Bir kardelen bile müjdecisidir baharın… Sonlanmasıdır ahların…
İnsanların bedenlerini üşütüp, kalplerini ısındırdığını düşünmeliyiz kışın… Tabiatın kendini arındırması pasaklarından… İnsan gibi kainatın da bazen gülüp, bazen ağladığını anlarız kışla-baharla… O hüzünlü mevsimin gelip geçmesiyle, o yaprakların, o sarısı yürekleri burkan yaprakların son hışırtılarıyla anlarız yaklaştığını çatık kaşlı kışın… Tabiat haber verir gülüyle gülümsemesiyle yazı… Ve tabiat haber verir göçen kuşu, solan çiçeği, kaçışan börtü-böceğiyle kışı…
Ya kardelen… Mevsimini şaşırmıştır arkadaşlarına göre, onların “dur, yapma, etme” nidalarına aldırmaz ve şöyle der: “Bir haberci gerek bahar için… Açılışının her bir canlıya duyurulması gerekir güllerini goncaların… Varsın bir kardelen meydan okusun kalın kar tabakalarına, soğuğun titrettiği incecik damarlar onun müjdesiyle kaynasın, toprağın altında gün ışığı beklemekten bıkmış tohumlar onunla aşka yol bulsun, değeceği berrak gövdeler arayan yağmur damlaları onun muştusuyla gülümsesin…”
Bin bir çiçek nazlı ve mahzun onu seyrederken bilirler güzel günlerin yaklaştığını ve derinden hissederler onun fedakarlığını… “bir ölür, milyon diriliriz” der lisan-ı haliyle müjdeci… Severler diğerleri onu ve sevinirler onunla… Bıkmışlardır aylardır mahpus kalmaktan, güzelliklerini sunamamaktan ve tefekkür aynası olamamaktan… Ama sıkıntılarının sona ereceğini, biraz daha diş sıkmakla emellerine kavuşacaklarını iyi bilirler kardelenin başını çıkarmasıyla karların üstüne ve gözlerini dikmesiyle güneşe…
Kardelenin fedakarlığı öden(e)mez… Nasıl da zahmet çekmiştir o süreçte, üzerine binen yükleri nasıl da atmıştır olağanüstü bir kuvvetle… Ve belki de en önemlisi, sahip olduğu nasıl bir niyet ve iradedir ki kendisine meydana fırlama şuurunu aşılamıştır… Muhtemel ki, iyi bilir kardelen şehadeti-şahitliği… Sanki der: “işte ben, bahara bir şahiT ve müjdeci, bir asi pörsümüş düzenlere ve işte ben şehid, vazifesini yapmış… Ve ben, bakıyorum ısıtmayan güneşe, kökümü yavaşça donduran soğuğa ve haykırıyorum yeniden “bir ölür, bin diriliriz…”