Menu
KIYIDAKİ SEYİR
Öykü • KIYIDAKİ SEYİR

KIYIDAKİ SEYİR



Arkasında dalgaların serinliğiElbisesinin eteklerinin kabartılarında ha boğuldu boğulacak

Saçlarının uçunda mazisinden kalan son damla

henüz düşmemiş

O damlayla toprağı henüz emzirmemiş

Bu yetkin seyir, bu mutmain sezi, bu imtiyazlı teslimiyet refakatinde ilerlemesi ilham ediliyor

Bilginin gücüyle efsunlanacak

Geldiği yere Ana Bilge olarak dönmesi sağlanacak

Bilginin gizi ve bu gizin kışkırtmasıyla önlenemediği yetisi, bu deneyi başarmasına, bir seyre çıkması ve biriktirdiklerini özümseyerek, olgunlaşarak, adının önüne bir sıfat selamı da ekleyerek kaderdaşlarına örnek olacak

Karşısında dizlerini kıvırdığı, ellerini bağladığı Bilge Ana

Onun sır yüklü gözleriyle temas ettiğinde bu gözler; bilgilerin en cömerdiyle kuşanmış dudaklarından onun için nasihatler döktüğünde bu dudaklar; şu saydam tahtı yıllarca taşımanın ne denli müşkül olduğunu hatırlatıyorlar ona

 Daha o zaman bilginin bilmemek, bilgeliğin erdemi susmak ve bilge kişinin gördüklerini, işittiklerini özünde toplamak, topladıklarıyla benliğini yeniden sıvamaktan başka bir şey olmadığına aklı yatıyor

Bu hissin içine serptiğiyle mutlu olamıyor tam

Diğer Denizkızların kendisine olan özentisini anlayamıyor

Saçlarına tutturdukları yıldızların pırıltısından, hepsinin de gözleri kamaştığından olsa gerek, çehresine sinen ezinci göremiyor hiçbiri de

Bilge Ana ateş çubuklarını onun için tutuşturduğunda herkes bir kere daha rengârenk alevlerin içinde gördü adını

Hayretle seyredilecek bir elbise biçildi üstüne

O güne dek kimse tarafından koklanmamış kokular sürüldü tenine

Bugün her şey eskisinden daha göz alıcı olacaktı

Ezeli çekişmeler ve düşmanlıklar, yalnız o güne has, unutuldu

Barış ve kardeşlik inancı had safhada, son safhadaydı

Kedibalıkları ile Tirsilerin arası pek hoş görünüyor

Yunuslar bir taraflarında Lüferler diğer taraflarında Sardunyalar olduğu halde bekleşiyor

Şah tutulan Levrekler Ringaları, Karidesleri bugün için görmezden geliyor

Bütün sakinlerin toplanması günler almıştı ama şimdi hepsi de orada: Yanyüzergiller, Sazangiller, Hanigiller, Uçan balıkgiller, Keliserliler, İstiridyeler, Kaplumbağalar, Zambaklar, Yılan Yıldızları, Salyangozlar sonra Mürekkepçiler, Baloncuklar, Işıldakçılar, Uskumrumsugiller ve daha binlercesi

Seneler öncesinde olduğu gibi uğurlamaya tanık olmak için yine hazırdılar

Ahtapotlar tüm kollarıyla selamladılar onu

Yengeçler çevresini döndüler topluca, en güzel çalımlarını o gün seyretti herkes

Hep başkalarına süs olan Mercanlar ise o gün kendilerine aitti, en renkli, en ışıltılı kostümleriyle iştirak ettiler bu seremoniye

Denizatları ise şimdilik onun beyaz eteklerine sarılmakla onurlanacaktı

 Sevimsiz Çulluklar bile günün büyüsüyle öylesine sevimli bir hal almışlardı ki!

Diplerin âşıklısı Hıyarlar ise, mekânlarını, sırf bu uğurlamaya eşlik için, terk etmişlerdi

Yolcunun etekleri uğurlanmanın heyecanına kapılmış olduğundan Karideslerin kuyruğu gibi açıldı etrafına

 Kollarının gücü kalmadı ve henüz alışamadığı ayaklarının üzerinde nasıl duracağını bile bilemezken, kendi için, Lüferler kadar cesur, Levrekler kadar ürkek, tanımlaması yaptı

