arkasında dalgaların serinliğiElbisesinin eteklerinin kabartılarında ha boğuldu boğulacak
Saçlarının uçunda mazisinden kalan son damla
henüz düşmemiş
O damlayla toprağı henüz emzirmemiş
Bu yetkin seyir, bu mutmain sezi, bu imtiyazlı teslimiyet refakatinde ilerlemesi ilham ediliyor
Bilginin gücüyle efsunlanacak
Geldiği yere Ana Bilge olarak dönmesi sağlanacak
Bilginin gizi ve bu gizin kışkırtmasıyla önlenemediği yetisi, bu deneyi başarmasına, bir seyre çıkması ve biriktirdiklerini özümseyerek, olgunlaşarak, adının önüne bir sıfat selamı da ekleyerek kaderdaşlarına örnek olacak
Karşısında dizlerini kıvırdığı, ellerini bağladığı Bilge Ana
Onun sır yüklü gözleriyle temas ettiğinde bu gözler; bilgilerin en cömerdiyle kuşanmış dudaklarından onun için nasihatler döktüğünde bu dudaklar; şu saydam tahtı yıllarca taşımanın ne denli müşkül olduğunu hatırlatıyorlar ona
Daha o zaman bilginin bilmemek, bilgeliğin erdemi susmak ve bilge kişinin gördüklerini, işittiklerini özünde toplamak, topladıklarıyla benliğini yeniden sıvamaktan başka bir şey olmadığına aklı yatıyor
Bu hissin içine serptiğiyle mutlu olamıyor tam
Diğer Denizkızların kendisine olan özentisini anlayamıyor
Saçlarına tutturdukları yıldızların pırıltısından, hepsinin de gözleri kamaştığından olsa gerek, çehresine sinen ezinci göremiyor hiçbiri de
Bilge Ana ateş çubuklarını onun için tutuşturduğunda herkes bir kere daha rengârenk alevlerin içinde gördü adını
Hayretle seyredilecek bir elbise biçildi üstüne
O güne dek kimse tarafından koklanmamış kokular sürüldü tenine
Bugün her şey eskisinden daha göz alıcı olacaktı
Ezeli çekişmeler ve düşmanlıklar, yalnız o güne has, unutuldu
Barış ve kardeşlik inancı had safhada, son safhadaydı
Kedibalıkları ile Tirsilerin arası pek hoş görünüyor
Yunuslar bir taraflarında Lüferler diğer taraflarında Sardunyalar olduğu halde bekleşiyor
Şah tutulan Levrekler Ringaları, Karidesleri bugün için görmezden geliyor
Bütün sakinlerin toplanması günler almıştı ama şimdi hepsi de orada: Yanyüzergiller, Sazangiller, Hanigiller, Uçan balıkgiller, Keliserliler, İstiridyeler, Kaplumbağalar, Zambaklar, Yılan Yıldızları, Salyangozlar sonra Mürekkepçiler, Baloncuklar, Işıldakçılar, Uskumrumsugiller ve daha binlercesi
Seneler öncesinde olduğu gibi uğurlamaya tanık olmak için yine hazırdılar
Ahtapotlar tüm kollarıyla selamladılar onu
Yengeçler çevresini döndüler topluca, en güzel çalımlarını o gün seyretti herkes
Hep başkalarına süs olan Mercanlar ise o gün kendilerine aitti, en renkli, en ışıltılı kostümleriyle iştirak ettiler bu seremoniye
Denizatları ise şimdilik onun beyaz eteklerine sarılmakla onurlanacaktı
Sevimsiz Çulluklar bile günün büyüsüyle öylesine sevimli bir hal almışlardı ki!
Diplerin âşıklısı Hıyarlar ise, mekânlarını, sırf bu uğurlamaya eşlik için, terk etmişlerdi
Yolcunun etekleri uğurlanmanın heyecanına kapılmış olduğundan Karideslerin kuyruğu gibi açıldı etrafına
Kollarının gücü kalmadı ve henüz alışamadığı ayaklarının üzerinde nasıl duracağını bile bilemezken, kendi için, Lüferler kadar cesur, Levrekler kadar ürkek, tanımlaması yaptı
Tüm bu sorunları aşması gerektiğini biliyor
Kaygıların meşguliyetine kapılmamalı şimdiden
Suyun üstünde nelere tanık olacağı, nasıl yaşayacağı ise belirsiz
Şenliğin, suyun çekildiği yerde, erinç içinde biteceği kesindi ama yukarıda başka bir dünyanın içine düşecek olanın yaldızları karardı; yıllar süren başarısızlığın sırrına ermenin, ilmini kavramanın heyecanıyla çalkalanırken diğerleri
Ve yükseliş gelip çattığında çırpınışların, çığlıkların, sıçrayışların itici gücünü topuklarına dikilmiş sandı
Bilge Ananın onu son kez alnına değdirmesinden sonra hızla yükselmeye başladı
Eteklerinin altında bıraktığı dünyası ona gülümsüyor, imreniyor, onunla övünmek için bekliyor olacağını fısıldıyordu
Deniziğnelerinin hortumlarından ardına öpücükler, uğur dilekleri üfürülürken kat ettiği her mesafe fısıltıların erimesine, aklında yaşattıklarının ölüvermesine neden oldu
Gerideki yüzler, sesler tanıdığı olmaktan çıktı
Suyun biteceği yerde birazcık daha eğleşme isteğini bastıramadığından, geldiği yöne döndü; ne var ki denizi, onu bir an önce silkeleme gayesiyle, pek aceleci buldu
Başının ucu kuruluğa değdiğinde tepeden tırnağa bir titreyişle derisi bembeyaz kesildi
Gözlerini yumdu
Ayaklarını kaygan zemine sabitledi
Arkasında serinlik
Saçlarının uçunda henüz damlayan mazisi
Ve kıyıdan, izinli seyre başlamak için, göğe doğru gözlerini açtı
Oradan başlaması gerektiğini sanıyordu
Yukarıdan renksizliğin, somutsuzluğun, şekilsizliğin oluşturduğu bir elin kuşatması altında olduklarını gördü
Ve çemberin içine, bir el tarafından kuşatılmış olmanın güveni ve rahatlığıyla, ayaklarını kıyının bağrından koparmadan, bir solukta dalıverdi
Bir adam yüksekçe bir şeyin üzerine oturmuş elindeki yazılı kâğıttan bir şeyler okuyor
Adamın dudakları bir öne uzuyor, bir yana kayıyor, aralanıyor, geriliyor
Tümceler sesiyle birlikte etrafını saran kulak deliklerinden içeri süzülüyor
Kelimeler, harfler dişlerinin arasından takır tukur dökülüyor
İşte, büyükçe bir E uzuyor uzuyor ve yere kapaklanıveriyor
Okudukça yüz ifadesi değişmeye, sevinmeye, sinirlenmeye başlıyor
Kıpkırmızı kesiliyor
Boyun damarları şişiyor
Sonunda öfkesiyle kol kola verince dinleyenler dağılıp gidiyorlar
Artlarında kırışmış elbiseler, katlanmış diz kapak izleri, yapış yapış saçlardan damlayan birkaç damla ter kalıyor
Sonra enseyi kavrayan bir el beliriyor: ağır ve kıllı
Birinin parmakları alından baş tepesine doğru bir şeyi sürüyor lakayt bir tavırla
Diğer bir gidenin ardında ise sallanan, dopdolu bir çanta uzunca bakakalıyor bu asabiyete
Adamın büyük E’si bu gitmelerden sonra ufalıyor ufalanıyor
Ta leke gibi kalıncaya
Bir adam hızlı bir aygıtın önünde milyonlarca benzeriyle kayıp gitti
Kurşuni nağmeler ağzında
Dilinden çıkan buhar ve kenti kaplayan öfkesiyle pek güçlü göründüğünü biliyor gibiydi
Başlar bu yüzden dik
Bir kalabalığın omuzlarına abanmış kutunun biraz genişi, biraz darı, biraz küçüğü
Aynı anda binlercesi arkalarında dipsiz, koyu bir sessizlikle, içlerindeki korkunun taşıdıkları şeyle olan ilintisini kuramadan, süzülüp kayboldu
Hesaplar iyice karıştı, dedi bir kısmı
Bir adam, yüzünü bulutlara tutup içli içli soluyordu da, kalbine akan genişlikten aklı yoksundu