Tüm bu sorunları aşması gerektiğini biliyor

Kaygıların meşguliyetine kapılmamalı şimdiden

Suyun üstünde nelere tanık olacağı, nasıl yaşayacağı ise belirsiz

Şenliğin, suyun çekildiği yerde, erinç içinde biteceği kesindi ama yukarıda başka bir dünyanın içine düşecek olanın yaldızları karardı; yıllar süren başarısızlığın sırrına ermenin, ilmini kavramanın heyecanıyla çalkalanırken diğerleri

Ve yükseliş gelip çattığında çırpınışların, çığlıkların, sıçrayışların itici gücünü topuklarına dikilmiş sandı

Bilge Ananın onu son kez alnına değdirmesinden sonra hızla yükselmeye başladı

Eteklerinin altında bıraktığı dünyası ona gülümsüyor, imreniyor, onunla övünmek için bekliyor olacağını fısıldıyordu

Deniziğnelerinin hortumlarından ardına öpücükler, uğur dilekleri üfürülürken kat ettiği her mesafe fısıltıların erimesine, aklında yaşattıklarının ölüvermesine neden oldu

Gerideki yüzler, sesler tanıdığı olmaktan çıktı

Suyun biteceği yerde birazcık daha eğleşme isteğini bastıramadığından, geldiği yöne döndü; ne var ki denizi, onu bir an önce silkeleme gayesiyle, pek aceleci buldu

Başının ucu kuruluğa değdiğinde tepeden tırnağa bir titreyişle derisi bembeyaz kesildi

Gözlerini yumdu

Ayaklarını kaygan zemine sabitledi

Arkasında serinlik

Saçlarının uçunda henüz damlayan mazisi

Ve kıyıdan, izinli seyre başlamak için, göğe doğru gözlerini açtı

Oradan başlaması gerektiğini sanıyordu

Yukarıdan renksizliğin, somutsuzluğun, şekilsizliğin oluşturduğu bir elin kuşatması altında olduklarını gördü

Ve çemberin içine, bir el tarafından kuşatılmış olmanın güveni ve rahatlığıyla, ayaklarını kıyının bağrından koparmadan, bir solukta dalıverdi

Bir adam yüksekçe bir şeyin üzerine oturmuş elindeki yazılı kâğıttan bir şeyler okuyor

Adamın dudakları bir öne uzuyor, bir yana kayıyor, aralanıyor, geriliyor

Tümceler sesiyle birlikte etrafını saran kulak deliklerinden içeri süzülüyor

Kelimeler, harfler dişlerinin arasından takır tukur dökülüyor

İşte, büyükçe bir E uzuyor uzuyor ve yere kapaklanıveriyor

Okudukça yüz ifadesi değişmeye, sevinmeye, sinirlenmeye başlıyor

Kıpkırmızı kesiliyor

Boyun damarları şişiyor

Sonunda öfkesiyle kol kola verince dinleyenler dağılıp gidiyorlar

Artlarında kırışmış elbiseler, katlanmış diz kapak izleri, yapış yapış saçlardan damlayan birkaç damla ter kalıyor

Sonra enseyi kavrayan bir el beliriyor: ağır ve kıllı

Birinin parmakları alından baş tepesine doğru bir şeyi sürüyor lakayt bir tavırla

Diğer bir gidenin ardında ise sallanan, dopdolu bir çanta uzunca bakakalıyor bu asabiyete

Adamın büyük E’si bu gitmelerden sonra ufalıyor ufalanıyor

Ta leke gibi kalıncaya

Bir adam hızlı bir aygıtın önünde milyonlarca benzeriyle kayıp gitti

Kurşuni nağmeler ağzında

Dilinden çıkan buhar ve kenti kaplayan öfkesiyle pek güçlü göründüğünü biliyor gibiydi

Başlar bu yüzden dik

Bir kalabalığın omuzlarına abanmış kutunun biraz genişi, biraz darı, biraz küçüğü

Aynı anda binlercesi arkalarında dipsiz, koyu bir sessizlikle, içlerindeki korkunun taşıdıkları şeyle olan ilintisini kuramadan, süzülüp kayboldu

Hesaplar iyice karıştı, dedi bir kısmı

Bir adam, yüzünü bulutlara tutup içli içli soluyordu da, kalbine akan genişlikten aklı yoksundu

Onunla birlikte sayısız insan da aynı can çekişmeyi sürdürdü

Bu kompleksin içinde eriyip gideceklerini, yenilgilerden başlarını kaldıramayacaklarını sananların sayısı hiç de az değildi

Bu bulamaç, bu bulmaca, bu bulum, bu her neyse, seyri de yoruyor, belleği de

Bir adam, kıyının en boşluk yerine -titizlenip bulduğu tenhalığa- önce bir heykel gibi dikildi, sonra söğüt yaprakları gibi eğildi

Sonra mahzunlandı

Bir güzel hıçkırdı

Yeniyle yüzünü gözünü sildi sonra

Göğsünü şişirdi

Açılamadı yine ağladı

Ağlamasını dizlerine kapaklanıp sürdürdü

Ve bu çemberin içinde bir hüngürdeme sesidir kabardı

Bir adam yere bir naylon örtü serdi, üstüne siyah poşetten birkaç bez parçası döktü, elleriyle onları iyice bir dağıttı, sonra başlarına çömeldi, onun çömelişiyle benzer eylemi yapan onlarcası diğer yandaydı ve hepsi bir ağızdan, buruşuk mimiklerle haykırmaya başladılar

Bir adam elindekini kulaklarına götürdü ve oradan aldığı haberle yüzünün katları açıldı, dudaklarının ve gözlerinin etrafındaki çizgiler bir bir gülümsemeye başladı

Bu muştunun üstüne ahenkli ve derince bir kahkahanın iyi gideceğini düşünüyordu

Onun gibi nicesi de benzer düşüncedeydi

Bir adam, sağ kolu nezdinde birini kaybettiğini söyleyerek, boynunu eğdi ve elindeki çubuğu çarçabuk emip bitirdi

 O esnada yeryüzünün yüzü gözü bu çubuktan arta kalanla doluverirken, başı da hayli dumanlanmıştı

Bir adam da bundan sonraki yaşamının basamaklarını daha kolay adımlayacağına inanmış, geniş, siyah çantasıyla, dik ve mağrurlu omuzları olduğu halde, diğerlerinin arasından geçip gitti, selamsızdı

Sabah da gerisinde kalmış

Ötekilerin de

Bir adamlar güllerle süslenmiş bir hızın içinde, sürekli bir şamatanın akranlığıyla uçup gittiler

Evin delisi dönmezdi bir daha

Bir adamlar ağızları yönüne tuttukları siyahlığa doğru devrik cümleler bina ediyordu

Boyunlarında ise uzun bir mavilik sıkça şişip iniyor, hücrelerini, aleyhlerine yapılacak o şahitlikten vazgeçirmek uğruna, yoruyor da yoruyordu

Başka adamlar o sırada kucaklarında viyaklayan bir şey olmasına karşın yine de bir mutluluk deneyi tutturmuşlar ve bunda da başarının temsilcisi olmuşlardı

Evin direkleri sarsılmazdı bir daha

Gecenin kendi içinde sesi sürerken, gündüz, taşan bir gürültünün eşliğinde böyle başlıyordu bu yerde

Esintiye molaların biçildiği bu yer, bu azap kuyularının dolup taştığı, bu divane tepeleriyle sınırlarını kollayan yer, bu dönen; bu yuvarlağın bir kısmı ak, bir kısmı kara

Bu yer gülümsemesiyle, hıçkırmasıyla köklerin, serpilip açılacak, dolup taşacaktı

Burada insanların tepkisinin ya gülmek ya ağlamaktı kökeni

Arada barınan birkaç fiil daha vardı ki, onlar her şartta bu ikisine dayanmaya mecbur, belki de muhtaçtı

Sonra, beyaz kalınlığın altında olan binlercesi gibi, üstte de binlercesi, uyku denilen, bir dinlenme vakti olarak yaratılmış ana giriverirdi ilençle, hâlbuki diğer yanda dün bıraktıklarına can havliyle koşuşturmaya başlamış olanlar, aynı kitabı okumaya ne kadar da hevesliydiler

Ve doğumlar, ölümler, gidişler, gelişler, sevinçler, mutluluklarını ilan edenler, hüzünlerine çekilenler

Kısacası tek düzeliğin işgalinde olmaktan memnundu bu yer

Memnun görünüyordu

Arkasında dalgaların serinliği tırmanış halindeyken

Saçlarının uçunda mazisinden kalan son damlayı da toprağa verirken

 Yetkin bir seyri yaşadığına inanmış olmasına rağmen

 Gördüklerinin dehşeti karşısında köpüklere sunmalıydı kendini

 Öyle de yaptı

Bedeninden geriye su üstünde kalan satırlar, geldiği yerin gözcüsü tarafından saklanılmak ve nesillere aktarılmak üzere miras alındı:
Seyretmek
bazen
 yaşamaktan daha dayanılmazdır

Diğer Yazıları