Onunla birlikte sayısız insan da aynı can çekişmeyi sürdürdü
Bu kompleksin içinde eriyip gideceklerini, yenilgilerden başlarını kaldıramayacaklarını sananların sayısı hiç de az değildi
Bu bulamaç, bu bulmaca, bu bulum, bu her neyse, seyri de yoruyor, belleği de
Bir adam, kıyının en boşluk yerine -titizlenip bulduğu tenhalığa- önce bir heykel gibi dikildi, sonra söğüt yaprakları gibi eğildi
Sonra mahzunlandı
Bir güzel hıçkırdı
Yeniyle yüzünü gözünü sildi sonra
Göğsünü şişirdi
Açılamadı yine ağladı
Ağlamasını dizlerine kapaklanıp sürdürdü
Ve bu çemberin içinde bir hüngürdeme sesidir kabardı
Bir adam yere bir naylon örtü serdi, üstüne siyah poşetten birkaç bez parçası döktü, elleriyle onları iyice bir dağıttı, sonra başlarına çömeldi, onun çömelişiyle benzer eylemi yapan onlarcası diğer yandaydı ve hepsi bir ağızdan, buruşuk mimiklerle haykırmaya başladılar
Bir adam elindekini kulaklarına götürdü ve oradan aldığı haberle yüzünün katları açıldı, dudaklarının ve gözlerinin etrafındaki çizgiler bir bir gülümsemeye başladı
Bu muştunun üstüne ahenkli ve derince bir kahkahanın iyi gideceğini düşünüyordu
Onun gibi nicesi de benzer düşüncedeydi
Bir adam, sağ kolu nezdinde birini kaybettiğini söyleyerek, boynunu eğdi ve elindeki çubuğu çarçabuk emip bitirdi
O esnada yeryüzünün yüzü gözü bu çubuktan arta kalanla doluverirken, başı da hayli dumanlanmıştı
Bir adam da bundan sonraki yaşamının basamaklarını daha kolay adımlayacağına inanmış, geniş, siyah çantasıyla, dik ve mağrurlu omuzları olduğu halde, diğerlerinin arasından geçip gitti, selamsızdı
Sabah da gerisinde kalmış
Ötekilerin de
Bir adamlar güllerle süslenmiş bir hızın içinde, sürekli bir şamatanın akranlığıyla uçup gittiler
Evin delisi dönmezdi bir daha
Bir adamlar ağızları yönüne tuttukları siyahlığa doğru devrik cümleler bina ediyordu
Boyunlarında ise uzun bir mavilik sıkça şişip iniyor, hücrelerini, aleyhlerine yapılacak o şahitlikten vazgeçirmek uğruna, yoruyor da yoruyordu
Başka adamlar o sırada kucaklarında viyaklayan bir şey olmasına karşın yine de bir mutluluk deneyi tutturmuşlar ve bunda da başarının temsilcisi olmuşlardı
Evin direkleri sarsılmazdı bir daha
Gecenin kendi içinde sesi sürerken, gündüz, taşan bir gürültünün eşliğinde böyle başlıyordu bu yerde
Esintiye molaların biçildiği bu yer, bu azap kuyularının dolup taştığı, bu divane tepeleriyle sınırlarını kollayan yer, bu dönen; bu yuvarlağın bir kısmı ak, bir kısmı kara
Bu yer gülümsemesiyle, hıçkırmasıyla köklerin, serpilip açılacak, dolup taşacaktı
Burada insanların tepkisinin ya gülmek ya ağlamaktı kökeni
Arada barınan birkaç fiil daha vardı ki, onlar her şartta bu ikisine dayanmaya mecbur, belki de muhtaçtı
Sonra, beyaz kalınlığın altında olan binlercesi gibi, üstte de binlercesi, uyku denilen, bir dinlenme vakti olarak yaratılmış ana giriverirdi ilençle, hâlbuki diğer yanda dün bıraktıklarına can havliyle koşuşturmaya başlamış olanlar, aynı kitabı okumaya ne kadar da hevesliydiler
Ve doğumlar, ölümler, gidişler, gelişler, sevinçler, mutluluklarını ilan edenler, hüzünlerine çekilenler
Kısacası tek düzeliğin işgalinde olmaktan memnundu bu yer
Memnun görünüyordu
Arkasında dalgaların serinliği tırmanış halindeyken
Saçlarının uçunda mazisinden kalan son damlayı da toprağa verirken
Yetkin bir seyri yaşadığına inanmış olmasına rağmen
Gördüklerinin dehşeti karşısında köpüklere sunmalıydı kendini
Öyle de yaptı
Bedeninden geriye su üstünde kalan satırlar, geldiği yerin gözcüsü tarafından saklanılmak ve nesillere aktarılmak üzere miras alındı: